Geçen hafta "Uluslararası Kadınlar Dayanışma Derneği" olarak başta Genel Başkanımız Sayın Işılay Saygın olmak üzere beraberce Kıbrıs'a uçtuk. Amacımız Kıbrıs'ta uluslararası Kadınlar Dayanışma Derneğini kurabilmek ve yavru vatanda kutlanacak 34'ncü yıl kurtuluş ve kuruluş kutlamalarına katılmak ve bir kültür gezisi yapmaktı. Keyifli bir uçuş sonrası Ercan Havaalanı Lefkoşe'den, kalacağımız Girne Pasha Otel'e transfer edildik. Aslında Kıbrıs'a ayak bastığınız an hem uzak hem yakın tarihinde yürümeye başlıyorsunuz. Biz de kaldığımız üç gün içinde sanırım tam olarak da hissettiğimiz buydu. Osmanlının ayak izlerinden bugüne. Günümüzde gerçekten durup düşünmediğiniz, hatta bilgi eksiklerimizin olduğu yavru vatan. Diyorum ki vatan bizim için her şey, yavrularımız da öyle. Yavru vatan derken niye farkındalığımız az? Neyse, nedenlere girersek köşeme sığamam. Bilmemek değil öğrenmemek ayıp derler. Ben de bu gezide değerli tur rehberimizden dinlediğim tarihçeyi kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.

***
1877-78 Osmanlı Rus savaşı sonucu Osmanlı topraklarının üçte birini kaybetmiş. Balkanlardaki topraklarıyla bağlantısı kesilmiş, üstelik 245 milyon altın tazminat ödemeye mahkûm edilmiş. Zor zamanı fırsat bilen İngilizler, Rus tehdidine karşı ve tazminat konusunda Osmanlıya yardım edeceklerini ifade edip, karşılığında Kıbrıs'ı isterler. Yeşilköy (Ayastefanos) Antlaşmasını imzalamak zorunda kalan Abdülhamit, 15 Temmuz 1878'de masaya gelen İngilizlerle yapılan anlaşmaya "Hukuki şahaneme asla halel gelmemek şartıyla muahedenameyi tasdik ederim" şeklinde yaptığı kritik ekleme padişahın haklarına asla halel getirilmeyeceğinin tasdikidir. Antlaşmayı da Rus işgalinin geçici olması ve Rusların Kars, Ardahan, Batum gibi vilayetlerden çekilmesi halinde İngiltere'nin de Kıbrıs'tan çıkacağını taahhüt etmesi şartıyla imzalar. Osmanlı Ayastefanos Anlaşması'yla 245 bin altın ödemeye mahkûm edildi. Sonraları Berlin Kongresi'nde bu para tazmin edildi, Ruslar geri çekildi ama İngilizler Kıbrıs'tan çıkmadılar. Bu mesele Lozan'da halledilmesi gerektiği halde, delegelerimizce Kıbrıs adasının talep edildiğine dair tek bir cümle yer almamış. Ancak, dışişleri eski bakanı, rahmetli Fatih Rüştü Zorlu uzun zaman bu konunun arkasını kovalayarak, uluslararası arenalarda mücadele ederek 1958 yılında en azından Kıbrıs'ta Garantör Devlet olmamızı sağladı. Bu sayede 1974'de Kıbrıs'taki mezalimi rahmetli başbakanımız Bülent Ecevit sayesinde sona erdirdik. Bu iki büyük devlet adamını rahmet ve minnetle anıyorum.

***
Her gidişimde, Barbarlık müzesini, Makarios'un EOKA'cı Avukatı Paulo Paolides'in evini ziyaret ettiğimde, şehitlikleri her ziyaretimde, Beşparmak Dağları'na bakıp çıkartma yapılan plajda, kahramanlık öykülerini, Türklerin katledişlerini, toplu katliamların, görüntülerini hatırladıkça... Tanrım, bu mezalimi ana vatan da yaşadı kurtuluş savaşına kadar. Yavru vatanın da kaderi aynı. Bugün de aynı. Savaş sahalarında değil, masalarda. Her zamankinden çok vatansever politikacılara ve tarihi bilen insanlarımıza ihtiyacımız var. Bugün Kıbrıs, Türkiye nezle olursa, zatürre geçirecek. Rahmetli Rauf Denktaş ve arkadaşlarından sonraki nesil hala sağlamlar. Ama yeni Kıbrıs'ı oluşturmaya çalışanlarda maalesef büyük gayretler sarf ediyorlar.

***
Biliyorsunuz KKTC'yi sadece Türkiye tanıdı. Şemsiyemizde dünyaya ulaşmaya çalışıyorlar.
Bu bağlamda STK'lar da çok önemli. Sayın Işılay Saygın aynı zamanda Türk Kadınlar Konseyi Genel Başkanı. Bu bağlamda Kıbrıs Türk Kadınlar konseyi şubesini de ziyaret etik.
Muhteşem çalışmalar yapıyorlar, şemsiyemiz altında, uluslararası alanda. Kıbrıs Millet Meclisi Başkanı Dr. Sibel Siber hanımefendiyi ziyaret ettik, geçmiş dönem Bakanımız ve Genel Başkanımız Işılay Saygın ile birlikte, Osmanlının muhteşem izlerinde eserlerinde dününü, bugününü dolaştık. İnşallah Kıbrıs da büyürüz. Son cümlem şu: Hani tarihte Türkiye, Türklere bırakılamayacak kadar değerlidir demişlerdi ya, ben de Kıbrıs'ın İngilizlere bırakılamayacak kadar değerli olduğunu düşünüyorum.