İyi bir spikerin haber sunarken nelere dikkat etmesi gerektiğine yer vermekle kalmıyor, Türkçenin başına gelen felaketleri sıralayıp çözüm önerileri getiriyor. Üstelik bunu yaparken kitabı anı ve gülümseten hikayelerle de süslemeyi ihmal etmiyor.

Gülgün Feyman, Türk medyasının ilk yıldızlarından biri. Özel televizyon kanallarının hayatımıza girmesiyle birlikte bu kanallarda başlayan ve evlerimize akan değişimin öncü isimlerinden. Feyman, sadece özel televizyonculuğun marka isimlerinden biri değil, aynı zamanda hayatını idame ettirmenin de en temel aracı olan dilin yılmaz savunucularından.
Feyman 33 yıllık meslek yaşantısında edindiği birikimi, bunu yaratırken başına gelen ve tanık olduğu olayları, Türkçenin akıl almaz bir hızla katledildiğini, bu katliama neden olan aktörleri, İnkılâp Kitabevi'nden çıkan Spiker isimli kitabında okuyucularıyla paylaşıyor. Bunu da dil ustasına yakışır biçimde kimi zaman hınzırca bir mizahla, kimi zaman da üzüntüsünü satırlarına yansıtarak yapıyor.
Ekranların tanınmış spikeri Türkçenin karakteristik özelliklerini kaybedişini mizahi bir dille elle alıp, 'kendisi küçük işlevi büyük' şapkalardan bahsediyor satırlarında, kimi zamansa TRT dönemi trajikomik yasaklarından...
Feyman satırları arasında devlet eliyle 'vatan haini', 'komünist' ilan edilen kelimelerden kaçmaya çalışan bir spikerin düştüğü mizahi durumu ve çaresizliği en güzel şekilde anlatıyor.

Anı mı hatıra mı?

Sağ-sol çatışmasının kışkırtıldığı 12 Eylül'den önceki dönemde ve sonrasında ne yazık ki dil üzerine siyaset yapılmıştır. Bazı kelimeleri kullanan solcu, bazılarını kullanan ise sağcı faşist olarak değerlendirilmiştir. Ne acı! Olanak-olasılık dersen solcu, imkan-ihtimal dersen sağcı ve milliyetçisin. İşin daha vahimi 12 Eylül'ün hemen sonrasında hayata geçirilen yasaklardan dil de fazlasıyla nasibini aldı. O yılların tek yayın kuruluşu olan TRT, her saniye canlı yayında konuşan biz spikerlere ilkel bir zihniyetin ürünü olan yasak kelimeler listesini dayatıverdi. İstersen karşı çık...
Hatırladığım kadarıyla 200 ila 250 kelimenin yasaklandığı bir liste vardı elimizde. Spikerler, yapımcılar, haberciler cendereye girmiş gibiydik. Hal böyle olunca TRT mikrofonlarında çoğumuz ne büyük sorunlar yaşadık. Hatırladıkça hem gülüyorum hem de çok üzülüyorum. Neden mi ? Yasakçı zihniyet hâlâ ölmedi de ondan. Yasakçının istekleri emir niteliğinde olduğundan hepimiz uymak zorundaydık. Aksini yapanın vay haline... Gerçi hiçbirimiz itaatsizlik yapmadık ama beynimiz bize en büyük ihaneti yaptı.

Nasıl mı?

Alışmış kudurmuştan beterdir derler. Yıllarca 'anı' demeye alışmış birinin birden, zorla 'hatıra' demesi kolay değil. Üstelik bu kelimenin söyleyişi son derece zordur, çünkü sondaki a sesi kısa söylenir. Neyse... Bizler bu kelime yasakları yüzünden canlı yayınlarda ecel terleri dökmeye başlamıştık. Sözcük yasağı vahşi yaptırımlarla geldiğinden yasak kelimeyi kullananın vay haline! Doğal sonuç olarak şöyle tuhaflıklar yapıyorduk. Canlı yayın konuğuna, "Bize bir anınızı, yani hatıranızı anlatır mısınız?" ya da "Şimdi bir çocuğun yaşamöyküsü yani hayat öyküsü geliyor ekranlara" gibi eşanlamlı kelimeleri sıralayıp duruyorduk... Devlet memuru olduğumuz için başımıza ve dilimize gelen büyük felaketi basına anlatamıyorduk. Memurların basına demeç vermesi, sanatçı bile olsa röportaj yapması yasaktı.

Alın bir yasak daha. Dile gelenbu akıl almaz yasaklar yüzünden başta seyircilerimiz olmak üzere birçok kesimin alay konusu haline gelmiştik.