Belki sizler de bilmiş olabilirsiniz; "La loi, c'est moi" Fransızca kelimelerden oluşan bir cümledir. Bu cümlenin geçmişte Fransızların Güneş Kral olarak kabul ettikleri Fransa Kralı XIV. Louis (1638-1715) tarafından söylediğine inanılır. Türkçesi "Kanun Benim" demektir. Bu deyimin; "L'etat, c'est moi", "Devlet Benim" şeklinde söylendiği de olmuştur. Söylenirken maksat aynı olduktan sonra kelimelerdeki ufak değişikliklerin çok da önemli olmayacağını bilmem ki yazmamıza gerek var mıdır?

Peki; bizim ülkemizde de bu sözün verebildiklerine benzer hakları kullanmaya kalkışanlar olmamış mıdır? Denir ki; geçmişte Osmanlı'da Enver Paşa'nın kudretli olduğu dönemlerde ağızlarda dolaşan bir söz varmış. Paşamız; Meclis-i Mebusan'ın çarklarının yavaş işlediğinden şikayetçi olup "Yok Kanun, Yap Kanun" diyerek olayları kendince çözüme kavuştururmuş. Ben; "muş" dedim ama bakmayın öyle yazdığıma. Hüseyin Cahit Yalçın'ın "Tanıdıklarım" ve Rıza Tevfik'in "Biraz da Ben Konuşayım" adlı kitaplarında yazılanlar söylediklerimi doğrular niteliktedir.
Şimdi bu yazdıklarımız sizlerde bazı anımsamalar yaratmıyor mu?  Sn. Cumhurbaşkanımız R.T. ERDOĞAN yakın geçmişte Beştepe Sarayındaki Kaymakamlar toplantısında neler söylemişti? Haydi birlikte anımsayıp aynen yineleyelim: "Mevzuat şöyledir, böyledir, yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir kenara, kendi zihinsel inkılabınızı devreye sokun".

Sn. Cumhurbaşkanımız R.T. ERDOĞAN'ın hukuk kavramına olan bu kolaycı yaklaşımının son örneğini de ne yazık ki üç gün önce başka bir vesile ile öğrendik.
Latin atasözleri arasında adalet üzerine söylenmiş güzel bir söz vardır. "Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun – Fiat Justitia ruat caelum". Durup düşünelim; eskiler, evrensel hukuk ve adalet hakkında ne denli gerçek söylemişler değil mi? Arkamıza bakıp günümüzde yaşananları gözden geçirelim. Tüm vatandaşlara örnek olması gereken bir kişi "Ben, Anayasa Mahkemesi'nin kararını tanımıyorum" derse, üstelik; kendini tutamayıp davaya bakan mahkemenin AYM'nin kararına itibar etmeyebileceğini ihsas eden sözler söylerse ülkemizde adalete olan inançtan bahsedilebilinir mi?
O; AYM ki ülkemize hangi koşullarla gelmiştir. Bizler onun kıymetini nasıl bilmezlik edebiliriz? Yaşım ve aldığım eğitim gereği  bu Anayasa Mahkememizi hangi zorluklarla oluşturabildiğimizi unutamıyorum. Şimdi; Barolar Birliği'nin Başkanlığını yapan Prof. Dr. Metin Feyzioğlu'nun dedesi ve manevi babası Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu'nun yazdığı "Kanunların Anayasaya Uygunluğunun Kazai Murakabesi" adlı kitap ülkemizde 1955-1956'larda Anayasa Mahkemesinin gerekliliği konusunda ilk filizleri verdiği zamanlarda ortalık siyasi açıdan toz duman içindeydi. Bizim AYM oluşumumuz büyük ölçüde Alman AYM kanunundan yararlanılarak hazırlanmış ve 1960 devriminden sonra yürürlüğe konulmuştur.

Günümüzde ne yazık ki; hukuk adamı olarak unvan taşıyanlar, Adalet Bakanı görevinde bulunanlar ve benzerleri (Sözgelimi Meclis Anayasa Komisyonu üyeleri) yanlışlara karşı çıkacaklarına, hukukun gerçek yönünü savunacaklarına tam tersine hem kendilerini komik duruma düşürüyorlar ve hem de sonuçları bilinmez gibi bazı suçlara ortak oluyorlar.
Meclislerdeki çoğunluk bazı kanunların çıkarılmasına yeterli olabilir. Hatta teorik olarak denilebilir ki Anayasanın değiştirilemez denilen maddeleri de belirli çoğunluk sağlanırsa ya da hile-i şeriye yoluyla belki de değiştirilebilir. Belirli kişiler ve kesimler bu değişimin  sonuçlarından kendilerince yarar sağlayabilirler. Geride kalanlar için onlara ne olursa olsun anlamına gelen "Veyl Mağluplara" diye bir söz vardır. Öyle ya; Hukuk, kişilere göre düşünülüyorsa orada hukukun varlığı söz konusu olabilir mi?
Esenlikle kalınız...

TÜRKÇE İÇİN EK NOT:
Gardolabı ya da Gardolap değil; doğrusu Gardırop.