Ülkemizin tüketici dilimi uzun zamandır haklarında verilecek kararı bekliyordu. Belki tahmin etmişsinizdir, zaten; yazımın başlığı ile kopya vermiş olmalıyım. Ülke genelinde elektrik dağıtım şirketlerinin tüketiciler adına düzenledikleri faturalardaki kayıp/kaçak bedellerinin tüketicilerin üzerine yüklenmesinin haksız kazanç olduğu tüketiciler tarafından şikayet/yakınma konusu yapılarak AYM'ye götürülmüştü.

Hukuk kavramı içinde değerlendirmeyi düşünürsek kayıp kelimesinin anlamı; elde olunan, sahip olunan bir değerin yitirilmesi anlamına gelmektedir. Yani elde olunan, sahip olunan bir değer yitirilmektedir, yok olmaktadır.
Örnek olarak alırsak; kristal bir nesneyi elinizden düşürür, yitirirsiniz. Önem verdiğiniz bir elbisenizin tam da özel bir gece için hazırlandığı gece her hangi bir nedenle lekelendiğini/yırtıldığını gözünüzün önüne getirirsiniz. Bütün bu yaşananların gerek özel yaşamımızdaki gerekse hukuk alanındaki tanımları ne olabilir? Kayıp olarak tanımlanması gerekmez mi?
Üçüncü kişilerin kusurlu davranışları ayrı tutulursa yitirilenlerin/kaybedilenlerin sorumlusu kimdir? Bu sorunun tek yanıtı olabilir; o nesneleri elinde kim tutuyorsa kusur onun değil midir? Kaybın da tek sorumlusu o olmalıdır. Dolayısıyla kayıp kavramları doğrudan sübjektif/kişisel olarak değerlendirilmelidir.
 
Bu tanım, bu belirleme önemlidir; yazımızın ilerideki bölümlerinde kullanılacaktır. Lütfen bu noktayı unutmayınız, ayrı bir önem veriniz.
***
Şimdi başka bir değerlendirme daha yapmak istiyorum. Benim bildiğim hukuk kurallarına göre kişiler sahip oldukları varlıkları en iyi şekilde koruyup saklamak zorundadırlar. Bu nokta, kişilerin görevi sayılmalıdır.

Devlet denilen kurumun görevi de burada kendini belli etmektedir. Devlet olarak tanımlanan kurum; kişilerin kendi haklarını korumalarına yardımcı olmakta, gerektiğinde doğmuş ya da doğabilecek zararların önlemini almakta; hatta daha da ileri giderek zarar oluşmuşsa olayda suçlu olanları cezalandırma yoluna gidebilmektedir. Zaten; tüm kolluk kuvvetlerinin görevi de budur.
Hırsızlık olursa devlet sorumlusunu bulacak, adalete teslim ederek cezalandırma yoluna gidilecektir.

Belki de üst bölümlerdeki uzun sayılabilecek açıklamaları neden yaptım diye sorabilirsiniz. Yazımın baş tarafındaki bilgi aktarımını anımsayınız. AYM; hukuk mantığına ters düşen bir karara imza atarak elektrik faturalarında yer alan kayıp/kaçak bedeli olarak tanımlanan kalemin tüketicilerden alınmasının anayasaya aykırı olmadığına hükmetti. Bu karar, ülkemiz kamuoyunda hem hayret hem de tepkiyle karşılandı. Nasıl karşılanmasın?

Böylelikle gereğini tam olarak yapamayıp kayıplarını kontrol edemeyen dağıtım şirketleri bir ölçüde ödüllendirilmiş oluyor. Aboneler, kullanmadıkları ve kayıplarında kusurlarının olmadığı enerjinin bedelini ödeme durumunda bırakılmışlardır. İşte bu nedenle yazımın ilk bölümündeki paragrafı "Lütfen bu noktayı unutmayınız, ayrı bir önem veriniz " diyerek bitirmiştim.

Öte yandan asıl ciddiye alınması gereken "Kaçak" olayı da vardır. Abonelerin "Kaçak" olayında da kusurları bulunmamaktadır. Dağıtım şirketleri, kaçak kullanımları belirlemek için çaba göstermek zorundadırlar. Nasıl ki bizler hırsızlıkları önlemek amacıyla kapılarımızı kilitliyorsak, alarm cihazları kullanıyorsak dağıtım şirketleri de hırsızlığı önleyebilmek amacıyla çalışma yapmalıdırlar. Bu onların doğrudan görevidir.

Devletimiz de nasıl ki hırsızları yakalamak için kolluk kuvvetlerini kullanıyorsa sonuçta, kaçak elektrik kullanmak da hırsızlıktır bu kullanımın da cezalandırılması gerekmektedir.
Üzüntüyle izliyoruz; yüce devletimiz özellikle bazı yörelerde siyasi kaygılarla "kaçak elektrik" kullanımını cezalandırma yoluna gitmemektedir.

Böylesine haksız bir uygulama yaşanırken AYM'nin işin kolayına kaçıp hukuk anlayışına ters duran bir karara imza atabilmesi  son derece akıllara durgunluk vermektedir. Hoş, diyeceksiniz ki AYM'nin özellikle son zamanlarda verdiği kararlardan hangileri hukuk mantığına uymaktadır!
Esenlikle kalınız...