Yalnız bizde değil...

Her yerde tuhaf kararlar alındığı da oluyor.

Örneğin Amerika Birleşik Devletleri...

Trump’tan ‘Corona İçin Anti-Viral ilaçları hızla onaylayın’ talimatı verildi.

Başkan Donald Trump, Corona virüsüne karşı aşı geliştirilene kadar ABD Gıda ve İlaç Dairesi’nden (FDA) virüse karşı tedavi geliştirme sürecini hızlandırmalarını istedi.

Başkan Trump FDA’den geçerliliğini artık yitirmiş kuralları ve bürokratik engelleri kaldırmaları talimatını verdiğini belirtti.

Bu konularda uzmanlar ne diyecek bilemiyorum...

Ben ‘Hitler gibi!’ diyorum...

İnsanları kobay gibi kullanacaklar, birçok kişi yer değiştirdikten sonra doğruyu bulacaklar...

İşte Amerika da bu...

Neden koordineli çalışma yapılmıyor?

Fusun S.Nebil yazmış...

Bir kısmını paylaşayım:

Korona Virüs salgını ile birlikte gördüğümüz şu;

ülkemizin “SALGIN” durumuna yönelik ne A ne de B planı yok.

Gerçi sadece hükümetin değil, (biz de dahil) halkın ve şirketlerin de bu konuda bir FARKINDALIĞI yok.

Oysa “biyolojik saldırı” diye bir kavram var ya da Amerikan filmlerinden de gördüğümüz konu bu; yani bir gün başımıza bir büyük salgın gelebilir. Ülkemizde son büyük salgın olarak (Kuş Gribini söylemiyorum çünkü İnsanlardan çok tavuklarla ilgiliydi); 1970’lerdeki Kolera Salgınını hatırlıyoruz.

O salgında 1.500 kadar kişinin hastalandığı ve 52 kişinin öldüğü kaydediliyor .

O zaman tüm Türkiye etkilenmiş ve temizlik yine çok özen gösterilen bir kavram haline gelmişti.

Yiyecekler sirkelerle yıkanır olmuştu.

Ama anlaşılan unutulmuş.

Biz, “Bilişim ve Telekom” çerçevesinde eksik gördüğümüz konuları ve mevcut durumla ilgili bilgileri paylaşıyoruz.

Salgının içinde kritik bir durum da; “Haberleşmenin Sürdürülebilirliği”.

Ulaştırma Bakanlığı ile BTK’nın bu konuda harekete geçmesi gerekiyor.

Ama sadece haberleşme konusunda değil, kritik altyapılar yani elektrik, su vs konularında da önlemler alınması, A, B, C, D planları yapılması lazım.

Yani bunların hepsinin uzmanlarca ve ilgili sektör yetkililerince beraberce düşünülmesi gerekir.

Başka deyişle, Korona Virüs olayının bir “Felaket” durumu olduğu anlaşılır anlaşılmaz, bir “Kriz Merkezi” kurulmalı ve koordineli çalışılmalıydı.

Ama bunda geç kalmış sayılmayız.

Sürdürülebilirlik önemli....

Tamam, salgın dolayısıyla daha da zor duruma gelecek bir ekonomi var ama olay sadece ekonomi değil.

Şu anda en büyük sorunumuz; “SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK”.

Yani hayatların sürdürülebilirliği yanında ve ek olarak haberleşmede ya da tedarik zincirinde ya da başka bir çok konudaki sürdürülebilirlik. Hükümet yetkililerin anlaması gereken olay şu; ekonominin dışında da, fiziksel anlamdaki pek çok  sürdürülebilirlik alanı var.

Karşımızda, salgının başından bu yana  en çok “Sağlık bakanı Dr.Fahrettin Koca’yı” görüyoruz.

Kendisine de sempati duyuyoruz 2 nedenle; Bizi sürekli aydınlattığı için (test sayısının düşüklüğü ya da vakalar hakkında bilgilerin eksik olması ayrı bir konu) Bilim kurulunu liyakat çerçevesinde kurduğu için (sonucu sağlık sektöründe zaten görüyoruz.

eksik olsa da diğer sektörlerden iyi durumda) Ama yetmez.

Sağlık Bakanı işini yapıyor.

Bunu yaparken de “Liyakata bakıyor”.

Kendisini ciddiye almamızın temel nedeni bu..  

Ama diğer alanlardaki durum nedir?

