Türkiye'de gazeteciliğin 'gösterge'si sayılan sarı basın kartına, her gazeteci aynı gözle bakmıyor! Bakmadıkları gibi; tepki olarak, çalışma yaşamları boyunca sarı basın kartı çıkarmayan gazeteciler de var. Taraf yazarı Alper Görmüş, Hürriyet yazarı İsmet Berkan ve Sabah yazarı Yavuz Baydar; bu gazetecilerin başını çekiyor. Üç gazetecinin de sarı basın kartı çıkarmayı reddetmesindeki gerekçe aynı: "Gazeteciliğin ehliyetini devlet vermez." Dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde, basın kartlarının devlete bağlı bir birim tarafından dağıtılmadığını söyleyen Yavuz Baydar, "Devlet bu işlere karışmaz. 'Dördüncü kuvvet'ten bahsediyoruz. 'Dördüncü kuvvet' eğer gerçekten 'dördüncü kuvvet'se, devletle bu tür işleri olmaz. Sarı basın kartı, Sovyet sistemine ya da faşist sistemlere özgü bir yöntem. Geçmişi 1920-1930'lara dayanıyor. Basının korporatif bir anlayışla, bütün istemin, rejimin parçası olduğu, ona hizmet ettiği anlayışından geliyor." diyor. Baydar; sarı basın kartının işlevini üstlenen kartların, İngiltere, Danimarka, Almanya gibi ülkelerde, gazeteci birlikleri, dernekleri ya da mutabık kalınan sendikalar tarafından verildiğini söylüyor. Japonya'da gazete birliklerinin kartının geçerli olduğunu belirtirken; "ABD'de o bile yok. Ben gazeteciyim diyorsanız, bir kimliğiniz varsa, siz gazetecisinizdir. Kimse size giremezsin diyemez." sözlerini kullanıyor.

Alper Görmüş ise sarı basın kartını reddetmesinin üç nedeni olduğunu ifade ediyor. Bunlardan birincisi, bu kartı, 'hak edilmemiş bir ayrıcalık' olarak düşünmesi. Özellikle maddi imtiyazları kasteden Görmüş, "Özel sektör içinde yer alan medyaya, devlet kaynaklı verilen imtiyazları hiçbir zaman sindiremedim." şeklinde konuşuyor. Görmüş'ün ikinci gerekçesi ise siyasi: "27 Mayıs'tan sonra, bu kartların gazetecilere bir rüşvet gibi verildiğini düşünüyorum. Devlete yakın olan geleneksel medyamızı, devlete daha da yaklaştırmak üzere olan bir tedbir olarak algılıyorum." Taraf yazarı, üçüncü ve en önemli neden olarak da; sarı basın kartının, devlet tarafından onaylanıyor olmasını gösteriyor.

Üçü de müracaat edecekken vazgeçti

İsmet Berkan'ın sarı basın kartını reddetmesi ise 30 yıl öncesine dayanıyor: "Avrupa Güreş Şampiyonası'na gidecektim sanırım. Pasaport almaya, Sirkeci'deki Pasaport Şubesi'ne gittim. Formu doldurdum, mesleğim yerine de 'gazeteci' yazdım. Oradaki polis memuru, 'Gazeteci olduğunu nasıl kanıtlayacaksın?' diye sordu. Ben de 'Bak işte gazetemden yazılı belgem var, sendika kartım var.' dedim. O da 'Yok, basın kartı olmazsa seni gazeteci yazamam.' dedi. Ben de basın kartı için yeni müracaat etmiştim. Yeni kadrolu olmuştum. Hemen müracaatımı geri çektim. Üstünde TC Başbakanlık yazan bir kartla bana gazetecilik ehliyeti verilecekse, ben bu ehliyeti istemiyorum, diyerek reddettim." Berkan, o zamanlar telefonların yüzde 60 indirimle kullanılması, uçak biletlerinin yüzde 50 indirimle satılması gibi imtiyazlara rağmen bu kararı vermiş. Sarı basın kartı almadığı için de, çevresi ona 'romantik bir deli' gözüyle bakmış. "Kart almayanlara hâlâ daha o gözle bakılıyor, eminim." diyor. Gazeteci olan annesinin, 'şeref basın kartı' sahibi olduğu için onurlandığını söylerken; "Ama benim onurlanacağım bir şey değil, sarı basın kartı." diye de ekliyor.

İsmet Berkan gibi Alper Görmüş ve Yavuz Baydar da, sarı basın kartı almak için girişimde bulunmuşlar. Görmüş, 80'lerde gazeteciliğe başladığında, müracaatta bulunurken; "Hatta evrakları da doldurdum. Sonra, 'Bunu yapamayacağım, yapmamalıyım' sonucuna vardım. O defteri kapattım. Ama bir ara, 'Acaba fazla ahlakçı bir tutum mu benimki?' diye de düşünmedim değil." itirafında bulunuyor. Yavuz Baydar ise 'Senin niye basın kartın yok?' diye soran meslektaşlarının teşvikiyle, birkaç kez bu yönde adım atmış. Devamında yaşadıklarını ise şöyle anlatıyor: "Hatta bir iki kere de sordum, prosedürü. Anlatıldığında irkildim açıkçası. Bunun için Başbakanlık Basın Yayın Müdürlüğü'ne telefon ediyorsunuz, oradan size bilgi veriyorlar. Sonra 'Başbakanlık veyahut başka bir devlet kurumu benim gazeteci olup olmadığıma nasıl karar verebilir?' düşüncesi ağır bastı, vazgeçtim."

Sarı basın kartı olmaksızın, bir muhabirin Başbakan ve Cumhurbaşkanı takibi yapması neredeyse imkansız. İsmet Berkan, "Parlamento Muhabirleri Derneği, belki de haklı bir gerekçeyle, tecrübeli gazeteciler parlamentoya gelsin diyerek, basın kartı sahibi olmayan gazetecileri, kendi derneğine üye etmiyor. Parlamentoda çalışmasına izin vermiyorlar." sözleriyle, başka bir yöne dikkat çekiyor. Kendisinin iki buçuk yıl kadrosuz ve sigortasız çalıştırıldığını düşündüğünde ise şunu söylemeden geçemiyor: "Basın kartı sahibi olmak demek, kadrolu, sigortalı olmak demek, anlamına gelir aynı zamanda. İşverenlerini kadrolu ve sigortalı eleman çalıştırmaya zorlamak anlamında da iyi bir şey, bir anlamda."