Doğu Anadolu sorunu gibi ülkemizin geçmişi ve geleceği açısından aşırı derecede önemli konuyu böylesi bir yazı dizisiyle açıklığa kavuşturmaya çalışmanın anlamsızlığını yazabilmek elbette kehanet sayılmamalı. Öyle değil midir; belki de kitaplara sığmayacak kadar büyümüş yılların birikmiş sorunları, gazete yazıları ile çözüme kavuşabilir mi? O halde biz neler yazabiliriz? Yazdıklarımız olsa olsa dertleri dile getirmek olarak algılanmalıdır. Belki de bu yolla sorunu çözmeye bir nebze olsun katkımız olabilir.
İşte böylece üç hafta önce referandum nedeniyle ara vermek durumunda kaldığımız "Ne değişti?" başlıklı yazılarımızı bıraktığımız yerden sürdürmeye çalışacağız.
Son yazımızda özellikle Dersim İsyanı'nı konu etmiştik. Günümüzde önemli olan nedir diye sorarsak geçmişin acı yaşanmışlıklarını unutturmak daha doğrusu sorunlara çözüm getirmeye çalışmak asıl amaç olmalıydı. Öyle olmasına öyleydi ama gelin görün ki günümüz siyasileri yarayı kaşımaktan ve hatta kanatmaktan özel bir haz alıyor gibiydiler. Ne denli acıdır, düşünebilir misiniz? Günümüzde yaşananları görmekten kaçınarak 80-90 yıllık olayları siyasi şov amacıyla kullanabilmek hangi akla hizmettir, düşünün bir kez?

Amaç başkadır. Dersim'i bahane ederek Cumhuriyetin ilk yıllarını ve özellikle Atatürk'ü hedef almak yakın geçmişteki  başbakanımız R.T. Erdoğan'ın en büyük siyasal sermayesi değil miydi? Herkes biliyor ki bu türlü girişimler Seyid Rıza sevgisinden kaynaklanmış olamazdı. Üstelik yazımızın daha önceki bölümlerinde ufakça değindiğimiz üzere ülkemizin günlük yaşamında da belki o geçmişte yaşananlara rahmet okutacak derecede gaddarca uygulamalar görülmekteydi.  Meraklanıyorum, acaba 80-90 yıl sonra şimdi yaşananlar hakkında neler yazılabilecektir?
***
Yazı dizimizin ilk diliminden bu yana ileri sürdüğümüz bir tezimiz vardı. Doğu Anadolu'nun sorunlarının büyük ölçüde bölgenin topografik yapısına bağlı olduğu düşünülmelidir. Gerçekten; bölgede ağalık, şeyhlik ve buna bağlı olarak feodaliter bir yapı varsa -ki vardır- nedeni büyük ölçüde bundan kaynaklanmaktadır.
Bölge için yapılmış akademik çalışmalarının en önemlilerinden biri İsmail Beşikçi'nin "Doğu Anadolu'nun Düzeni" adlı kitabıdır. 1960-1970 seneleri arasında 1960 anayasasının getirdiği göreceli özgürlük ortamında arka arkaya ülkenin sosyal yapısını inceleyen kitaplar yayımlanmaktaydı. Gene bir akademisyen olan Doğan Avcıoğlu'nun hazırladığı "Türkiye'nin Düzeni" adlı kitap bunlardan biriydi. Gerçekten söz konusu kitap satışa çıktığında fırtınalar yaratmıştı. Ülke hakkında ciddi bir çalışma olmakla beraber Doğu Anadolu ve Kürt sorununa yaklaşılmamıştı. Bilinmez, belki de İsmail Beşikçi'nin söz konusu  çalışması buna nazire olarak yazılmış olabilir.
Beşikçi; bu çalışmasında Doğu Anadolu'yu üçe ayırarak incelemiştir. İlk grupta Erzincan, Erzurum, Kars (Ardahan ve Iğdır), Tunceli, Bingöl, Muş, Bitlis, Van, Adıyaman, Malatya, Elazığ, Siirt bulunmaktadır. İkinci grubu Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin (Şırnak) illeri oluşturmaktadır. Son grupta ise yalnızca Hakkari tek olarak incelenmektedir.

Kitap, ciddi bir araştırma ürünüdür. Gerçekten; "Kürt yoktur, Türk vardır", Kürt kelimesi karların üzerinde yürünürken ortaya çıkan kart kurt kelimelerinden üremiştir türünden saçma sapan görüşlerin hem de yetkili kesimlerce kitaplaştırıldığı dönemde gerçekleri dile getirmesi açısından ayrıca önemlidir de. Bulabilenlere okumalarını önermekteyim.
***
Peki, Doğu Anadolu'nun ekonomik ve sosyal yapısına ne türlü bir yaklaşımla çözüm getirebiliriz? Ekonomi eğitimimizi bir kenara bırakıp karınca kaderince bir şeyler yazmaya çalışalım. Ekonomik kalkınmanın temeli yatırımlardır. O halde şöylece gözden geçirelim. Devlet eliyle doğuya yapılmış ekonomik yani istihdam yaratıcı yatırım var mıdır? Otomotiv sektörü mü; işte size Bursa, iste size Adapazarı-Kocaeli  ovaları hem orada yatırım yapmak daha ekonomik, ağır sanayi mi işte size Karadeniz Ereğli'si, işte size Karabük varsın oraları doğa güzelliği ile dolu olsun. Petrol ve petrokimya sanayisi için yer mi arıyorsunuz? Aliağa, İzmit Körfezi ve Mersin nelere yetmez? Ey okurlar bu örnekleri istediğimiz kadar uzatabiliriz, öyle değil mi? O halde; böyle bir yatırım anlayışıyla doğunun ekonomik sorunlarını çözebilir miyiz? Takdir sizlerindir.
Sonra bekleyin artık doğudan  batıya göç olayının durmasını. Ekonomik yatırımların orada bulunan kişilerin yaşam tarzlarında değişiklik yaratacağını unutmayalım.
Doğu'da ağalık, şeyhlik sosyal bir vakıadır. Günümüzün siyasetçileri bu oluşumları yıkmak yerine özellikle seçim zamanları ağaların ve şeyhlerin desteklerini aramaktadırlar. Daha çok yakın zamanda şeyhlerin  bir ölçüde yaması sayılabilecek "Mele-molla" gündemde değil miydi? 2011 yılında hükümet; Mele'ler için 1000 kişilik devlet kadrosu oluşturmamış mıydı? Adalet Bakanımız değerli ve kıymetli Sn. Bekir Bozdağ gevrek ağzıyla "Mele" düzenini ve kürtler için önemini anlatmıyor muydu?
Esenlikle kalınız...
TÜRKÇE İÇİN NOT
Tablot, Tabildot değil TABLDOT