Riskler değerlendirilmeli

Salgın sadece sağlık değil, bütün alanlarda risk yaratıyor.

Farklı yetkililer (Diyanet İşleri Başkanı ya da Futbol Federasyonu Başkanı gibi) çıkıp bir takım konuşmalar yapıyor.

Ama vatandaşın da devamlı eleştirdiği gibi, koordineli olmayan bu çalışmalar, oradaki yetkililerin vizyonuna kalmış gibi gözüküyor.

Bunlar da bir ileri, bir geri vites yapıyor gibiler.

Örneğin futbol maçlarının iptal edilmemesi çok eleştirildi.

Önce federasyon başkanının “iptal yok” konuşmasını, 2 gün sonra Spor bakanının –uzun süre lafı dolaştırdıktan sonra– “ertelendi” açıklamasını dinledik.

Futbol konusunu sadece bu kişilerin mi düşünmesi lazım?

Diğer konularla  bir koordinasyon noktası yok mu?

Futbol ligi sadece para açısından mı tartılıyor?

Kararı verirken sağlıkçılarla ya da belediyelerle konuştular mı?

İlave edeyim;

Türkiye Spor Yazarları Derneği  Yönetimi ve Genel Başkan Oğuz Tongsir’in açıklamaları dikkate alındı mı?

Bilmiyoruz !!

Şeffaf değil ya da zaten konuşmuyorlar belki.

Camiler konusu da aynı.

Diyanet camileri önlem olarak hemen kapatamadı.

Hassas bir konu olduğu için olsa gerek.

Hem Cumhurbaşkanı hem de Diyanet İşleri Başkanı “tek tek namaz kılın” diye anlamını kavrayamadığımız açıklamalar yaptılar.

Sonra mecbur kalıp “Cuma namazı ve kandilde kapalı” açıklaması geldi.

Anlaşılan konuyu kendi içlerinde ve sadece din yönünden tartışıyorlar. İşin içine sağlıkçıları katıyorlar mı?

Soru işareti !!

Bütün bunlar çok dağınık bir görüntü veriyor.

Oysa durumun bir “felaket olduğu” anlaşıldığı andan itibaren bir “Kriz Merkezi” kurulması gerekmiyor mu?

Bu Kriz merkezi çalışmasına ilgili devlet kurumlarının yanısıra, Üniversiteler gibi bilim merkezleri, Türk Tabibler Birliği, Eczacılar Odası, Mühendis Odaları gibi yetkin meslek odaları, Kızılay, AFAD, AKUT gibi felaket organizasyonları ve vatandaşın ilk temas noktası olan Belediyelerin, aklımıza gelmeyen diğer ilgili kuruluşların katılması gerekir.

Yani bu “politik bir konu değil”.

Hepimizi derinden etkileyen, endişelendiren, belki de yakınlarımızı kaybedeceğimiz bir konu.

Burada hükümet  “ORTAK AKIL” kullanmak zorundadır.

Virüs bize zaten bunu öğretmiyor mu?

Bütün dünya beraber çalışıyor.

Burada da hükümet herkesle birlikte çalışmalıdır.

Buna mecburdur.

Almanya halkının 2/3’ünün hasta olacağını öngörüyor.

Salgının henüz başındayız.

Önümüzde 3 hafta mı var, 2,5 ay mı var bilemiyoruz.

Şimdi politika vs herşeyi bir kenara atmak ve ortak akılı kullanmak lazım. Böylelikle dağınık görüntüden kurtulur ve daha bilimsel yaklaşım içinde oluruz.

Kriz merkezi derken, hemen akla gelen bir avuç konuda fikir yürütelim; Risk Planlaması – Kritik Altyapılar; Kritik yapılar konusunda herhangi bir önlem ya da planlama duymuyoruz.

Kriz merkezine bu nedenle mühendis odaları ve belediyeler katılmalı. Kritik altyapıları yöneten firmaların sürdürülebilirliğinin bir tarafında, mevcut operasyonun herşeye rağmen sürdürülebilmesi, bu kapsamda malzeme temini (yedek parça vs), ve uzantısında arızaların giderilmesi, bütün bunların gerçekleştirilmesi için de olmazsa olmaz elemanlarının durumu var.

Yazı kriz merkezi, risk planlaması, risk değerlendirmesi, derecelendirilmesi, B,C,D planları, kademeli planlar ve önerilerle devam ediyor.

