Londra'nın dünyaca ünlü gösteri ve konser salonu The Royal Albert Hall gerçekten muhteşem bir mimari eserdir. 1871'de inşa edilmiş, hem o zaman diliminde Londra'ya akın eden yetenekli sanatçılar için bir platform olmuş, hem de o tarihte Britanya İmparatorluğu'nun dünyanın bilinen topraklarında gösterdiği büyük gücün sembolü olarak tasarlanmıştır.
Kraliçe Victoria, beş yıl önce, 1867'de, inşaat yeni başlarken vefat eden eşi Prens Albert'in anısına The Royal Albert Hall adını koymuştur. Bina, o zamanlar Britanya İmparatorluğu'nda popüler olan İtalyan mimari stilinin güzel bir örneğidir. Roma mimari geleneğinden esinlenen dünyanın ilk kubbeli amfitiyatrosu, çepeçevre 240 metre uzunlukta, 'Bilim ve Sanatın Zaferi'ni temsil eden, terakota levhalardan oluşan bir mozaik frize ile taçlanmaktadır. İnşaatın yüklenicisi Manchesterli mühendislik firması, 338 tonluk demir çerçevenin 279 ton cam ağırlığını kaldırıp kaldıramayacağını görmek için önce kendi çatısında denemişti. Deneme başarılı olunca, bu kez yeni bir kubbe inşa etmek yerine Manchester'deki kubbe söküldü, parçalar halinde, at arabaları ile Londra'ya taşındı ve bugünkü yerinde yeniden kurulup tamamlandı.  
Bu yapının temelini teşkil eden 'yücelik ve büyüklük' idealleri hala geçerli sayılmaktadır. Her sene BBC, 'Proms' (Promenade Concert- Promönat Konseri'nin kısaltılmış) adı verilen konserler düzenler. Bu ad, başlangıçta Londra'nın 'keyif bahçeleri'nde gerçekten açık havada yapılan ve orkestra çalarken seyircilerin dolaşmakta özgür olduğu konserlere bir atıftır. Konserler her gün en az bir tane olmak üzere 2 ay sürer ve dünyanın en ünlü ve başarılı müzisyen ve orkestralarının sahneye çıktığı etkinliklerin toplamı 75'i bulur. Ayrıca her konser hıncahınç doludur. En pahalı biletler 100 sterlin civarındadır.  
Ancak asıl çekiciliği ve ilginçliği en ucuz biletlerin fiyatlarıdır. 'Promenader'ler (Promönatçılar)  'Arena'da yani en pahalı biletlerin bulunması gereken alanda, tam orkestranın önünde ayakta izlemelerine izin verilen yerde, ya da salonun en tepesindeki muhteşem kubbenin hemen altını çepeçevre dolanan 'Galeri'de (balkonda) konserin ayakta izlendiği ucuz biletleri alabilmek için ya  internette uğraşırlar ya da salonun bilet satış gişeleri önünde saatlerce kuyrukta beklerler. 18 yaşıma kadar, lisede müzik de okuduğum için, ilgimi çeken 'prom' konserlerini düzenli bir şekilde izler, sırtımı galerinin arka duvarına yaslar, müziği, okul kütüphanesinden ödünç aldığım orkestra notaları üzerinden takip ederdim.
100 metre aşağıdaki müzisyenleri en iyi noktadan görmek için Galeri'nin korkuluklarına abanmakta mümkündür. Fakat bir köşeye oturmak, nota kâğıtlarından takip etmek ya da gözler kapalı müziği dinlemek çok daha güzeldi. Dinlediğim birçok parçayı içli dışlı tümüyle bilirdim. Benim için Prom'a katılmak yarı eğlence yarı ders çalışma idi.
