Milli takımımız şeytanın bacağını kırdı. Değerli çalıştırıcı Şenol Güneş'in yönetiminde 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası'na doğrudan katılım hakkını elde etti. Başarıyı gönülden kutluyoruz.
Kendi futbol ligimizdeki hayhuylar arasında oyalanırken kaybedilenleri göz önüne alırsak, bu sonuç az buz başarı değildir.
Neden mi? Neden olsun? İlk kez 1960 yılında yapılmaya başlanan bu turnuvada ülkemiz her defasında grup seçmeleri aşamasında elenmiş ve ancak 1996 yılında grup maçlarına katılma hakkını elde edebilmiştir.
Sonrası için de pek öyle olumlu sonuçlar alınabilmiş değiliz. Büyük ve futbolda ünlenmiş İtalya, Almanya vb. gibi takımları bir kenara bırakın, komşumuz Yunanistan'ın ötesinde küçücük Danimarka bile birer kez Avrupa Şampiyonu olmuşlar; biz ise hep hüsranı yaşamışızdır.
Diyeceğim o ki; bizim toplumumuzun uzanıp değerlendirebildiği en büyük sonuç Süper Lig'de hangi takımımızın şampiyon olduğudur. Galatasaray mı Fenerbahçe'yi yenmiş, Beşiktaş mı Trabzonspor'a yenilmiş ya da benzeri sonuçlar, bana kalırsa, bizler için önemli olan bunlardır.
Başka bir konuya değineceğim; benim için bunlar da önemli değildir. Yazımın başındaki bölümde de belirttiğim üzere başarıyı gönülden kutlamamız gerekir.

Bir milli marşı ıslıklamak

Ama, evet ama? Grup eleme maçları aşamasında yaşanmış stadyum rezillikleri, saygısızlıklar bence unutulacak gibi görülmemeli.
Bakınız; galiba Haziran ayı başlarında Konya'da Fransa'yı 2-0 yendiğimiz maçın öncesinde stadyumda yaşananları unutamıyorum. Bilirsiniz; bu türlü  maçlardan önce oynayan takımların milli marşları çalınır. Nitekim; orada da çalınmaya başlandı. Fransız milli marşı "La Marseillaise/Marseyyez"çalınırken stadı bir uğultu ve ıslık sesi kapladı. Ne kadar da saygıdan uzak kalmıştık, kim değerlendirebildi ki!
Neydi o? Aklımızca Fransa'yı protesto ediyorduk (!)
Elbette bu yaşananlar ilk değildi. Daha önceleri de milli maçlar öncesi bunun benzerleri yaşanmıştı. Mutlaka son da olmayacaktı.
Nitekim; İstanbul'da oynanan son İzlanda maçı öncesinde de aynı rezalet bir kez daha yaşandı. 30 bini aşkın seyircimizin belki de tamamı İzlanda Milli Marşı çalınırken stadı ıslık ve uğultulara boğdular, müziğe eşlik ettiler.
Hata, benim düşüncelerimde mi acaba? Aklım havsalam almıyor. O seyirciler bunları yaparken ne türlü bir tatmin duygusu içinde bulunmaktadırlar?

Atatürk'ü nasıl unutabiliyoruz!

Bizler; Karşıyaka'da köşkün girişine serilmiş Yunan Bayrağı'nın üzerinden geçmeyerek bizlere insanlık dersi vermiş bir Öndere sahibiz. Yenilmiş olsalar da ülkelerin kutsal değerleri olduğunu anımsatan Yüce Atatürk'ü nasıl unutabiliyoruz! Haydi; şimdi gelin de günümüzde yaşananları değerlendiriniz (!)
Esenlikle kalınız...