Mağlup Edilemeyenler (1976) ve Uzlaşma (1991) sinema tarimizdeki gazetecileri konu alan iki Türk filmi... Bu iki filmin yanına artık bu hafta gösterime giren Press de eklendi. Filmler farklı yıllarda çekilseler de ortak özellikleri öldürülen gazetecileri konu etmesi. Mağlup Edilemeyenler ile Uzlaşma'da (Abdi İpekçi suikastını anlatır) 70'lerdeki olaylardan yola çıkılırken, Press'te 90'lı yıllara odaklanılıyor. Filmin yönetmeni Sedat Yılmaz 1972 doğumlu. 70 Kuşağı olarak anılmaya başlayan genç yönetmenler gibi o da yakın tarihimizdeki olayları tekrar anımsatıyor. Faili meçhuller, OHAL yıllarında yaşanan hukuksuzluklar, Güneydoğu'da yaşananlar, medyanın 'duyarsızlığı'; muhalif yayın yapan Özgür Gündem gazetesinin Diyarbakır Bürosu'nda çalışan gazetecilerin gözünden, inceden inceye anlatılıyor. Yılmaz "Filmin öyküsü yaşanmışlıklardan yola çıkıyor," diyor ve senaryoyu yazarken, 1990'larda bölgede en fazla öne çıkan can yakıcı sorunlar neler ise onları senaryoya dahil etmeye çalıştıklarını söylüyor. 90'lı yılların siyasi atmosferinin sert olduğunu anımsatan Yılmaz, faili meçhullerin bu yıllarda sıkça yaşandığını belirtiyor. Kürt sorununun tırmandığı o yıllarda, dönemin medyasının hataları olduğunu belirten Yılmaz, "Bir iki farklı ses dışında medya, devletin o yıllarda işlediği suçlarda meşrulaştırıcı bir rol üstlendi," diyor. Filmde eski cumhurbaşkanları Turgut Özal ile Süleyman Demirel'in de Kürt sorununa bakışlarlarındaki farklılıkları görmek mümkün. SABAH'ın, mahşetine taşıdığı 'Özal'ın Kürt Planı' sayısı filmde gözükürken, Demirel'in öldürülen gazetecilerle ilgili yaptığı "Bunlar gazeteci kılığında militanlar, birbirlerini vuruyorlar. Devlet cinayet işlemez" açıklaması filmin jeneriğinde yer alıyor. Yılmaz, Özal'ın Kürt sorununda yeni bir politika oluşturma çabası olduğunu belirtirken Demirel'in, o dönemlerde, devletin 'esas sahiplerinin' uysal bir yardımcısı olduğunu söylüyor.

'O yıllarda bu film çekilemezdi'
"90'larda Özgür Gündem gazetesinde, OHAL bölgesinde çalışan Bayram Balcı, baskılardan dolayı İstanbul'a geliyor. Bir senaryo yazmaya başlıyor, ama öykünün o yıllarda çekilemeyeceğini hissediyor. Biz, bu filmi 2008'de çekerken 'Acaba hangi sahneden sansür yeriz' diye aramızda tartışıyorduk. 2010'un sonbaharında film denetimden geçerken 'sansüre takılırız' diye bir kaygımız yoktu."