Torbalı Belediye Başkanı Adnan Yaşar Görmez'in DSİ'den sağladığı onlarca dozerden oluşan konvoyla şehir turu yaptığını gazete haberleri arasında okumuşsunuzdur. Hazret; Fetrek Çayı'nın ıslahı için kullanılacak araçları seçim öncesi için şov olarak kullanmış oluyor. Kendisi de şovun bir parçası ya fotoğrafsız olmaz, bu araçlardan birisine kurulmuş, bir diğer  fotoğrafta da araçların başında sürücülerle birlikte. Biliyorsunuz; şimdilerde bir alışkanlık, bir adet var: BU ÇALIŞMALAR...... BELEDİYE BAŞKANI ......  TARAFINDAN YAPTIRILMAKTADIR. Yani yapılan iş Belediye tarafından değil de Belediye Başkanı tarafından yapılmaktadır!

Bu anlayışa göre; daha önceki belediye başkanları hiç çalışmıyor olarak düşünülmeli. Eskiden böylesine açıklamalar yoktu. Üniversite yıllarımdan kalan bir anımı yazmalıyım. İstanbul (O zamanlar B.Ş.Belediyesi yoktu) Belediye Başkanı rahmetli Haşim İşcan'ın sıradan bir sandalyeye oturarak Saraçhanebaşı'ındaki üst geçit inşaatını gözetlediğini, denetlediğini net olarak anımsıyorum. Hiç de öyle "Bu  Çalışmalar....... Tarafından Yapılmaktadır" türünde bir yazıyı oralarda görmemiştim.

Fetrek Çayı ıslahı için gelen dozerlerin yüklü olduğu ağır kamyonlar konvoy halinde Torbalı'yı dolaşmaya başlayınca şehir trafiği kilitlenirmiş, kimin umurunda? Önemli olan şov yapıp prim elde etmek. Haaa bakınız; bunları söylerken parti gözeterek yazmıyorum. Gene unutamadığım bir anımı eklemem gerekecek. Galiba 1990 yılların ortalarıydı. O günlerdeki belediye başkanımız ESHOT için alınan yeni otobüsleri halkımıza şehir turu attırarak tanıtmıştı da aklımdan çıkacak gibi değil Eşrefpaşa taraflarında araç üstündeyim, işimin de önceliği var. Trafik bir kilitlenmişti ki, anlatılmaz.
Bu türlü toplumsal görgüsüzlüklerin giderek fazlalaştığını üzülerek izlemekteyiz. Geçen yıl gazetemizde (04.06.2014 Kültürel Kimlik Yokluğu) Bursa Vali Yardımcısının sünnet olacak çocuğuna Osmanlı giysileriyle cami avlusunda Osmanlı Otağıyla süslenmiş ortamda sazlı sözlü eğlence yaptığını anlatan yazımı hatırlayınız.

Geçmişimde iki iş adamıyla bir İstanbul seyahatim vardır. İzmir'de kurulacak bir işyeri için İstanbul'da bulunan hemşerilerinden ek bilgi ve destek görmeyi düşünmekteydiler. Oradaki temaslarımız sırasında iş dışında başka bir akrabalarının Levent'teki evlerine de uğramıştık. Ben ev diyorum ama haksızlık etmiş olmayayım, doğrusu köşk olmalı. Neyse üçümüzü konuk ettiler, oturuyoruz. Etrafa göz gezdiriyorum, sahipleri bayağı zengin olmalılar; ancak, her taraf yoz beğeni örnekleri ile dolu. Karşımda bir tablo var, içindeki resim empresyonizm öncesi karanlık resimlerden bir poster. Hani o bir köy evi vardır, bir de suların üstünden köprü geçer, üstü samanlarla dolu bir at arabası bunları tamamlar. İnanın kahverenginden başka renk yok desem yeridir. Bayağı da büyücek, çerçevesi belki on beş cm. genişliğinde, altın renkli. Neyse kahvelerimiz geldi, onlar da altın renkli, anlayacağınız uyum tamam (!)

Oturduğumuz yer (L) şeklinde, ayağa kalktım şöyle bir dolaşayım dedim. Gözlerime inanamadım, niteliğini üst bölümde anlattığım tablonun aynısı aynı çerçeveyle diğer duvarda asılıydı. Soruyorum: "Zevkler ve Renkler Tartışılmaz" denilerek bu zevksizlikten sıyrılabilinir mi? 

Şimdi; ben yazımda bir belediye başkanımızın yaptıklarından girdim başka bir anımdan çıktım. Saymaya kalkarsak daha nicelerini yazabilirim. İşte asıl üzüntüm burada başlıyor.  Böylesi toplumsal görgüsüzlüklerden, böylesi zevksizliklerden nasıl uzak kalabiliriz? Bunlardan nasıl kurtulabiliriz?  
Esenlikle kalınız...

Yazıya ek: Bülent Arınç'ın 8 Haziran açıklamalarının devamını bekliyorum. Pazartesi günü biraz kem küm etti ama bence yeterli değil.