Akademik hayatını da kadına karşı şiddeti engellemek ve erkekleri bu konuda bilinçlendirmeye adamış. Ayrıca White Ribbon (Beyaz kurdele) adındaki hareketin kurucularından biri. Kanada kökenli bu hareket 60'a yakın ülkede konferans, panel ve atölye çalışmaları düzenliyor.
Geçtiğimiz hafta Hürriyet gazetesinin Aile İçi Şiddete Son! kampanyası kapsamında düzenlenecek konferanslara katılmak için İstanbul'da geldi ve şiddete sürdürdüğü karşı mücadelesini anlattı.

* Erkeklerin kadınlara karşı uyguladığı şiddetle mücadele ediyorsunuz. Bu konu ilginizi ilk nasıl çekti?
20'li yaşlarıma kadar kadınların şiddete maruz kaldıklarını bilmiyordum bile. Çok huzur dolu bir evde büyüdüm. Babam harika bir adamdı, beni ve dört kız kardeşimi eşit şartlarda büyüttü. 1950'lerden bahsediyorum. Ailemde de çevremde de şiddete dair bir şey görmedim ve duymadım. Herhalde o dönemde de etrafımda yaşanıyordu ama saklıyorlardı. Neyse, 80'li yıllarda konuyu araştırmaya ve bilgi toplamaya başladım ve bu konuda sesimi çıkarmam gerektiğini, kadınların yaşadığı şiddete göz yummanın aileme ihanet olacağını düşünmeye başladım.

* White Ribbon kampanyasını bunun üzerine kurdunuz herhalde...
1989'da Kanada'da yaşanan bir olay beni harekete geçirdi. Mark Lepine adında bir adam üniversiteye girdi ve rastgele 14 kadını vurdu. Bunu yaparken "Kadınlardan ve feministlerden nefret ediyorum" diye bağırıyordu. Ertesi gün tüm ülke bundan bahsediyordu. Bunun ışığında iki arkadaşımla birlikte 1991'de White Ribbon'ı kurduk. White Ribbon bir dernek değil, bir düşünce biçimi. 

* Şiddete başvuran erkeklerin ortak özellikleri nelerdir? Neden şiddet uyguluyorlar?
Şiddete başvuran erkeğin amacı güç kazanmaktır. Etrafa "erkek" olduğunu şiddetle ispatladığını zanneder. Çoğu küçükken şiddet görmüş ya da şahit olmuş tiplerdir. Eğitim durumları da ne yazık ki pek fark yaratmıyor. Üniversite mezunu da bu psikoloji ile hareket edip eşine şiddet uygulayabiliyor. Ama şiddet eğilimi özellikle çocuklukta kazanılan bir şey. Kimi erkek babalarını annelerini döverken görüyor ve aynısını yapmaları gerektiğini düşünüyor. Kimileri ise tam tersi "Ben bunu asla yapmamalıyım" diyor. Aileler çocuklarını kendilerini güvende hissedecekleri bir ortamda büyütmeli, anne ve baba farklı cinsiyetlerden olmalarına rağmen eşit olduklarını çocuğa hissettirmeliler.

* Şiddete maruz kalan bir kadın ne yapmalı?
Uzaklaşmalı, birçok cinayet kadının kendini savunması sırasında yaşanıyor. Ekonomik özgürlüğü varsa da o hayattan kendini çekip alabilmeli. Yardım hatları ya da kadınlar için sığınma evlerinin kurulması çok önemli tabii.

"Süper kahraman olmayın, polise haber verin"
* "Özellikle erkekleri bu konuda hassaslaştırmak, onları konuşturmak istiyorum" diyorsunuz. Onların şahit oldukları şiddet vakalarında susmalarının nedenleri ne?
Aslında erkekler değil tüm toplum tepkisiz. "Karı-kocanın işine karışılmaz.  Bu ailevi bir mesele" diyerek geçiştiriyoruz. Ayrıca kimse sesini çıkaramıyor çünkü hâlâ erkek egemen bir dünyada yaşıyoruz, erkekler sosyo-ekonomik olarak daha güçlüler. Bunun onlara karşı cinsi ezme hakkı tanıdığını düşünüyorlar ve kadınlar da bunu kabulleniyor, alışıyor. İşte biz bunu değiştirmek istiyoruz. Alışmayın! Bunu normal karşılamayın! Tabii insanların süper kahraman gibi davranmalarını da beklemiyorum. Sokakta bir karı-koca tartışırken araya girip kendilerini de riske atmasınlar, polisi ya da jandarmayı aramanın görevleri olduğunu bilmeleri yeter.