Sanıyorum 10 yıl kadar önce idi...

Bir kişi Brüksel'den telefon etti ve randevu istedi.

Basın ile ilgileri vardı...

Kapımın herkese açık olduğunu söyledim...

Bu telefon arayışları ve ziyaret ile ilgili bilgilendirmeler yaklaşık bir ay sürdü...

Sonunda gecikmeli de olsa o zamanlar açık olan Hilton Oteli'nde yer ayırtmışlardı.

Ben başta İngilizce ve Almanca'yı Türkçesi gibi iyi bilen gazeteci büyüğüm Aydın Bilgin'in de görüşmemizde olmasını istedim.

Kırmadı...

Görüşme, Türkçe'yi iyi bilen bir bayan tercüman aracılığıyla oldu.

Arada İngilizce konuşuyorlardı.

Aydın Bilgin her konuşmayı çok iyi anladığı halde hiç müdahale etmedi..

Bu arada benzer bir anımı da anlatayım:

HAKAN TARTAN MÜDAHALE ETTİ

Önceki bakanlarımızdan Dr. Hakan Tartan Konak Belediye Başkanı idi.

Amerika'dan gelen Türk asıllı Belediye Başkanını (Manhattan) konuk ediyordu.

Gazeteci Dr. Hakan Tartan'ın çok iyi Fransızca bildiğinin tanığıyım.

Ama İngilizce' sini bilmiyordum, o ana kadar.

Bir ara Tercüman'ın yanlışını buldu ve sinirle 'Siz yanlış tercüme ediyorsunuz. Söylenen öyle değil böyle!' diyerek düzeltme yaptı.

Ve görüşmeyi İngilizce sürdürdü, tercümesini de kendisi yaptı.

Bu arada belirteyim:

Tüm uluslararası görüşmelerde mutlaka tercüman kullanılır, ne kadar iyi yabancı dil bilseniz de...

Hem düşünme hem de tedbirli olmak, ağızdan istem dışı bir laf çıkmaması için...

Şimdi yine Avrupa'dan ziyaretime gelenlerle ilgili görüşmeme devam edeyim:

SÖZ İZMİR'E GELDİ

Adamlar derslerini iyi çalışmışlar...

Bana İzmir'i sordular, Ege'yi sordular, Türkiye'yi sordular ve konuyu PKK ile Kürtlere getirdiler.

Ben bir cümle ediyorum, onlar beş dakika konuşuyor.

Türk basınının çıkmazlarını da arada belirttiler.

Sonuçta;

Karşılıksız...

Hibe yolu ile...

Son model bir baskı makinası getirtip monte edeceklerini...

Çok modern araç- gereçlerle bir gazete idarehanesi kuracaklarını...

Sınırsız maddi imkân yaratacaklarını...

Sadece bazı halkların lehinde ve gösterecekleri, anlatcakları şekilde yayın yapmamızı istediler.

Tabii ki kendilerini 'güle gülü' diyerek yolcu ettik.

Hiçbir isteklerinin kabul edilecek durumu kesinlikle yoktu bizim tarafımızdan...

Bir iki ziyaretleri olduğunu da söylemişlerdi.

Artık geniş yorumu kendiniz yapın, ben özetin özetini anlattım...

Neden mi?

Şimdi size şu 'yardım fonları' ya da 'Avrupa Birliği Fonları' ile ilgili günümüzün gelişmelerini nakledeceğim...

Hiçbir yorum yapmayacağım...

Sadece kendi namıma bunlara karşı olduğumu ve hep şüphe ile yaklaştığımı söyleyeyim.

RUS AJAN

Bu araya yine bir bilgilendirme notu vereyim...

Sovyetler Birliği zamanının bir KGB ajanı ile tanıştım.

Kendisinin son görevi Türk Basını idi...

Çünkü kendisi Türk kökenli idi ama Moskova'da hem arkeoloji eğitimi aldırılmış hem de ajan olarak yetiştirilmişti ifadesine göre...

Yine araya sıkıştırayım:

Bizim istihbaratçılarımız bu KGB ajanının her adımından haberdar idi...

İşte bu Rus ajanı kendilerinde Tüm Türk basın mensuplarının listesi olduğunu ve herkesin karşısında işaretler olduğunu anlattı

Yani; neye meyilli, ne gibi zaafları var.. Vs.

Bir gün bunları anlatırım...

Benim ismimin karşısında hangi işaretin olduğunu ve ne anlama geldiğini de...

Şu kadarını söyleyeyim:

Söylediğine göre benim için bir Türk olarak iftihar duyacağım bir not...

Lafı yine uzattım günümüze dönüyorum, Hilmi Hacaloğlu'nun haberine bu satırlardan sonra;

'BEŞİNCİ KOL FAALİYETİ'

Merkezi ABD'nin Teksas eyaletinde bulunan Amerikan Chrest Vakfı, 2001 yılında bu yana Türkiye'de kültür, eğitim, sağlık, iletişim, sivil yaşam, çevre konularındaki projelere destek veriyor.