Tabii ki beslenme ve tedarik zinciri de var...

İşverenin durumu da kötü...

Hasta olduğumuzu nasıl anlayacağız?

Peki ofiste hasta olan birisi olduğunu düşündüysek ve etkilenmemek için ofisi terk etmek isterseniz, ama işvereniniz izin vermiyor, o zaman iş güvencesi olacak mı?

İşveren Güvencesi Tersine işverenin durumu daha kötü.

Vergi ve SGK gibi devlete ödemeler ertelense bile, muhtemelen para kazanamayacağı ama maaşlar, ofis kiraları ve diğer masrafları ödemek zorunda kalacağı bir döneme girdik.

Üstelik bu dönemin ne kadar süreceği de belirsiz.

İlaveten olayın sosyal / ruhsal sorumluluk tarafı var.

Ofisteki insanlar size emanet.

Bunların hangisi hasta, hangisi diğerine bir şey bulaştıracak, nasıl bileceksiniz.

Hasta olanla, hastalığı bahane edeni nasıl ayıracaksınız?

O nedenle bir an önce, ülkenin yeteneklerini harekete geçirmek, her alandaki ilgili ve bilgili kişileri kullanmak lazım.

Bizim de ne olup bittiğini anlamamız için, bilgilerin daha şeffaf olması gerekiyor.

Vatandaşın ne olup, bittiğini anlamaya ihtiyacı var.  

Kırk yedi yıl sonra yeniden bir salgının hikâyesi: 1970 Sağmalcılar kolera salgınından günümüze dersler var.

Acil eylem planı çağrısı

DİSK Ege Bölge Temsilciliği -  İzmir Barosu - İzmir Tabip Odası - KESK İzmir Şubeler Platformu - TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu ve İzmir Barosu öğle saatlerinde şu açıklamayı yaptı:

‘Artık bir kitle imha silahı gibi işlev gören Koronavirüs, tüm dünyayı etkisi altına almış durumda.

Dünya genelinde farklı ülkelerde yaşananlara baktığımızda, konunun belirsizliğini koruduğunu görebiliriz.

Bu süreçte ülkemizde şimdiye kadar yaşananlara göz attığımızda ise sürecin doğru yürütüldüğüne ve yeterli önlem alındığına dair kaygılarımız artmaktadır.

Çin ve ardından İran’da başlayan salgın krizinin hemen başında bu ülkelerle irtibatın kesilmemesi, umreye gideceklere izin verilmesi ve dönüşlerinde kesin bir karantina uygulaması yapılamaması, enfekte hasta sayılarının şeffaf biçimde toplumla paylaşılmaması, zaten yerlerde sürünmekte olan hükümete yönelik güveni, iyice yok etmiştir.

Hükümetin verdiği bilgilere güvenmeyen halk, doğru bilgi almak için sosyal medyaya yüklendiğinde konu daha da karışık hale gelmiş; yanlış, kasıtlı, teyit edilmemiş bilgiler kaos ortamı yaratarak vatandaşın panik yapmasına neden olmuştur.

Cumhurbaşkanı’nın son yaptığı açıklamalar toplumda güveni tesis etmemiş, tam tersine sadece sermayeye güven veren, çalışanı, işsizi, esnafı, kriz mağdurlarını, yoksulu yok sayan bu tedbirler, devlete olan güvene de son noktayı koymuştur.

Yaşananlar açıkça göstermektedir ki, bu kriz aslında kapitalizmin krizidir. Bu krizden ancak toplumsal dayanışmayı yükselterek en az hasarla çıkabiliriz. Bu bağlamda yapılabileceklere ilişkin önerilerimizi kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz:

1.Bu süreçte görülmüştür ki; bilime, eğitime ve sağlığa daha fazla değer verilmelidir. Bugünlerde kısıtlı imkânlarla, canla başla çalışan sağlık çalışanlarına özellikle çok teşekkür ediyoruz ve onların güvenle görev yapabilmeleri, morallerinin yüksek tutulması için her türlü imkânın öncelikle seferber edilmesini talep ediyoruz.

2. Ülke acilen karantina altına alınmalı, çalışanlara ücretli izin verilmelidir.

3. 60 yaş ve üstü yurttaşların sokağa çıkmaları engellenmeli, onların gıda ve sağlığa erişimleri kamu kaynakları ile karşılanmalıdır.

