Türk Dil Kurumu'nun benim o bir türlü benimseyip sevemediğim iki tuğla kalınlığındaki Türkçe Sözlük'te minibüs, 10-12 kişilik oturma kapasitesi olan küçük otobüs olarak tanımlanmış. Yalnız özellikle belirtmem gerekir bizim o şişirmeci sözlükçülerimiz  ne hikmetse "minibüs" kelimesinin kökenini "Fransızca" olarak tanımlamışlar. Oysa bendeki kapsamlı Fransızca sözlüklerde (Fransızcadan Fransızcaya ve Fransızcadan Türkçeye) "minibus/minibüs" kelimesini bulamıyorum. Varın, siz bu örneği gördükten sonra bizim bu garip sözlüğümüzün ciddiyetine inanın!

Haa, bakın bir de kapasitesi Minibüsçüler Odası'nın uğraşları sonucu galiba 13-14 kişiye eriştirilen minibüslerimizi göz önüne getirin. Demek ki sözlüklerin tanımı ile yaşamın gerçekleri uyuşmamış olacak ki minibüsçüler kapasiteye yeni bir tanım getirebildiler.
İZBAN'la Aliağa'ya gideniniz vardır mutlaka. Tatil günü bile olsa rahat sayılabilecek bir yolculuk yapar, istasyonda inersiniz. İşkence ondan sonra başlar. İZBAN'ın belki de her istasyonunda hizmete hazır ESHOT/İZULAŞ otobüslerini ne hikmetse Aliağa'da bulamazsınız.
Olsun, orada hizmete hazır olabildiğini sandığınız minibüsleri görürsünüz. Binmesine binersiniz ama oturmuş olsanız bile, minibüsteki her koltukta oturuluyor olsa bile minibüs hareket etmez, mutlaka ayakta müşteri alınacaktır. Haydi diyelim ki minibüs hareket etti, sanmayın ki ayaktaki yolcuların üstüne yeni yolcular eklenmeyecek. Ne mümkün! Adım başı 'Biraz sıkışalım, az ileride inecek var' denilerek yeni yolculara yer ayrılmakta.
***
Yoo haksızlık etmeyelim, sanmayın ki bu yaşananlar yalnızca Aliağa'da oluyor? Öyle olsa bu yazıyı yazmak hiç aklıma gelir miydi? Orada yaşadıklarım aklımdan silinip gitmiş olurdu.
Bizim Karşıyaka'mızın da bir minibüs durağı var. Orası için öyle bir yer seçilmiş ki akıllara seza! Bir yanda Belediyemiz, karşısında Kaymakamlık ve Adliye, bir yanda Vergi Dairesi ve durağın hemen arkasında İZBAN istasyonu. Dahası da var karşıdan gelen Bahriye Üçok Bulvarı, hemen yanında Zübeyde Hanım Caddesi bunların sağından ve solundan durağa açılan kenar yollar. Bütün bunlar çok çok 1 dekarlık bir alana sıkışmış durumda. Belki yanlış da saymış olabilirim ama kanımca en azından on adet trafik lambası bu dar alanda yayalara ve araç sürücülerine yardımcı olmaya çalışıyor.
Orasını özellikle sabahları ve belirli zamanlarda görmelisiniz. Yolcularını getirip duraklarına girmek için sıraya giren minibüsler sürekli çaldıkları kornaları ile ortalığı birbirine katıyorlar, kendilerince çözüm arıyorlar ama neylersiniz çözüm arayanlar da bir ölçüde çözümsüzlüğün parçası olduklarını unutuyorlar.

Elbette zaman zaman bu kez duraktan çıkıp trafiğe katılacak minibüsler Bahriye Üçok Caddesi'ne girince işkence başlıyor. Hem de nasıl bir işkence! Minibüsler yolcularını alıp yola çıkıyorlar, normalde araçlarını arkalarındaki meslektaşlarını ve diğer sürücüleri düşünerek sürmeleri gerekmez mi? Gerekir ama gelin görün minibüsler, kırmızıya yeşile aldırmaksızın yoldan yeni yolcu alabilme peşinde.
Her şey bir kenara, bizim Karşıyaka'mızda da o Aliağa'da yaşananlar bire bir aynen yaşanıyor. Durakta yolcusunu  tamamlayıp ya da zamanı gelip yola çıktığında sanır mısınız ki yola devam edeceksiniz? Minibüs yavaşın da yavaşı bir hızla böyle yeni yolcu arayışına girdiğini hatırdan çıkarmayalım. İlk kırmızıya kadar böyle gittik, o ilk kırmızıda bekleme yapılarak  bir ölçüde kurtarıcı bulunmuş oluyor. Neylersiniz, sonrasında da ana yola çıkıncaya kadar durum değişmiyor.

Sanmayın ki bu yaşananlar yalnızca Karşıyaka'da oluyor. Geçen haftalardan birinde Menderes Caddesi üzerinden otobüsle Buca'dan İzmir'e dönüyordum. Önümüzde bir minibüs, biz otobüs durağına yanaşacağız hop durağın en münasebetsiz yerini hemen kapıveriyor. Biz otobüs olarak kendi durağımızda ya dışta ya da arkalarda kalıyoruz. Yolcuyu düşünen mi var? Sonunda bizim sürücümüz minibüsü bir yerde yanladı ön kapıyı açıp rakibi konumundaki minibüs sürücüsüne yaptıklarının ayıbını anlatmaya çalıştı. Öteki gayet pişkin, "Abi, idare et, ekmek parası" demez mi?
Bir de ek sorun sayılabilecek minibüslerdeki sıraların koltuk araları var. Ben o koltuklara dizlerimi kıvırarak oturamıyorum. Yalnız ben mi? İçimden ne geliyor biliyor musunuz? Minibüsçüler Odası Başkanı ile Trafiğin Ruhsat Şubesi Başkanını çağırayım. "Hadi oturun ve rahat edin bu koltuklarda" diye sesleneyim. Ne dersiniz?
Esenlikle kalınız...