Vakıf, Hrant Dink Vakfı'ndan KAMER'e, Çağdaş Eğitim Vakfı'ndan Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı'na kadar birçok vakıf, merkez ve kuruluşa son yılda hibe desteğe vermiş.

Chrest Vakfı'nın 2015 yılında kurulan bağımsız dijital medya platformu Medyascope'a ''tarafsız ana haber yapımcılığı ve yayıncılığı'' yapması için son beş yılda verdiği 500 bin dolar tutarındaki hibe desteğini bir başka bağımsız haber portalı Odatv'nin haberleştirmesi yeniden tartışmaları büyüttü.

ALTUN: DÜZENLEMEYE İHTİYAÇ VAR

2020 yılının Temmuz Ayında düzenlenen ''Basın Mensuplarının Haklarının İyileştirilmesi Çalıştayı''nda, ''Basınımızda, dışarıdan fonlanan, etkilere ve yönlendirmelere açık; Sayın Cumhurbaşkanımızın millet tarafından desteklenmesine karşı manipülatif ve provakatif bilgi üreterek ülkesine karşı operasyon merkezlerine dönüşen bir kesim olduğunu üzülerek görüyoruz. Medyada marjinal bir şekilde de kendisine yer bulan bu kesimlere bir çağrıda bulunmak istiyorum. Bırakın artık bu coğrafyada, bu topraklarda beşinci kol faaliyetleri sürdürmeyi ve gerçek anlamda dördüncü kuvvet olun. Demokrasi düşmanlığı yapmayın, demokrasimize hizmet edin'' diyen Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, bir ülkeyi içeriden çökertme teşebbüsü ve bir nevi casusluk faaliyeti olarak bilinen beşinci kol kavramını yeniden gündeme getirdi.

DÜZENLEME LAZIM MI?

Altun, ''Bazı yabancı liderlerin Türk siyasetini dizayn etme niyet ve gayretlerini açıkça ifade ettiği bir ortamda, hiçbir yabancı devlet ve kuruluşun medya sektörüne çeşitli fonlar sağlamasını söz konusu çıkar ve hedeflerden bağımsız yorumlayamayız.

Kimsenin şüphesi olmasın ki, ne basın özgürlüğü ne de bir başka bahaneyle demokrasimizi kimsenin masasına meze yaptırmayız.

Yeni kisveler altında beşinci kol faaliyetlerine müsaade etmeyiz. Yabancı devletlerin veya kuruluşların fonlarıyla ülkemizde faaliyet gösteren medya kuruluşlarına yönelik bir düzenleme ihtiyacı olduğu açıktır'' dedi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı, bu konuda ABD'de de düzenlemeler olduğunu öne sürdü.

FARUK EREN: ISITILIP ÖNÜMÜZE GETİRİLİYOR

DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren, eleştirel medya üzerindeki baskısını uzun zamandır daha fazla arttırmak isteyen iktidarın ''daha da önce ısıtıp ısıtıp gündem getirdiği beşinci kol'' söylemine bir kez daha sarıldığını söyledi.

Sorularını yanıtlayan Eren, ''AKP iktidara geldiğinden beri belki de en fazla medya ile uğraştı ve medyaya kendince bir nizam vermeye çalıştı. Birçok yayın grubu bu sektörden çıktı, medyada sık sık el değiştirmeler yaşandı. Bu anaforda yüzlerce gazeteci peyderpey işsiz kaldı. O gazetecilerin bir bölümü sektör dışına çıktı, işlerini yapmakta ısrar edenler kapanan mecralar yerine kendileri alternatif mecralar kurmaya çalıştı. Elbette bu yeni mecralar da kaynak istiyor. Ağırlıklı olarak uluslararası alandaki kurumlardan verilen desteklerle alternatif mecra başarılı ve etkili oldu. İktidar kendisinin destek verdiği medyanın toplumda karşılık üretemeyip kıt kaynaklarla bunu beceren gazeteciler ve kurumlar olmasından çok rahatsız. O yüzden de beşinci kol faaliyeti söylemi, temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp önümüze getiriliyor'' dedi.

DİSK Basın İş Başkanı, bir medya kuruluşunun fon almasının anormal bir durum olmadığını ama fon alan kurumun "Medyascope örneğinde olduğu gibi editoryal bağımsızlığını korumasının ve objektif gazetecilik yapmasının" şart olduğunun altını çizdi.

EROL ÖNDEROĞLU: 'MEDYA ÖZGÜRLÜĞÜNE ZARAR VERİYOR

Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da fon gazeteciliğine yönelik tartışmanın asıl hedefinin medya özgürlüğü olmasından endişe duyuyor.

