Bu yazı cumartesi günü öğlen saatlerinde kaleme alındı. Yazıldığı anlarda şehit sayımız ne yazık ki 34'ya çıkmıştı...
Şehit acıları şehit rakamlarıyla aynı oranda büyümüyor. Şehit sayısındaki aritmetik artışın, sosyolojik karşılığı ondan çok daha büyük oluyor. 34 şehidin her birinin, biricik ve anlamlı hayatları var. Türkiye'nin dört bir yanı aynı acıda buluştu. Yüreğimiz kelimenin tam anlamıyla yandı. Acılar, şehit ailelerinin çok uzaklarında bile hissedildi.
Güvenlik, devletler için önemli bir mesele. Dolayısıyla bir konu devlet yönetimleri tarafından güvenlik meselesi olarak tanımlandığında, üstelik bu meseleyi daha fazla görünür kılan olaylar meydana geldiğinde, devlet yönetimlerinin bu bağlamda aldığı önlemler toplumda daha az sorgulanır hale gelir. Doğrudur.
Ancak, çağdaş devlet yönetimleri aldıkları her önlemin, attıkları her adımın, yaptıkları her ittifakın nedenini halkı ile paylaşır. Önlemlerin sıkıntısını, yer yer de acısını çekecek toplum kesimlerinin, bu önlemlerinin ne için alındığını bilmesi gerekir. Toplumlarda, devlet yöneticilerinin yönetebilme kabiliyetlerini günlük bir biçimde yeniden üreten toplumsal rıza, otomatik olarak kazanılan bir şey değildir. Devleti yönetenler, toplumun rızasını sağlayabilmek için, toplumlarının akıllarıyla alay etmeyen, mantıklı izahlar sunmak zorundadırlar.

Açıkça anlatılmalıdır

Rıza mutluluk ile artar. Devletin görevi de toplumunu mutlu kılmaktır. En başta, can güvenliğini sağlamaktır. Ölümle değil, yaşatmakla övünmektir. Şehide saygı göstermektir.
Ne uğruna  İdlib'te olunduğu sorusu, mutlaka yönetim kadroları tarafından tatminkar bir biçimde cevaplandırılmalıdır. Görülüyor ki, milletin sorduğu bu soru Millet İttifakı bileşenleri tarafından da sorulmaktadır.
Milliyetçilik, millet ile olur. Talep edilen şey milletin rızası ise, millete tüm gerçekler, tüm soru işaretleri son buluncaya kadar ciddiyetle ve açıkça anlatılmalıdır.