Almanlar'ın da kullandığı bir deyimdir kibirleşme!

Türkçeye çevrilmiş hali ile; ‘İçine kapanma veya duyarsız kalma!( anlamına gelir.
Biz de ise daha farklı anlamda; ‘Sertlik yanlısı olma, insanları yanına yanaştırmama, kibirlenme’ anlamında kullanılır.
Özellikle siyasiler için kullanılan bir söz olsa da üst düzey bürokratlar ve danışmanlar için de uygundur.
Uzaktan yakından siyasetle ilgilenenler kibirleşen siyasetçileri hemen görebilir.
Ben ‘kibirleşme’yi ‘kirpileşen’ olarak tanımlayayım…
Hem seçimle göreve gelen kirpileşen yöneticilerimiz, hem de atama ile göreve gelen danışman ve yöneticilerimiz bizlere en iyi nasıl kirpileşildiğini gösterirler.
Bu satırları Artun Sucuoğlu’nun yazısından aldım…
Aslında ‘sahanın adamı’ yani haberci Artun’un söylediklerini çoğumuz biliyor ve yaşıyoruz…
En iyisi onun ağzından özetleyerek anlatmaya devam edeyim:

Seçim zamanında hangi siyasi mevkiye aday olursa olsun siyasetçilerimiz oldukça nazik ve anlayışlı tavır takınırlar.
Seçmenlere üst düzeyden sevgi gösterip halk için çalıştıklarını, her zaman halkın yanında olduklarını göstermeye çalışırlar.
Herhangi bir kişiyle karşılaştıklarında çok samimi tokalaşır, hatta onu sıkı sıkıya kucaklarlar.
Seçmen mutlu olur, önemsendiğini, sorunların en kısa zamanda çözüleceğini, bir siyasetçi değil dost kazandığı hissine kapılır.
Elbette bu mutluluk seçimlerin bitmesiyle sona erer.
Artık onlar milletvekili, belediye başkanı ve yönetici olmuşlardır.
Eğer o siyasetçi milletvekili olduysa Ankara’ya gider, o seçmenleri de unutur.
Eğer yerelde bir yönetici olduysa artık halk onun makamına bile giremez, kapıdan odaya kadar en az üç aşamadan geçmeyi başarabilirse görüşebilir.
Biz gazeteciler bile çok zor ulaştığımız halde vatandaşın ulaşması çok zor.
Dışarıda bir yerde karşılaşırlarsa seçilmiş siyasetçimiz kerhen parmak ucu ile tokalaşırsa seçmen mutlu olur.
Artık seçtikleri yöneticilerimiz kirpileşmiştir.
‘Kapım size açık olacak’ diyen yöneticilerimiz halkla kendi arasında kalın duvarlar örmüşlerdir.
Her zaman halkın içinde olacağız derken kendilerini kısa sürede halktan soyutlamış olurlar.
Hatta halkın içinden biri olduğunu göstermek için bir defa yürüyerek veya bisiklet ile makamlarına gitmişlerdir.
Ama hepsi o kadar. İçlerindeki kirpileşme ve kibir duyguları ile kendilerini seçen halka yukarıdan bakmaya başlarlar.
Her şeyi yalnızca kendileri bilir, kimsenin fikrini dikkate almazlar. Koltukları için her şeyi göze alıp, kendilerinden başka kimseye güvenmezler.
Hatta kendi ekibindeki kişilere bile güvenmeyip makama gelirken telefonlarını sekreterlerine bırakmalarını isterler.
Bilmem geldiğimiz noktayı anlatabildim mi?