İletişim ve ulaşım teknolojilerinde meydana gelen değişimler ile dünyanın küresel bir köye dönüşeceği fikri küreselleşmecileri umutlu kılmıştı. Oysa küreselleşme süreçlerine şüphe ile yaklaşanlar, bu sürecin eşzamanlı olarak önemli sorunları da doğuracağını iddia etmekteydi. Bugün, küreselleşmenin getirdiği büyük hareketlilik ile sadece fikirler değil, hastalıklar da kolaylıkla sınır aşıyor.  Bu nedenle, elimizde cep telefonları, tabletler ve bilgisayarlar ile dünyanın dört bir tarafından gelişmeleri takip ediyor, ancak evimizden çıkamıyoruz. Küreselleşmenin diyalektiği bu olsa gerek. Tıp dünyamız büyük bir gayret ile virüsün etkilerini azaltma mücadelesi veriyor. Türkiye salgınla boğuşurken, en büyük yük cefakar sağlıkçılarımız üzerinde. Hastalar ile yakın temasta olmak durumunda kalan sağlıkçılarımızın çoğu evlerine gidemiyor. Aileleri ile internet üzerinden iletişim kurmak zorunda kalıyorlar. Minnettarız. Devletler, korona virüs nedeniyle toplumsal düzlemde yaşanabilecek yıkımın üstesinden gelebilmek için ekonomik ve toplumsal önlemler alıyor, stratejiler geliştiriyorlar. Türkiye'de de benzer bir durum yaşandı. Ancak, ilk önlemler genellikle sermaye kesiminin çıkarları merkeze alınarak hazırlandı. Geniş emekçi kesimlerin ve dezavantajlı grupların sıkıntılarına doğrudan dokunan önlemleri bulmak şu aşamada neredeyse imkansız. Kapitalizmin kamusal olması gereken tüm hizmetleri piyasa ürünlerine dönüştürmesinin vahim sonuçlarını korona virüsü daha görünür hale getirdi. Eşzamanlı olarak da virüse karşı mücadelede öne sürülen bilimsel tespitler, kamucu ve halkçı önlemleri zorunlu kılıyor. Bu noktada, altı ilkesinden ikisi halkçılık ve devletçilik olan CHP'nin strateji geliştirme noktasında Türkiye'de öncülük etmesi gerektiği düşünülüyor. Ana muhalefet partisi CHP'nin bu durumun ayırdına vararak, acilen devletçi ve halkçı çözüm önerileri geliştirmesi ve iktidara bu çerçevede yön vermesi gerekiyor.