Önderoğlu, ''Türkiye'de araştırarak eleştiren veya kamuoyunu bilgilendiren medya bu kadar zayıf ve zayıflatılmışken, Medyascope TV'yi damgalar ve hedef gösterir nitelikteki yayını büyük bir sorumsuzluk olarak görüyorum. Bunun zararı medya özgürlüğünedir'' dedi.

BİLDİRİCİ: BASKI ARTIYOR

2019 yılında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin ''Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi''ni güncelleyen komitenin üyesi olan Hürriyet gazetesinin eski ombudsmanı Faruk Bildirici de gazetecilik kurumlarının fon desteği alırken editoryal bağımsızlıktan ödün verilmemesi gereğinin altını çiziyor.

Bildirici, ''Erdoğan, 'virüs medyası' tanımı yaptığı günden beri gazeteciler üzerindeki baskı artıyor. Yine dün Erdoğan'ın gündeme getirdiği 'sosyal medya düzenlemesi' de bir başka araç olarak kullanılacak. Fahrettin Altun'un Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı internet sitesinden yayınlanan açıklamada 'Amerika'da da düzenlemeler var' demesi içeriye müdahale etme amacı taşıyor olabilir. Ben de artık emekli bir gazeteci olarak fon almayı düşündüm, fonlardan öneriler de oldu. Yanlış bulmadım. Ama ben alsam sözümün önemi değer kaybedebilir diye düşündüm ve almadım. Ama bağımsız ve eleştirel gazetecilik için mali kaynak gerektiriyor. Bu da ancak fon ya da okur, izleyici desteği ile olabilir ama bu yeterince yok. O zaman ya bu iş yapılamayacak ya da sponsor desteği gerek. O sponsor desteği veren kurumun niteliği, amacı ve kimliğinin önemli olduğunu düşünüyorum. Kurum içeriye müdahale ettirmeyecek ve editoryal bağımsızlık olacak'' dedi.

ERDOĞAN: YALAN TERÖRÜ HUSUSUNDA BİR ADIM DAHA ATILMASI GEREKİYOR

Bildirici'nin atıfta bulunduğu Erdoğan'ın sosyal medya açıklaması KKTC ziyareti dönüşünde geldi.

Erdoğan, ''Büyük Millet Meclisimiz sosyal medya ile alakalı bir yasa geçirdi. Fakat bu yasanın devamında özellikle yalan terörü hususunda bir adım daha atılması gerekiyor. Bu konuda da yaptığımız bir çalışma var. Uluslararası alanda özellikle bu yalan teröründe ne tür adımlar atılıyor; ne tür düzenlemeler, ne tür müeyyideler getiriliyor; karşılaştırmalı bir çalışma yaptık. Ekim ayından itibaren bununla ilgili de Meclis'te bir çalışma yürütülecek. Fakat sorun bizim açımızdan çok daha can yakıcı. Çünkü bizdeki muhalefet partisi bu yalan terörünü siyasetinin tek malzemesi yapmış durumda. Dolayısıyla bizdeki durum çok daha ciddi ve demokrasimiz adına çok daha büyük bir tehdit. Daha fazla katlanamayız. Çünkü bu da bir terör. Onun için üzerine gitmemiz lazım'' dedi.

ÖZARSLAN: BAĞIMSIZLIK EROZYONA UĞRUYOR

Uluslararası Şeffaflık Derneği Türkiye Kurucu Başkanı olan Oya Özarslan fonun kötüye kullanıldığı örneklere rastlansa da fon alacak kurumların temel ilke ve politikalarının açık ve şeffaf olmasının bu konudaki soru işaretlerini ortadan kaldırdığını ifade etti.

Özarslan, ''İçeriğe karıştırmaya kalkarsanız sınırlar kalkıyor, bağımsızlık erozyona uğruyor. Bunun dışında etik problem görmüyorum. Sivil toplum kuruluşlarının ve fon alan kurumların niteliklerini koruyabilmesi için bağımsız olması şart. Medya tabii ki dördüncü kuvvet. Türkiye'de medyanın son 20 yıldaki halinden dolayı özelikle bağımsız gazetecilik yapmak ve halk için doğru bilgiyi oluşturabilmek çok zor bir hale deldi. Bildiğimiz üzere hükümet reklam vermekten, dava açmaya, telefon açarak işten gazeteci attırmaya, ilan kesmeye çeşitli mekanizmaları kullanarak medyayı kontrol ettiğini biliyoruz. Hükümet yanlısı medya oluştu. Muhalif medyanın kaynakları son derece cılız. Özel sektörden sınırlı reklam bulunabiliyor. Medyascope'u ben düzenli olarak izliyorum. Bir Amerikan vakfından kaynak bulmasına rağmen ABD'nin yayınlarda defalarca eleştirildiğine tanık oldum. Üstelik destek aldıkları kurumları da kendi sitelerinden açıklıyorlar. Bundan çekinmiyorlar'' dedi.