Öncelikle geçmiş bayramınızı kutlar, ilk yazıma göstermiş olduğunuz ilgi ve sonraki yazılara destek ve ilham veren yorumlarınız için hepinize teşekkür ederim.

Hemen kaldığımız yere dönelim.

Seyirci maçlarda ne izliyor?

Amatör gözle güzel bir oyun ve bunu gerçekleştiren oyuncuların şovu...

Biraz profesyonel açıdan ise, şov yanında oyunun teknik detayları ile oyuncuların aldığı roller...

Ama nereden bakarsak bakalım, bir şekilde şovu gerçekleştiren oyuncular izlenmekte.

Liglerimizde şovun başrolünde daha çok yabancılar, Türkler ise ya yardımcı rolde ya da figüran…

Bir de Türk oyunculardan katkı gelince” diyor TV yorumcusu, kanıksamıyoruz bile.

Hatta maçta Türk oyuncu gördük mü sevinir, bunla gurur duyar hale geldik ne yazık ki...

Peki, basketbola gönül verenlerin bu şovda sadece yabancı oyuncuları seyretmekten mutlu olduğunu söyleyebilir miyiz?

Hayır” cevabını duyar gibiyim.

Türk takımlarında daha çok sayıda Türk olması ve şovun başrollerinde bizimkilerin de yer aldığını görmek basketbola gönül veren herkesi daha bir keyiflendirecek sanki.

Bir önceki yazımızın sonunda, salonlara daha çok basketbol severi çekebilecek genç oyuncular ile bunları yetiştirme potansiyelimizin var olduğunu vurgulamış, bunun nasıl hayata geçirilebileceği konusunda önerilerde bulunmuştuk.

İlk önerimiz;

Arkadaşlık, aynı okul, mahalle veya semtten yetişmiş olmak vb. seyirci ile duygusal ve yöresel bağı olan daha bizden gençlerin ortaya çıkarılması idi…

Tersten gidip örnekleyelim;

Basketbol süper ligi ve Avrupa liglerinde maçlar kazandıran, takımlarının başarısında ciddi pay sahibi olan ve şovda ki rolleri önemli sayılabilecek 2 yabancı oyuncu;

Kostas SLOUKAS (Fenerbahçe) ve Krunoslav SIMON (Anadolu Efes).

Onlar da Hırvatıstan ve Yunanistan’ın gençleriydiler ve o ülkelerin mahallelerinden yetişmişlerdi.

SLOUKAS’ın genç iken Yunanistan da bitirdiği okullarda fotoğrafları kesin şu an başköşededir.

SIMON’un da o dönemlerinde ki Hırvat arkadaşları şimdi kendisiyle büyük gurur duyuyorlardır.

Bununla birlikte, oyunculuklarına bakarak şunları da diyebiliriz herhalde;

Bizim okullarımızda, mahallemizde bu potansiyele sahip çok miktarda Türk genci mevcut,

Arkadaşlarımız arasında bu seviyeye çıkabilecek oyuncu sayısı da oldukça fazla.

Ayıca, bu ikisi gibi daha onlarca yabancı var ligimizde yeri Türk oyuncularla doldurulabilecek...

Kısaca, kaynak anlamında yöresel ve bizden oyuncu açısından fakir sayılmayız.

O halde nereye gidiyor ve nasıl kayboluyor bizim gençler?

Neden takımlarda göremiyoruz onları veya takımlarında daha fazla süre alamıyorlar?

Nasıl oluyor da;

Milli takımlarımızda skorer oyun kurucu olarak yıllarca oynamış Levent TOPSAKAL, Orhun ENE ve birçokları, bu işe daha az yatırım yapılan dönemlerde yetiştirilebiliyor iken,

Olanak ve yatırımların arttığı iddia edilen son beş-on yıldır aynı pozisyonlarda Emir PREDZIC, Ali MUHAMMED ve şimdi de Scottie WILBEKIN alternatif olarak değerlendirilmeye çalışılıyor.

Tüm bunlara eminim şöyle diyenler çıkacak;

“Atletizmimiz müsait değil”

Yugoslav skorer oyun kurucular Dejan BODIROGA ve Alexander DJORDJEVIC ne kadar atletiklerdi? Oynadıkları takımlar uluslararası turnuvalarda sürekli şampiyon oldu, onlar da o turnuvanın en değerli oyuncusu. (Bizim Levent ve Orhun bunlarla dişe diş mücadele ederdi).

