Zeynep Kaya-Kültür Bakanlığı somut olmayan kültürel miras taşıyıcısı listesinde yer alan 55 yaşındaki keçe sanatçısı Ayfer Güleç, 27 yıldır keçeye şekil veriyor. Keçeyi incecik ipekli kumaşlar ve tülbentler üzerine işleyerek doğal estetik ürünler yaratıyor. Güleç, 'Somut olmayan bir kültürel mirası işleyerek, kullanılabilir hale getiriyorum' diyor.


Geleneksel Anadolu keçesi dediğimizde, neolitik dönemden günümüze kadar gelen, aynı yöntemle yapılan bir kültür ürünü gelir aklımıza. Dokuma kumaşlar başlamadan önceki ilk kültür ürünü olan keçe sanatı, Homeros'un İlyada Destanı'nda geçecek kadar eski bir kültüre ait. Kültür Bakanlığı somut olmayan kültürel miras taşıyıcısı listesinde yer alan 55 yaşındaki Ayfer Güleç, 27 yıldır keçeye şekil veriyor.
Anadolu Kültürü denilince aynı zamanda çadır denilen keçe sanatının akla geldiğini açıklayan Güleç, ipekli şal, panço, yelek, ceket, terlik, patik, çanta, şapka, nazarlık, dekoratif örtüler gibi işlemeleriyle bu sanatın kadim kültürlerden biri olduğunu ve koyunun yetiştiği her yerde bilindiğini söyledi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Endüstriyel Tasarım bölümü mezunu Ayfer Güleç'in 30'a yakın resim sergisi bulunuyor. 1991 yılında ustası Muharrem Şengül'e çırak olduğunu ve 11 yıl boyunca birlikte üretim yaptıklarını belirten Güleç, aynı zamanda dönem dönem Kültür Bakanlığı'nın derslerini de verdiğini belirtti.


Çırak yetiştirmek istiyor


Somut olmayan kültürel miraç taşıyıcılarını arttırmakla ilgili, kurstan ziyade çırak yetiştirme taraftarı olduğunu söyleyen Güleç, 'Doğanbey Köyü'nde 3 bayan arkadaşımla beraber ekonomik gelir elde etmek için hem de bir kültür ürününün devamını sağlamak heyecanıyla bu işi yapıyoruz. Kültür Bakanlığı'yla birlikte uluslararası fuar  festivallerine davet alıyorum. Bazen de valiliğin, belediyenin, başbakanlığın davetlisi olarak yurt içi ve yurt dışında kültürümüzü tanıtıyorum' dedi.
 

Keçe bir kilitleme sanatıdır


Keçenin bir kültür ve minimalist yaşam biçimi olduğuna değinen 27 yıllık keçe sanatçısı Ayfer Güleç, 'Yün insanı temsil eder tasavvufta, keçe de insanı kamil eder. İkisi de meşakkatli yoldan geçerek farklı bir boyuta dönüşürler. Keçe de koyunun üzerindeki kırpılmış yünleri biliyorsunuz. Önce yoluyorsunuz, arkasından taradığınız yünlere şekil veriyorsunuz, ıslatıyorsunuz ve alın terinizle onu sıkıştırarak ısı ve basınçla birlikte onu kitliyorsunuz. Keçe bir kilitleme kumaştır, işlevsellik aşamasında yeni bir boyut kazandırıyorsunuz. Hem yapımı çok zevklidir, büyü gibidir hem de kullanımı. Keçe bir sanat malzemesidir' dedi. Doğanbey Köyü'nde, belediye tarafından tahsil edilen bir atölyede emeklerine yer veren Güleç, "İşin açıkçası, bir kültürü ayakta tutmanın heyecanını yaşıyoruz. Çünkü keçe dediğimiz zaman aslında diyorsunuz ki 'Kepek değil mi, yer yaygısı değil mi?' Biz onları ipekli kumaşlarla, tülbentlerle yeniden işleyerek doğal keçeye estetik kazandırıyoruz. Somut olmayan bir kültürel mirası işleyerek, kullanılabilir hale getiriyoruz. Bu çok önemli bir boyut. Geleneksel, geleneksel olarak kaldığı sürece maalesef kullanım alanları daralıyor. Böylelikle de işte unutulmaya yüz tutmuş , kaybolmuş dediğimiz sanatların statüsüne giriyor' dedi.


Bu işin aşçısıyım


Güleç, "Ustam, 1991 yılında ekonomik olarak çok dar boğazdaydı. 'Artık sipariş alamıyorum, karnım doymuyor bu meslekte' diyordu. İpek siparişi alıyordu ve kiloyla iş yapıyordu. Ben de İstanbul'da farklı, geniş çevrem olduğunu söyledim. Yaklaşık 27 yıldır keçe sanatının aşçısıyım. Bir şeyi severek ve aşkla yaparsanız o da sizin yüzünüze yansıyor, bu tebessümü onurla taşımaya gayret sarfediyorum. Çünkü sadece ticaret yapmıyorum, ben bir kültürün temsilcisiyim, o kültürü yaşatmak için de çaba sarfedenlerdenim. İşlediğim incecik keçeleri ustama gösterdiğimde 'Keçe böyle ince olur mu, keçe dediğin kalın olur' dedi. Ama şimdi şöyle düşünün, keçe gibi tırpalayan yün, insanın üstüne böyle kalın giyilir mi? Giyilmez. O zaman ne yapıyorsunuz, nitelikli işçilik kullanmak zorundasınız. Bunları kendime ait özgün ürünler haline dönüştürüyorum. O da benim imzam olmuş oluyor"