Ülkemi de İzmir’i de seviyorum.

Ama nedense bu ülkenin geleceği için bir yerlerden icazet almaya koşan, sonra millete dönüp biz bu ülkeyi elbirliğiyle kurtaracağız diyen kişileri sevemiyorum.( Kimden veya neyden kurtaracaklarsa)
Hele hele Atatürk’ün adını ağzından düşürmeyip te Avrupa’dan, ABD den ikbal bekleyenlerden hiç hoşlanmıyorum. Onların “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” olduğuna inanmıyorum.
Kim olursa olsun ülkemizin zenginliklerini kendisi ve ailesi için kullanıp vatandaşın hakkını gasp edenleri lanetliyorum.
Akşam 29.90 etiketle domates satıp ertesi sabah 18.90 dan satabilen marketi yaptığı sahtekarlıkdan dolayı kınıyorum.
Bu dolandırıcığa karşı ‘milletimizi ezdirmeyeceğiz’ deyip te marketlerin insafına bırakan iktidarı ve bu konuda çözüm yerine yaygaradan başka bir şey yapmayan muhalefete kızıyorum.
Markette kasa kuyruğunda bekleyenlere aldırış etmeden açıkgözlük edip ön sıraya geçen, sıra bekleyen vatandaşların da yaptığı terbiyesizliğe karşı çıkmasına ;” bu millet tahammülsüz olmuş, bu memleketi bu hale getirdiler” diye pişkin pişkin terbiyesizliğini ülke yöneticilerini suçlayarak  ört bas etmeye çalışanları milyonlarca kez kınıyorum.
Seçim döneminde meydanlarda İzmir’e yapacaklarını saya saya bitiremeyen ama İzmir’in en büyük sorunlarına hala el atamayanları sevemiyorum..
İzmir’in en güzide semti Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesine girdiğimde burnuma dolan pis kokuyu çekmeye İzmirliye layık görenleri kınıyorum.
Sabah kalktığımda denizde beş yüz metre uzaktaki evimin açık penceresinden evin her yerine sinen o iğrenç kokuyu solumak zorunda bırakanları kınıyorum.
Gecenin saat 01 inde tüm İzmir’i kaplayan muhtemelen kanalizasyon kokusunu bize 2022 yılında hala teneffüs etmek zorunda bırakanları kınıyorum, göreve çağırıyorum. (Yapamayacaksan çekilirsin buda bir erdemdir.)

Ben ülkemi seviyorum.
Ama ülkenin geleceği için hiçbir söz söylemeyip de sadece tökezlemesi için yaygara yapanları sevmiyorum.
Ben İzmir’i seviyorum
Ama ‘Egenin İncisi İzmir’ deyip bizi pisliğin içinde yaşamaya mecbur bırakanları sevmiyorum.
Yakınımızdaki iller bilmem kaç yıl önce çöp sorununu çözmüşken bizim hala çöp sorunuyla boğuşmamıza neden olup buna bir çare üretemeyenlere kızıyorum.
Ziya Paşa’nın  ‘Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz’  dediği gibi sadece boşboğazlık edip göstermelik işlerle uğraşanlara kızıyorum.
Denize elindeki her türlü pisliği atanlara ve denizde yüzen pislikleri görmeyenlere kızıyorum.
Denizin tekrar kahverengi bir renk almasını görmeyip de hala güzel İzmir diye ahkam kesenlere kızıyorum.
Bu sorunu bağıra çağıra halka çözümüyle birlikte anlatamayanlara kızıyorum.

İzmir’de yapılabilecek her güzel işi eline yüzüne bulaştırmadan yapamayanlara kızıyorum.
Sokaklarda iki adımda bir ayağıma takılan Covid maskelerini atanlara kızıyorum.
Köşe başında aylardır boşaltılmayan cam şişe kumbaralarını toplayamayan yetkililere kızıyorum.
Bilmem ne patentli yabancı ‘cafe’leri eline alarak yürüyen sonrada o ‘cafe’ bardaklarını Metronun merdivenlerine bırakan gençlere kızıyorum.
Elindeki çöpü çaktırmadan yere bırakıp da ‘Milletin başına ne geliyorsa bu cahil kesimin verdiği oylardan geliyor ‘ diyenlere kızıyorum da aklıma hemen Fuzuli’ye atfedilen söz geliyor; “Tahsil cehaleti alır eşeklik baki kalır”. Gülüyorum öfkeyle..
Hayvan sevgisini anlıyorum da sokaklarda başıboş gezen köpekler ve bu nedenle sokağa çıkamayan insanların olduğunu ve o köpeklerin zaman zaman çocuklara bazen de büyüklere saldırdığını görmezden gelenlere kızıyorum.
Sokaklarda olur olmaz her yere kedi köpek maması bırakanlara kızıyorum.
Tüm bu rezillikleri umursamayıp ta hala “İzmir Türkiye’nin Avrupa’ya açılan kapısı” diye kendini ve beni kandırmaya çalışanlara kızıyorum.
İzmir’in kokma sorununu dile getirince ‘AKP İzmir’i almak için can atıyor onlara done veriyorsunuz’ gibi saçma bir düşünceyle İzmir yönetimin beceriksizliğini örtmeye çalışanlara kızıyorum. ‘Başımızdaki gitsin de tuvalet terliğine oy veririm’ diyecek kadar alçalan, ülkesini sever görünüp de bu sözleriyle asla sevmediklerini gösterenlere kızıyorum..