4.Alt gelir gruplarının temel gıda ve hijyen maddelerine erişimi için kamu kaynaklarına başvurulmalıdır.

5. Yoğun kalabalıkların bir arada bulunduğu mülteci geri gönderme merkezlerinde gerekli tedbirler maksimum düzeyde alınmalı, bu merkezler dışında barınan mülteciler için de alt gelir gruplarıyla benzer şekilde hijyen ve temel gıda malzemesi temini kamu kaynaklarıyla sağlanmalıdır.

6. İşsizlik maaşının süresi uzatılmalı, salgın sürecinde işsizlik maaşı kesilecek olan çalışmayan yurttaşlara bu maaş verilmeye devam edilmelidir.

7. Bu süreçte vatandaşların sağlığa erişimi ücretsiz olmalıdır.

8. Salgın sürecinde ihtiyaç halinde, özel sağlık kuruluşları kamu kontrolüne geçirilmelidir.

9. Salgın açısından büyük risk taşıyan cezaevlerinden, ilk aşamada basit suçlardan tutuklu ve hükümlüler ile siyasi tutuklu ve hükümlüler serbest bırakılmalıdır.

10. Yerellerde, il bazında Belediyelerin önderliğinde STK, meslek odası ve sendika temsilcilerinin de içinde yer aldığı kriz masaları kurulmalıdır.

11. Önümüzde kötü örnek oluşturan ülkelerde yaşananlar da dikkate alınarak olası en kötü senaryoya göre eylem planları hazırlanmalı, kriz anında kentin tüm imkânları (mekân, araç, ekipman vb.) kullanılabilmelidir.

Duanın, kolonyanın yeterli olmayacağını, küresel krizin aşılması için yerellerde bilimi esas alan toplumsal dayanışmaya ihtiyacımız olduğunu bir kez daha vurgulayarak, halkımızı panik yapmadan başta hekimler olmak üzere, bilim insanlarının önerilerine uymaya, bireysel kurtuluşu değil toplumsal dayanışmayı esas almaya davet ediyoruz.

DİP EKSPRES

Elde kalan tek pazar

Türkiye'ye turist trafiği açık Rusya'dan kötü haberler geliyor.

Türkiye'deki Rus turistlerin ülkelerine geri dönmesi çağrısından sonra, mali sıkıntı içindeki tur operatörlerinin belgeleri iptal ediliyor sigorta sözleşmeleri yenilenmiyor

Başta Almanya olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinden uçuşlar durdurulup sınır girişlerinin kapatılmasından sonra Türkiye’ye turist girişi serbest kalan Rusya’dan da kötü haberler geliyor.

Acil önlemler önemli ama yeterli değil

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı önlemler pakedini genellikle olumlu bulan Egeli turizmciler, beklentilerin bir sonraki adımda karşılanmasını bekliyor.

Açıklanan önlemler paketinin tüm sorunları çözmediğini, tüm beklentileri karşılamadığını anlatan Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkan Yardımcısı Mehmet İşler, "Açıklanan paket ileride yaşanabilecek sıkıntıları, sorunları kapsamamakla birlikte onların da zaman içinde çözülebileceğine dair ümit veriyor. Acil önlemler paketi sektör açısından önemli, ama yeterli değil“ dedi.

Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği (ETİK) Başkanı Mehmet İşler, “Petrol fiyatlarının düşmesi cari açığı önemli ölçüde kapatacak, onun sağladığı rahatlamayla çalışanlara verilecek refah payı arttırılmalı” görüşünü dile getirdi.

Bankaların kişi ve kurumlara kredi kullanmada kolaylık sağlaması gerektiğini savunan İşler, “Kamu bankaları gibi özel bankalar da risk almayı ve kardan zarar etmeyi göze almalı. Kredi limitlerinin kullanılması konusunda bankalar tutucu davranmamalı” diye konuştu.

Ticari faaliyetler karşılığında verilen çek ve senetler sorununa halen cevap bulamadıklarından yakınan Mehmet İşler, “Çek ve senet gibi değerli evrakların akıbeti belli değil. Bu konuya ilişkin açıklama ve düzenleme yok” dedi.

 İşler, “Fabrikalar üretimi durdurdu. Tedarik süreci durdu, müşteri yok. Bu durum mücbir sebep doğuruyor. Gelir olmadan ödeme zamanı gelen bu çekleri nasıl ödeyeceğiz? Aldığımız çeklerin akıbeti ne olacak?” diye sordu.