Yıl 2046! Yer, Boğaziçi kıyılarında, Rumelihisarı'nda bir restoran. Gece yarısını biraz geçe inanılmaz, tuhaf bir olay cereyan eder. Restoranın gediklisi son yedi müşteri; Turgay, Tosun, Oktay, Vedat, Kerim, Coşkun ve Faruk, daha ısmarladıkları kahve ve konyaklarını içemeden buhar olup uçar, sırra kadem basarlar... Bu yedi arkadaşın ortadan kaybolmasından biraz önce Tarabya'da, kuzeyden güneye kayan mor bir ışık görülmüş, 15 dakika sonra da bu mor ışık göklere yükselerek yitip gitmiştir... Çok geçmeden anlaşılır ki bizim muhabbet sever kahramanlarımızı uzaylılar kaçırmıştır. Hem de yıldızlardan bile uzaklardaki Kapo Gezegeni'ne!
Aydın Boysan'ın Doğan Kitap'tan çıkan kitabı, 'Bir Uzay Romanı / Yıldızlardan Bile Uzaklarda' bu esrarengiz olayla başlıyor. Asıl mesleği mimarlık olan, geziden içki kültürüne uzanan geniş bir yelpazede yazdığı kitaplarıyla tanıdığımız, son derece tatlı muhabbetiyle ünlü Boysan, Uzay Romanı'nda kendi gezegenini yaratmış. Uzaylıların insanlara benzediği, uzun yıllar yaşadığı, endüstrinin kutuplarda kurulduğu, her şeyin planlandığı gezegen, aslında bir dünya ve Türkiye eleştirisi üzerine kurulmuş.

KİTABI YAZMAK İÇİN YILLARCA UZAYI ÖĞRENDİM
- Bir uzay romanı yazmak sizden beklenmeyecek bir şey galiba...
Evet duyunca şaşıranlar oluyor ama uzaya ilgim eskiden beri vardı. Bu kitabı yazmak için Almanya'dan 10 yıl önce kitaplar getirttim. Bizim TÜBİTAK'ın da iyi kitapları vardı. Yıllarca not alarak okuduktan sonra artık yazabilirim dedim. Uzayı iyi öğrenmeden uzay yazılmaz, mümkün değil. Orada yaşananlar, fizik kuralları dünyadakinden çok farklı.
- İlginiz ne kadar eskiye uzanıyor?
Çocukluğum Samatya'da geçti. Orada mehtap çıktığı zaman sevinirdik, çünkü sokakta oyun oynama fırsatı doğuyordu. Mehtabı seyrede seyrede içime merak doğdu. Merakımı ancak ileri yaşlara gelince giderebildim.
- Dünyaya yeniden gelseniz mimar mı yoksa gökbilimci mi olmak isterdiniz?
Gökbilimci de olabilirdi tabii, neden olmasın. Astronot olmayı bile düşünürdüm. Uzayı ciddi olarak öğrenmeye başlayınca merakınız daha da artıyor çünkü, hatta azıyor. Yalnız uzayı öğrenince bazen keyfiniz de kaçabiliyor.
 
