Hasan Ali Toptaş, 'Ben Bir Gürgen Dalıyım' adlı kitabında biz insanları, bir gürgen ağacının gözünden anlatıyor. Kitapta, komşusu köknarın kesilmesine şahit olan ak sakallı meşe, kendisine insanların zalimliğinden kurtulmanın yolunu soran genç arkadaşı gürgene, "İnsanın zalimliğine ağaçlarla kuşlar, böceklerle otlar, hayvanlarla taşlar değil ancak insan karşı koyabilir" diyordu.
Kaz Dağları'ndaki ağaç katliamı sürerken, kendinizi o gürgenin yerine koyun bugün. Onun gözünden bakın biz insanlara. Onu sadece bir gürgen değil de bir zeytin, bir meşe, bir ardıç, bir kızılçam olarak düşünün hatta. Mesela, Kaz Dağları'nın ardındaki düzlükte, dallarını ılık rüzgârlar dolduran herhangi bir ağaç olsun.

Bugün bir ağaç gibi düşünün, onun gibi bakın, onun gibi konuşun, onun gibi koklayın hayatı. İlyada Destanı'nda Homeros'a "Sen gelmeden önce de buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım..." diyen zeytin ağacının sesi yavaş yavaş silinirken, azıcık düşünün. Kulak verin o sese diyeceğim ama!.. Genç gürgen ağacının da dediği gibi sağırız, ağaçların dilini çözemedik; kokuca da konuşsalar renkçe de konuşsalar anlamıyoruz.

Hasan Ali Toptaş'ın 'Ben Bir Gürgen Dalıyım' adlı kitabı benim insan kimliğimden sıyrılıp, bir ağaç olarak insanlığa bakmamı sağladı. Onun satırlarını okudukça, Kaz Dağları'nın kuytu ormanlarında, Yırca'da, Salda Gölü'nün kıyısında, yüzyıllardır yaşayan bir ağaç gibi ürperdim.
Dün Yırca'da zeytin katliamı yapanlar, bugün aynı şeyi Kaz Dağları'nda yapıyor. Sincapların evini yıkıyor, kuşların yuvasını bozuyorlar. İlk değil bu, son da olmayacak.

Bakın, Sait Faik Abasıyanık, bugün yaşananları taa 1952 yılında yayınlanan "Son Kuşlar" adlı hikâye kitabında nasıl anlatmış. "...Seneler var ki kuşlar gelmiyor. Daha doğrusu ben göremiyorum. Güzün o güzel günlerini penceremden görür görmez Konstantin Efendinin bulunabileceği sırtları hesaplayarak yollara çıkıyorum. Bir kuş cıvıltısı duysam kanım donuyor, yüreğim atmıyor. Halbuki sonbahar kocayemişleri, beyaz esmer bulutları, yakmıyan güneşi, durgun maviliği, bol yeşiliyle kuşlarla beraber olunca insana sulh, şiir, şair, edebiyat, resim, musiki, mesut insanlarla dolu anlaşmış, sevişmiş, açsız, hırssız bir dünya düşündürüyor.

Her memlekette kıra çıkan her insan kuş sesleriyle böyle şeyler düşünecektir. Konstantin Efendi mani oluyor. Zaten kuşlar da pek gelmiyorlar artık. Belki birkaç seneye kadar nesilleri de tükenecek. Her memlekette kaç tane Konstantin Efendi var kim bilir. Kuşlardan sonra şimdi de milletin yeşilliğine musallat olurdular. Geçen gün yol kenarlarındaki yeşilliklere basmaya kıyamıyarak yola çıkmıştım. Konstantin Efendinin günlerinden bir gündü. Gökte hiç kuş gözükmüyordu. Evden çıkarken isketemin kafesine bir incir yapıştırdım. İsketem tek gözünü verip bana dostlukla bakmış, incir çekirdeğini kırmaya çalışıyordu.

Onu ev duvarının bir kenarına çaktığım çiviye asmış, yola çıkmıştım. Kuşlar yoktu şimdi havada ama, yolun kenarında yeşillikler vardı ya... Baktım: Bu yeşilliklerin bâzı yerleri sökülmüş, biraz ileride dört çocuğa rastladım. Yürüyorlar. Yeşilliklerin en güzel yerinde duruyor, bir kaldırım taşı kadar büyük bir parçayı belle söküyorlar, bir çuvala dol duruyorlardı:
— Ne yapıyorsunuz, yahu? dedim.
— Sana ne? dediler. Fıkara, üstleri yırtık pırtık yavrulardı.
— Canım, neden söküyorsunuz? dedim.
— Mühendis Ahmet Bey söktürüyor.
— Ne yapacak bunları?
— Yukarıda deri tüccarı Hollandalı var ya, hani onun bahçesini düzeltiyorlar da...
— İngiliz çimi alsın, eksin, mademki herif zengin..
— İngiliz çimiyle bu bir mi?
— Bu daha mı iyi?
— İyi de lâf mı?

Bunun üstüne çimen mi olur? Hollandalı öyle demiş Karakola koştum. Polislere haber verdim. Gûya menettiler. Gizli gizli yine çimenler yer yer söküldü. Mühendis Ahmet Beye ceza bile kesilmedi. Belediye talimatnamesinde yol kenarlarındaki çimenleri sökmek, cezayı mucip olmuyormuş.

Kuşları boğdular, çimenleri söktüler, yollar çamur içinde kaldı.

Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremiyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın koyu yeşil saçlarını da göremiyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden hikâyesi."

Not: Öykünün tamamını buradan okuyabilirsiniz;