Türkiye'de medyaya güven her geçen gün hızla azalsa da hala büyük bir kitle medyada yer alan haberleri tek gerçek olarak kabul ediyor. Yakın zamanda aynı olaylara farklı medya bakışları ve manipülasyonlar bu güvensizliği daha da arttırıyor. Hele ki bir belediye başkanının söylemediği bir lafı montajlayarak sunulması ve bu sahte görüntüye ülkenin en çok izlenen haber sunucularından biri olan Fatih Portakal'ın bile aldanması düşündürücü.
Medyanın güç tarafından manipülasyonu sadece ülkemiz için geçerli değil elbette. Yakın zamanda Avrupa'nın en büyük futbol kupası olan Şampiyonlar Ligi'ni İngiliz Kulübü Liverpool kazandı. Her ne kadar son zamanlarda 'You will never walk alone' yani 'Asla yalnız yürümeyeceksin' sloganı ile çok şirin gösterilen Liverpool taraftarlarının sicilleri oldukça kötü. Tüm dünyada holiganizm olarak tanımlanan lümpenlik bir Liverpool taraftarı olan liman işçisi Holigan'dan gelmektedir. Tüm dünyada futbol terörünün en büyük sembolü olan Heysel Faciası'nda da Liverpool taraftarı başroldedir. Ama yine de 15 Nisan 1989'da Hillsborough Stadı'nda yaşanılan facianın Liverpool taraftarlarına fatura edilmesi ve bunun bir skandalın üstünü kapatmak için olması, onlara yapılmış büyük bir haksızlıktır.
96 taraftarın hayatını kaybettiği, 766'sının da yaralandığı o acı olayın hemen ardından çıkan The Sun gazetesinde suçun Liverpool taraftarları olduğu yazıldı. Bazı taraftarların ölen renktaşlarının cüzdanlarını çaldığı bile yer aldı gazetede. Hem de tüm bunlar iri puntolarla yazılmış bir "Hakikat" manşetiyle duyurulmuştu. Olaylarda basın Liverpool taraftarını terörist olmakla itham ediyordu. Oysa ölenlerin arasında 10 yaşında çocuk da vardı, 76 yaşında dede de. Liverpool taraftarı bu etiketlenme için yıllarca sürecek hem sosyal hem de hukuki  mücadele başlattı.
Peki neydi asıl hakikat? Maça büyük bir ilgi vardı. Liverpool taraftarına 24 bin, rakip Nottingham Forest taraftarlarına ise 26 bin kişilik yer ayrılmıştı. Liverpool'un popülaritesi sebebiyle biletler çok hızlı tükenmişti. Polis şefi, bunu kısa günün karı bir gelir kapısı olarak değerlendirmişti. Bileti olmayan taraftarlar rüşvet verilerek, teknik takip yapılmayan tek bölüm olan tribüne yönlendirilmişti. Oysa bu tribün kısmının kapasitesi 2000 idi. İçeri alınan seyirci sayısı ise 5000'i geçmişti. Tribünde büyük bir sıkışma vardı. Tribünlerin önünde çelik tel örgüler vardı. Seyircilerin sahaya atlayıp olay çıkarmasını engellemek amaçlı bu tel örgüler sonradan 96 kişinin canına mal olacaktı. Bir sıkıntı olacağı hissedilmiş, maçın ertelenmesi talep edilmişti. Fakat emniyet şefi sattıkları sahte biletlerin ve rüşvetin ortaya çıkmasını engellemek için buna gerek olmadığını bildirmişti.
Maçın bu şartlarda oynanması kabul edilmiş ve yaşanılan faciada 96 can evlerine bir daha dönememişti. Maç sonrasında emniyet müdürü skandalı kabullense öncelikle kendisi sonrasında ise içişleri bakanı ve başbakan Thatcher'in istifası gerekli olabilecekti. Siyaset burada devreye girerek, basını da manipüle ederek tüm suçu zaten adı çıkmış Liverpool taraftarına yüklemeyi tercih etti. Ölenler terörist ilan edildi. Başbakan taraftarlar için 'Hayvanlar' ifadesini kullanarak, İngiliz takımlarının Avrupa kupalarına UEFA sınır koymadığı halde 5 yıl yasak getirdi.
Liverpool taraftarları ve kulübüyse hiçbir zaman işin peşini bırakmadı. Her 15 Nisan haftasında tribünler "96 için adalet" pankartlarıyla donatıldı, Anfield Road önünde yer alan Hillsborough hatıra anıtı çiçeklerle, mektuplarla, kırmızı beyaz atkılarla bezendi, mağdur ailelerin kurduğu vakıf adalet arayışına devam etti. Nihayet 2012 yılında binlerce sayfalık iddianamenin sonuna gelen araştırma komisyonu gerçekleri ortaya çıkardı; Emniyet görevlilerinin ihmali faciaya sebep olmuş, ardından kayıtsızlıkları işin daha da kötüye gitmesini sağlamıştı. Stattaki güvenlik önlemleri yetersiz ve faciaya davetiye çıkaran cinstendi, ölülerin cebinden cüzdan çaldığı söylenen taraftarlar aslında can havliyle ilk yardım yapmaya çalışıyordu. Üstelik polis kayıtlarında belirtilen "Aşırı alkollü çeteler" de yoktu... Başbakan David Cameron mecliste yaptığı konuşmada kurbanlardan, ailelerinden ve Liverpool camiasından özür dilerken mağdurların "çifte haksızlığa uğradığının" altını çiziyordu. The Sun gazetesiyse "23 yıl sonra... Asıl Gerçek" başlığıyla satışa çıkıyordu...
Sevgili dostlar, hakikat bir gün mutlaka ortaya çıkıyor. Bunun için mücadele etmek ve pes etmemek şart. Dün ve bugün yaşadığımız bu yanıltmalara bir de bu gözle bakmanızı dileyerek bu tarihi olayı baz alarak, sizlerle paylaşmak istedim.