Üç yıl önce, Türk kahvesi tutkunu olarak "Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği" isimli bir dernek kuran Atom Damalı ve arkadaşları, "Türk Kahvesi kültürünü yaşayan bir değer haline getirmeyi" amaçlamılardı. Dernekleri daha sonra "Uluslararası bir referans ve akreditasyon kurumu" olacak, bu arada "Türk kahvesini üreten ve satan kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon sağlayacaktı. Elbette "Türk kahvesi tüketicisini artırarak", "Türk kahvesinin geleneksel ve manevi mirasımız olan değerlerinin korunması ve geliştirilmesi konusunda şahıs ve kurumları teşvik etmek ve bilgi akışının sağlanmasını" da amaçlayarak. Son olarak da "Bilimsel bir standart ve literatür oluşturup gelecek nesillere bir değer bırakacaktık."
Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği, Marmara Üniversitesi profesörlerinden Emine Gürsoy Naskali ile gerçekleştirilen bir bilimsel sempozyum kapsamında birçok bilim adamının Türk kahvesi ile ilgili yaptığı araştırma ve çalışmaları bir kitap haline getirmeyi başardı: "Türk Kahvesi." Emine Gürsoy'un edtörlüğünde gerçekleşen bu kitap Dünya Gazetesi'nin Yılın En İyi Gastronomi Kitabı ödülünü aldı...
Fal gibi bir tarih
Daha önceleri unu ekmek yapımında kullanılan, tanelerinden meyva olarak faydalanılan kahve, ilk olarak 14. asırda Yemen'li sufilerce içeceğe dönüştürüldüğü anlaşılıyor. Osmanlı dünyasında kullanılmasının ardından dünyaya yayılan kahve, kısa sürede dünya ticaretinde, folklor ve kültüründe önemli bir yer kazanmış bir ürün.
Bu yüzden 26 yazarın Türk kahvesini çok farklı yönlerden inceledi bu kitapta ve ortaya ilginç yazılar çıktı. Kahvenin tarihçesinden, divan şiirindeki yerine, Osmanlı idaresindeki kahvehanelerden, kahve falının sosyal yapısına ait çalışmalara, Bach'ın Kahve Kantatı'nda-ki Osmanlı izlerinden, menengiç kahvesinin tanımına, kahve kutularının özelliklerinden, kahve fincanlarının formlarına kadar uzanan birbirinden ilginç ve çeşitli bilgiler bunlar.
Türk kahvesini pişirmek bir maharettir. Şekerli, orta şekerli, az şekerli, şekersiz ama illaki köpüğü bol. O köpük olmazsa kız isteme törenlerinin büyüsü bile bozulur. Telvesinden fallar bakılır. Yani Türk kahvesi denilen şey sadece içilen birşey değildir. Ritüellerinden tadına her aşaması aslında zaman içinde, kendiliğinden değişmez kurallara, standartlara bağlanmıştır. Mesela biraz kaynatın Türk kahvesinine köpük kalır, ne tat. Kahvesini biraz az at, bakılan falda ne bahtınız açılır, ne de haneninize ay doğar.
Bu yüzden Türk Kahvesi tıpkı, Emine Gürsoy'un editörlüğünde hazırlanan kitapta anlatıldığı gibi tarihi bir değer, bir zenginliktir ve bu yüzden korunması gerekir. Zaten pişirilme tarzı, Türk Kahvesi, Kültür Bakanlığı tarafından korunması gereken kültür değerleri kapsamında UNESCO'ya bile önerilmiştir.
Ancak buna rağmen son zamanlarda içerisinde "çözünebilir (instant) kahve", "kahve beyazlatıcı" (glukoz şurubu, hidrojene nebati yağ), stabilizatörler, süt proteini, topaklanmayı önleyici kimyasallar, emül-gatörler, renklendiriciler, kabartıcılar bulunan bazı karışımlar "Hazır Türk Kahvesi" adı altında satılmaya başlandı. Bu çok üzücü. Çünkü Türk kahvesi bu değil. Çünkü Türk Kahve-sf nin en büyük özelliği sadece kavrulmuş ve öğütülmüş doğal kahveden oluşmasıdır. Onu değerli kılan budur. Bu tür ürünler ne yazık ki "Türk Kahvesi"ne değer kaybettirecek. Bu yüzden bir imza kampanyası başlatır Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği. Katılmak isterseniz: (www.facebook/Turkkahvemedokunma)