Taşınabilir teknoloji dünyasında, belki de 'touch screen'den (dokunma duyarlı ekran/dokunmatik ekran) daha büyük bir buluş yok. Bu yenilik akıllı cep telefonunuzu hem giriş hem de görüntü alanı haline getirdi. Böylece fare ya da klavye gibi veri giriş gereçlerine olan fiziksel gereksinmeyi ortadan kaldırdı.  
Aslında artık 'haptik teknoloji' adı verilen daha sessiz bir devrim süreci de yaşamaktayız. Haptik teknoloji kullanıcıya güç ve titreşim uygulayarak kullanıcıda dokunma duyusu yaratan bir teknik yenilik. Bu konuda 1995 yılına kadar giden eski fikirler ve patentler var ancak haptik teknolojinin tüketici ürünlerinde uygulanması ve gerçekleştirilmesi sadece son 10 yılın ürünü.
Herhangi bir haptik geribildirim teknolojisi ile ilk deneyimim herhalde 1998 yılı civarında Sony Playstation'da ilk kez oynadığım zamandı. Kumanda aygıtı içine motorlar entegre edilmişti ve oyuncuya titreşimle geribildirimde bulunuyordu. Örneğin, yarış pistinden çıkıp arabayı çimlerde sürdüğünüzde, kumanda titreyerek sizde engebeli bir alanda sürüş hissine benzer bir duygu yaratıyordu.
Örneğin, sizin akıllı telefonunuzun da bazı düğmelere ya da arayüz birimlerine dokunduğunuzda haptik geribildirim yapan özellikleri olabilir.
2015 yılında piyasaya çıkan Apple Watch çok yoğun haptik unsurlara sahip. Bir mesaj geldiğinde bileğinizi hafifçe tıklatır. Benim en beğendiğim özelliği ise bir dizi ritmik tıklamalarla size nefis alma egzersizleri yaptırması.
Taşınabilir gereçler veya bilgisayar oyunlarından cerrahların eğitimi ve hatta bir cerrahın uzaktan bir ameliyat yapması/yaptırması gibi çok özel uygulamalara kadar bir çok alanda olduğu gibi haptik uygulamalar artık her yerde ortaya çıkıyor. Haptik geribildirim, örneğin bir cerraha bir kesi yaparken hissedeceği dokunuş ve direnç geribildirimlerini veriyor. Robotik cerrahinin tek eksik noktasını bu teknoloji tamamlayacak.
Çok büyük bir geleceği olduğuna inandığım ilgi çekici bir uygulama da haptik teknolojinin giyilebilir teknoloji ile eşleştirilmesi ve bütünleştirilmesi.
Teknoloji uzmanı gazeteciler nerede ise 10 yıldır giyilebilir teknolojiden (örneğin giysi ve ayakkabılara entegre edilen teknoloji) söz ediyorlar. Ancak akıllı kol saatlerinden ve adım sayıcılardan öteye bu teknolojiyi kullanan giyilebilir tekno-giysilere henüz pek rastlamış değiliz.
Bu durum SoundShirt adı verilen bir ürün sayesinde yakında değişebilir. Ürün sağır müzikseverlerin konserlerde müziği 'duy'masını sağlıyor.  
Sağırların müzikten keyif aldıklarını duymak size şaşırtıcı gelebilir. Evet, gerçekte birçok sağır insan ve özellikle doğuştan işitme engelli olmayan ve geçmişte müziksel deneyimleri olanlar, müzikten hoşlanır. Zaten bir gece kulübüne gittiklerinde, çok düşük frekansların (bas) zemin ve havada yarattığı titreşimler sayesinde müziği duyumsarlar. Bu özellikle göbek alanında çok güçlü bir duygu olarak algılanır. Ne yazık ki tümüyle sağır olanların duyumsayabilecekleri sadece bu kadardır.
Oysa -belki de SesGömleği adını verebileceğimiz- SoundShirt kullanıcısına müziğin titreşim yelpazesinin tümünü duyumsamasını sağlıyor. Gömleğin kumaşının içine yerleştirilmiş, her biri gövdenin çeşitli alanlarına konumlanmış 16 titreşim motoru var. Bu 16 bölge, frekansları, müziği, hatta bir orkestranın belirli enstrüman bölümlerini ayrıştırarak, müziğe göre farklı yoğunlukta titreşiyor ve giysiyi giyene, tümüyle aynı olmasa da, duyan bir kişininkine yakın ya da benzer bir duyma deneyimi sağlıyor.
Gömlek, Hamburg'da Gençlik Filarmoni Orkestrası ile denendi. Baslar göbek bölgesine gönderilirken, birinci kemanlar omuzda, ikinci kemanlar kolların üst kısmında, çellolar kolların ortasında, vs bir ses planı içinde hissediliyordu. Deneyime katılanlardan birinin 'duyan bir kişiye yakın 'duy'duğunu' söylemesi muhteşemdi.
SesGömleği türünün ilk örneği ve bu teknolojinin daha çok araştırma/geliştirme ve olgunlaştırma ile nerelere ulaşacağını kim bilebilir. Bence büyük potansiyeli var.
Hem duyan he hem de duymayan öğrencilerin birlikte okuduğu bir okulun müzik öğretmeni, bu gömlek sayesinde, duymayan öğrencilerin müziği duymasına yardımcı olurken, duyan öğrencilerinin de müziği daha yoğun hissetmelerini sağlayabilir.
Müzik sınıflarında tüm dünyada sorun olan bir konu ise bazı öğrencilerin müziğe çok yoğun duygusal tepkiler vermesi ve müziğin dilini kolayca anlaması/kavraması yanında bazıların ise hiç etkilenmemesidir. Bu durum, etkilenmeyenlerin sıkılmalarına ve dışlanmış hissetmelerine sebep olur.
Belki de, dokunma duyusuna duyma duyusunu eklemek müziği hepimizin daha iyi anlamasına yol açabilir.
Tüm insanlara yaşamın güzelliklerini tattırmak ve yaşamı zenginleştirmek için kullanıldığında TEKNOLOJİYİ ÇOK SEVİYORUM...