ÖĞRENDİKÇE İNSANIN KEYFİ KAÇABİLİYOR
- Nedir keyif kaçıran o bilgiler?
Fazla bilgimiz yokken başka dünyalardaki canlılarla karşılaşabileceğimizi hayal edebiliyorduk mesela ama yeni şeyler öğrenince bu ihtimallerin azaldığını görüyorsunuz maalesef. Umut kırıcı şeyler... Mesafeler vahşice uzun. Güneş ile dünya arası 150 milyon kilometre. Hızı saniyede 300 bin kilometre olan ışık o mesafeyi 8 buçuk dakikada alıyor. Buna karşılık o ışığın, örneğin yeni öğrenilen galaksilerden birine gitmesi için 15 milyar yıl gerekiyor. Gerisini siz düşünün. Işığın renk analizlerinden anlıyorlar bunu.
- Romanınızda anlattıklarınız sizin ütopyanız mı?
Öyle de anlayabilirsiniz. Ama ütopya bir hayaldir sadece. Burada ciddi bilgilere dayanan hayaller, gerçekleşmesi mümkün olaylar anlatılıyor. Uzayla ilgili yanlış, tutarsız şeyler yok.
- Kitabınızdaki uzaylılar bize benziyor. Gerçekte de böyle olabilir mi?
Bize benzemesi şart değil ama gelişmiş türlerin bulunma ihtimali yüksek. Hidrojen, oksijen, magnezyum gibi elementlerin uzayda da dünyadaki gibi önemli bir yere sahip olduğu anlaşılıyor. Aynı temel malzemeler var yani. Ama bu malzemelerin kombinasyonları o kadar çeşitli olabilir ki, insanın aklına sığmayacak çeşitlilikte canlılar doğmuş olabilir.
- Sizin rakı sofralarındaki muhabbetiniz ünlüdür. Uzay hakkında konuşur  musunuz içerken?
Evet, arkadaşlarımla düzenli olarak buluşuruz, isterdim ama nasıl konuşayım ki? Kimse uzay hakkında muhabbet edecek kadar, doğru düzgün bir şey bilmiyor.
- Bilenlerle içmek aklınızdan geçiyor mu?
Evet, güzel fikir olabilir. Bunu düşüneyim biraz en iyisi.
- Dünyaya ve Türkiye'ye fazlasıyla eleştiri var kitabınızda...
Var tabii. Lafı Türkiye'ye sokuşturmadan olmuyor. Biz de insanız yani. Nerede olursa olsun, başka dünyalara da gitsek gördüklerimizin anayurdumuzla ilgisini kuracağız, çaresi yok.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER  TAM BİR KOMEDİ!
- Kitabınızdaki uzaylılar İstanbul'dan kaçırdıklarına, 'Sizinkiler hayal kurmakla proje yapmak arasındaki farkı bilmiyor' diyorlar. İstanbul'un 'çılgın projeleri' hakkında ne düşünüyorsunuz?
Haliç'in bir kanalla Karadeniz'e bağlanmasını mı kastediyorsunuz? Üzerinde düşünülebilecek bir fikir. Ben yıllar önce Marmara'dan Karadeniz'e bir kanal açılabileceğini söylemiştim. İkinci bir Boğaz güzel olabilir. Dünyada örnekleri var. Boğaz için şimdi asıl problem üçüncü köprü. Ulaşımı tabiatı hırpalamayan, ona ihanet etmeyen yollarla sağlamak lazım. Tünellerle mesela. Boğaziçi binalarla dolmaya başladı, gelecekte hiçbir güzelliği kalmayacak  bu gidişle.
- İnsanlığın bugünkü en büyük problemi nedir?
Nüfus. 500 bin sene önce 10 milyon civarındaymış. Yüz binlerce senede 3 milyara çıkmış. Ne zaman? 1960'ta. Ondan sonra sadece 40 yılda 6 milyara çıkıyor. Dünyamızla ilgili en büyük uyarı bu. Dünya yaşanılan bir yer olmaktan çıkacak kısa zamanda. Nüfusun planlandığı günler şimdiden görünmüyor ama gün gelecek buna mecbur kalınacak. Dünya çapında bir çözüm bulmak lazım.
- Bizim başbakanımız 3 çocuk yapın diyor...
Başbakan siyasi düşünerek halka rüşvet veriyor. Aileler kalabalıklaşsın, neşeleri artsın anlamında sözlü bir rüşvet. Çocuk yapmak servete bağlı değil nasılsa, herkes yapabilir. Çocuk umuttur, bu sisteme katlanmanın en garanti yoludur.
- Bugünlerde Birleşmiş Milletler'in (BM) kararları konuşuluyor. Kitabınızdaki uzaylılar BM'nin de hiçbir işe yaramadığını söylüyor...
Birleşmiş Milletler bir komedi. 1945'te kurulurken kuruluş törenleri bir operada düzenlenmiş. Sanırım bu işin komik bir opera olacağını anlatmak istemişler. Zaten New York'taki binası da eski bir mezbahanın üzerine kurulmuş. Onu da siz düşünün artık.

Boysan'ın ileri demokrasisi
- Uzaylılarınız dünyalıların en büyük problemlerini, uzlaşma yeteneklerinin eksikliğine bağlıyor...
Hiç olmamasına değil de zayıf olmasına... Demokrasinin kusursuz biçimini hala bulamamış insanlar. Şimdiye kadar bulmuş olmaları gerekirdi.
- Aklınızda bir demokrasi modeli var mı?
Gelecekte demokrasi öyle bir hale gelecek ki, herkes her şey hakkında oy sahibi olmayacak. Piramit şeklinde bir mekanizma kurulacak. Tabandakiler yerel yönetimleri seçecek mesela, yukarı çıktıkça yetenek bakımından gelişkin kişiler seçilecek. Yüksek seviyedeki sorunları ancak yüksek seviyedeki beyinler çözebilir. Bu mekanizmayı demokrasi içinde geliştirmek şart oldu. Bu haliyle demokrasi dünyanın hiçbir sorununu çözemiyor. Bunu açıkça söylemek lazım ama korkuyorlar, demokrasi düşmanı olurum diye.
- Siz korkmuyor musunuz tepki çekmekten?
Tepki gelir ama bana da vız gelir o tepki. Düşünerek vardığım kanı dolayısıyla, benim kadar düşünmeyenlerin eleştirilerini önemsemiyorum.
- O sistem nasıl kurulabilir?
Kurulması zor olacak. Şimdi çoğu insana sempatik görünmez. Ama gün gelecek bizim dünyamızda bile, ileri demokrasinin sadece sorunların önemini kavrama gücü yüksek kişiler tarafından çözülebileceği görülecek.
- Totalitarizmi mi savunuyorsunuz?
Tek kişi hükümranlıklarının şimdiki demokrasilerden çok daha beter olduğunu bilerek bunu söylüyorum. Totaliterlik yok, demokrasi devam ediyor, demokrasinin ıslahıdır bu ancak.
- Bu fikri hep savunuyor muydunuz, yoksa uzay hakkında okurken, o dünyayı kurarken mi kazandınız?
Evet uzayı öğrenmeye başladıktan sonra bu fikir kendiliğinden oluşmaya başladı kafamda. Ama sanırım ki bunu düşünen çok sayıda insan olsa gerek. Buna inanıyorum da...