Uzun yıllar yurt dışında kaldım ama siyasetin insanların günlük yaşamında bunca etkili olduğu başka ülke görmedim. Gerçekten siyasilerin en küçük hareket veya söylemleri bizim ülkemizde günler süren tartışmalara neden oluyor.

Şu an ülkemizde bizi direk ilgilendiren deniz ve kara sınırlarımızda öyle olaylar var ki birçoğumuz bu olayların ayırdında değil ama Muharrem İnce’nin çıkışı her şeyin önüne geçti. Hepimiz bir anda Sayın İnce’nin yaptıkları ve yapacaklarına konsantre olduk.

Yatıp kalkıp Sayın Muharrem İnce’yi tartışıyoruz, konuşuyoruz.

Kim bilir belki de Sayın, İnce’nin bugün (dün) yapacağı açıklama ile siyaset belki çok daha fazla karışacak belki de bazılarının dediği gibi dağ fare doğuracak.

Ama gerçek olan şu ki M. İnce’nin bu çıkışı CHP ‘de büyük ses getirdiği gibi diğer siyasi partiler de de merakla bekleniyor.

Muharrem bey sessizliğini korudukça beklentiler ve endişeler de o oranda çoğalıyor.

Sayın İnce’nin yapacağı konuşma ile endişeler mi çoğalacak yoksa beklentiler mi yükselecek göreceğiz

Buraya bir nokta koyup biraz geçmişe gidelim.

Sayın İnce Cumhurbaşkanlığı yarışı sonrası o özgüvenle partinin başına geçebilmek için elinden geleni yaptı, hatta bu çabalarına kanımca dışarıdan Kılıçdaroğlu’na yapılan baskılarda katkı koydu.

Kılıçdaroğlu;  İnce’mi Kılıçdaroğlu mu sorusuna tüm parti örgütlerini ve delege sistemini kendi lehine çevirerek yanıt verdi. Çabalarının sonucunu da temmuz sonunda yapılan kongreye tek aday olarak girip tek adamlığını perçinleyerek aldı.

Geçmişte otoritesine parti içi demokrasi adına itiraz eden Mustafa Sarıgül, Fikri Sağlar, Yılmaz Ateş, Gürsel Erol, Yıldıray Sapan, Öztürk Yılmaz gibi isimleri küçük manevralarla ekarte etmiş, sıra ileride kendisi için tehlike olacağını düşündüğü partisinin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’ye gelmişti. Bugüne değin Sayın İnce’ye kurulan komplolardan Muharrem İnce kurtulmasını bildi. Ama kongre de kendisine yapılan haksızlık İnce’yi isyan noktasına getirdi.

Gidişatı gören partinin ağabeyleri başlangıçta sert çıkışlar yaptılar.                                     Ama bu çıkışların İnce ve onun gibi düşünenleri caydırmaktan ziyade daha bir şevkle bu işe soyunmalarından başka işe yaramadığını görünce bu kez Kılıçdaroğlu ile İnce’nin görüşmesi ve ayrılığın önüne geçmek için ellerinden geleni yapmaya çabaladılar.  Ama bu tür uzlaştırma çabalarının, Sayın Kılıçdaroğlu’nun, tek adam olma düşüncesine nedenli ters olduğunu ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun üst perdeden bunu anımsatmaktan geri durmayacağını tahmin ediyorum.

Ve duyduğumuza göre de öyle oldu. Muharrem İnce’nin randevu talep etmesi istendi.

Yani uzlaşma ve uzlaştırma hayalleri sona erdi.

Muharrem İnce bir şekilde yoluna devam edecek ama yeni bir parti ile ama içerden muhalefet ile; tabii içeriden yapılan muhalefetin sonucunun nereye varacağını hepimiz biliyoruz M.Sarıgül, F.Sağlar, Y.Ateş, K. Karataş örneklerinde gördüğümüz gibi.

Peki bu tek adamlığın, tek sesliliğin gideceği yer neresi derseniz!

Bu iş birçok CHP’linin dillendirmeye korktuğu gibi çoklu bölünmeye dek gidebilir.

Peki, Sayın Kılıçdaroğlu kongreden tek aday olarak çıksa bile tek adam olamayacağını bilmiyor mu?

Bence biliyor ve bu nedenle de delegasyonun çizdiği isimleri yanından uzaklaştırmamak için elinden geleni yapıyor. Tuncay Özkan’a “CHP adına gerekli çalışmaları yürütmek üzere Kurumsal İletişimden Sorumlu Genel Başkan Başdanışmanı olarak görevlendirilmiştir” yazısı ile görev veriyor.

Peki, bu tür görevlendirmeler Kılıçdaroğlu’nu gelecekte bekleyen yalnızlıktan koruyacak mı?

Bence hayır.

On Aralık hareketinin istemlerini geri çevirmediği sürece sorun yok. Ama ‘CHP’nin kendisini feshetmesi, müze kurulması, HDP ile yan yana getirilmesini’ söyleyen Sosyal Politikalardan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Taşkın ile işleri nasıl götürür bilemem.