Her hâlükârda, her yıl yapılan bu konserler dizisi, çoğunluğu orta gelirli ailelerden oluşan Prom'culara, dünyanın en iyi orkestralarının müziğini ucuz izleyebilme fırsatı sunuyordu. Bu yaz bu konserlerden sadece birine katılabildim. Rus bale emprezaryosu Sergei Diaghilev'den esinlenme Fransız ve Rus müzikleri idi ve bu yıl 100'üncü yıllarını kutlayan Cenevre merkezli Orchestre de la Suisse Romande tarafından icra ediliyordu.
Birinci yarının sonunda yani tam aradan önce, Arena'nın tam çevresinde toplanan bazı promcular birden ve hep birlikte tek ağızdan tüm izleyicilere dönüp yüksek sesle şöyle dediler:
Promculardan izleyicilere: Konser arasında ve konserden sonra çocuk hayır kurumları için bağış toplayacağız. Şimdiye kadar 30 bin Sterlin topladık. Sizin bağışlarınızdan da mutlu oluruz. Lütfen konserin kalan kısmının keyfini çıkarın.
Veliaht Prens William ile şimdi Sussex Düşesi payesi verilen Meghan Markle'in evlenmesi gibi Kraliyet Ailesi için büyük önem taşıyan olaylar dışında İngilizler (ya da Britanyalılar) ulusal gurur gösterilerinden kaçınırlar. Diğer büyük istisna da Promlar'dır. Prom'ların son gecesi çoğunlukla ulusal önem taşıyan müzik parçaları icra edilir. Yüze yakın Prom'cu plastik melon şapkalar ve Britanya'nın simgesi Union Jack bayrakları ile gelir ve popüler ve ulusal önem taşıyan şarkılara eşlik ederler. Ayrıca binlerce kişi de konser salonunun hemen yakınındaki ünlü Hyde Park'ta LED ekranlardan konseri izler, yer içer, mutlu anlar yaşarlar.
Geçen cumartesi, 2018'in son Prom gecesinde, kendi Anti-Brexit (İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılmasına karşı) görüşlerine dayanarak ve ayrıca geçimleri için Avrupa Birliği'nde serbest dolaşıma ihtiyacı olan müzisyenlerin sıkıntılarını da paylaşırken, Britanya bayrakları denizinde batıp çıkan mavi AB bayrakları da görülmekte idi. AB bayrakları Prom Grubu'nun sözcüsü Telegraph gazetesine şu açıklamayı yaptı:
Aydınlanma çağında Mozart, Handel ve Bach gibi müzisyenler yaşamlarının bir bölümünde Londra'da bulundular. Herhalde Brexit Karanlık Çağı'nda yaşasalardı, Londra'da bulunmaları hoş görülmeyecekti.
Daha çok sağ eğilimli ve göçmen karşıtı gazetelerin bazıları bu insanları klasik müziği politize etmekle suçlamaktan geri kalmadılar.
Müzik ve politika ilişkisinin tarihi çok eskidir ve sayısız örneklerle doludur. Örneğin, 2017 yılındaki bir konserde ünlü şarkıcı Stevie Wonder, siyah Amerikalı futbol oyuncuların protesto için yapıp da Trump'un öfke ve eleştirisine maruz kaldıkları hareketi yaptı ve bir dizi üzerine çöktü. Besteci Shostakovic'in, bestelerini Sovyet Devleti'nden para alarak yapması başta çok vatansever görünebilir, ancak daha dikkatli incelenirse, bunun altında Komünist Parti'yi alkışlamamak için endirekt bir yol olduğu da düşünülebilir.  
Fakat belki de daha basit bir açıklama da vardır. Brexit, Birleşik Krallık'ta yaşayan pek çok insanın geçim olanaklarını tehdit ediyor. Müzisyenlerin durumu aslında bundan farklı değil. Normal vatandaş derdini sadece bir kantinde ya da küçük alanlarda duyurabilirken onlar seslerini Royal Albert Hall gibi muhteşem bir sahneden duyurabilme lüksüne sahipler.