“Irk olarak kısayız”

Yunan ırkı çok mu uzundu da milli takım bazında 2 kez Avrupa şampiyonu oldular? Biz erkeklerde henüz hiçbir olimpiyata gidememişken adamların son 30 yılda katılmadıkları olimpiyat yok. Ayrıca EUROLEAGUE şampiyonu olan takımlarında 5 pozisyonda da oynayabilen kendi vatandaşları yer alıyordu ve bunların çoğu milli takımlarında da oynuyorlardı.

“Menajerler basketbolumuzu kıskaç altına almışlar”

Öyleyse, Slovenya ve Litvanya basketbolu neden ve nasıl kıskaca alınamıyor? Her 2 ülkenin de Avrupa şampiyonluğu var ve liglerinde çoğunlukla vatandaşları oynuyor hatta bu da yetmezmiş gibi özellikle tüm Avrupa’ya transfer ediyorlar (Bu arada şu an Avrupa’da oyuncumuz yok…).

“Kulüplerimizin bütçeleri zayıf”

O zaman çok düşük bütçeli kulüplere sahip Finlandiya, Milli takımımızı yenebilecek bir oyuncu grubunu nasıl oluşturabiliyor? Ufacık bir ülke ve oyuncu kaynağı da çok dar...

“Bizim millet disiplini sevmez, o yabancılar kadar çalışmaz”

Keyfine düşkünlüğü ile tanınan İtalyanlar bizden ne kadar daha disiplinli ve çalışkandılar? Onlar da birçok uluslararası başarı yakaladılar. Üstelik bir tanesi kulüpler bazında Türk koç Ergin ATAMAN bir diğeri de Milli takım bazında eski Fener koçu TANJEVIC ile.

“Güven sorunumuz var”

Sırpların hiç mi güven sorunu yok da gencecik oyuncuları hem ulusal hem de uluslararası arena da sahaya sürebiliyorlar? Üstelik onlarca ünlü oyuncusu ülke dışında oynuyor.

“Yapımız bu, yapamayız, ama her şeyi biz biliriz, üstelik de değişmeyiz”

Doğrudur, idari sorunlarımız ve yapılanmaya engel egolarımız var, ekip çatısı altında organize olmayı da pek sevmiyoruz.  Peki, ama elalem yapabiliyorken biz neden bu işi becermeyelim?

Mevcut durumu masaya yatırdığımızda tüm bu sorunların kök nedeni aslında şu andaki sisteme göre farklı bir yaklaşım eksikliği.

Yani düzlemi değiştirip başka bir bakış açısı ile bakabilmek…

Tabi ki pek teknik olmayan ilk önerimizin de arkasında durup yetişmekte olan oyuncularımızın yöresel ve bizden olmaları için çaba harcayacağız. Bu ilk şart…

Kaldı ki şu anda altyapılarda bu yoldan yetişmekte olan kayda değer sayıda oyuncumuz var. Hatta çoğu beceri anlamında oldukça iyi sayılabilirler.

Ama nihai durumlarına baktığımızda rekabetçi anlamda yine de gençlerimizin teknik ve mental olarak çok daha donanımlı olmaları lazım.

Yabancılardan daha fazla güven veren, belki de Dünya standartlarının dahi üstünde bir donanıma sahip olurlarsa ancak tartışmasız herkesi tatmin eden bir basketbol oynamaya başlayacaklar.

Bu durumda da basketbola gönül veren daha çok seyirci salonlara çekilebilecek.

Dolayısıyla, ikinci önerimiz;

  • En yüksek teknik ve mental donanıma sahip oyuncular yetiştirilmesini sağlayabilecek,
  • Mevcut oyuncu yetiştirme sisteminden oldukça farklı ve pilot olarak denenmiş,
  • Spesifik detaylar içeren, sistematik, sağlam temelli, bütünsel, akılcı ve sürdürülebilir

Alternatif bir yaklaşım...

Bir sonraki yazımızda her yönüyle bu konuya temas edip basitçe anlatmaya gayret edeceğiz.

O yazımıza kadar şimdilik hoşça kalın.