Ortaç, yıllar önce katıldığı bir programda babasını ve aralarındaki ilişkiyi şu sözlerle anlatmıştı;

"Babamın işyerinde bütün işçiler gece 23.00'a kadar çalışırdı. Babam önce bana banyoyu temizletirdi, sonra tezgahlardaki metal kırıntıları bezle silerdim. Beni çok çalıştırırdı. Cumartesi günleri atölye kapalıydı ama o yine yetinmezdi. Annemin bir oklavası vardı. Onu alırdı T cetveli şeklinde çivi çakardı. Simit aldırırdı bana fırından. Ben o simitleri taze taze oklava tezgahına yerleştirirdim. 1977'den bahsediyorum. Çevre tiyatrosu önünde Gima'da kuyruklar oluşurdu. Yağ bulunmazdı tüp bulunmazdı... Ben o kuyruklarda simit satardım. Pazar günleri ise çaydanlığa su koyardım annem içine buz atardı. Babamın zoruyla bu kez de su satmaya giderdim. Yani cumartesi simit pazar su satma günümdü. Sonra bozuk paraları sayardım. “Oh” derdim “madem yedi gün çalışıyorsun şu bozuk paralarla git kendine bir şey yap”. Ama babam onu da cebimden alırdı. Sadece onların yüzdesini verirdi bana... Derdi ki “Bu kadar çalıştın iki simit parası senin 12 simit parası da şirketin olacak”. Ortada şirket falan yoktu yaşım 7-8'di. Oradan başladı babam bunu bana aşılamaya. Bana hem iş hayatını hem ayakta durmayı hem de etraftaki hainlere karşı nasıl ayakta durulması gerektiğini öğretti. "