İzmir Enternasyonal Fuarı

Geçen haftaki yazımızda İzmir Fuarı kaynaklı "Nostalji" duygularımızı yazdıktan sonra kendimizi durduramayıp devamını bu haftamıza aktarmıştık. Nasıl durduralım ki; belirli bir yaş grubunun üstündeki İzmirliler için "Fuar" öylesine kolayca unutulup gidebilir mi? Bilemem, günümüzde belki küçük yaştakiler için bile fuar kendine özgü önemini sürdürebilmektedir.
Geçmişin İzmir Fuarı o günlerin teknolojisinin ülkemizdeki tek yansıtıcısıydı. ABD, İngiltere, Almanya, SSCB (Sovyet Rusya), Fransa ve diğer batı ülkelerindeki teknik gelişmeler ilk kez bizim fuarımızda sergilenmekteydi. Nice taşıt araçları, tarım aletleri, ev aletleri, sanayi makineleri, matbaa makineleri ve bunların ötesinde aklınıza gelebilecek her türlü alet ve edevat ülkemizde ilk kez bizim fuarımızda tanıtılır ve satış olanakları yaratılırdı.

Günümüzde artık çoğunlukla "Fuar İzmir"de üçer dörder günlük olarak düzenlenen sektör fuarları yerine o zamanlar 20 Ağustos-20 Eylül arasında bir ay süreli şenlikli bir fuarımız vardı.
Bu nedenle yalnızca teknoloji alanında değil eğlence alanında da İzmirliler ilkleri yaşamışlardır. Örnek mi istersiniz? İşte; "Medrano Sirki". Fuarın açılışı ile birlikte İzmir'e gelir bir ay süreyle bir sirkte bulabileceğiniz her türlü etkinliği izleyebilirdiniz. Fillerin, aslanların-kaplanların atraksiyonları, atların akılları durduran hareketleri yanında cambazların hepimizin yüreğini ağzına getiren trapez gösterileri, jonklörler, piste sağlam olarak gelip dokununca bir parçası dökülen dökülenini toparlarken diğer bir parçası yerinden kopan arabalar ve onun etrafındaki palyaçolar. Daha hangilerini sayabilirim ki? Saat 20.00'da başlayan program, gece yarısını geçip 01.00'lara geldiğinde dönüşü bile unuttuğumuz olurdu. Şimdi bakınız; bu sirkten öylesine etkilenmişim ki 1957'lerde yani Medrano'dan 5 sene sonra Gina Lollobrigida'lı, Tony Curtis'li, Burt Lancaster'li meşhur ve iddialı "Trapez" filmini izlediğimde aman aman öylesine etkilenmemiştim. Nasıl etkileneyim ki filmdeki bir çok sahneyi ben canlı olarak görmüştüm.
Yalnız sirk mi? "Çarpışan Arabalar"ı İstanbul bilmezken İzmirliler onlar üzerinde şov yapıyorlardı. Öte yandan açılış ile birlikte ülkemizin en tanınmış sanatçıları Fuar'daki gazinolarda gece 1'lere 2'lere kadar süren programlarına başlarlardı. İlginçtir bu programlar 1 ay boyunca gazino bahçelerini seyircilerle doldurur taşırırdı. Yer bulabilmek sıkıntısı gün be gün sürer giderdi. Zeki Müren'ler, Müzeyyen Senar'lar, Behiye Aksoy'lar ve daha aklıma gelmeyen niceleri bir yanda Ayten Alpman'lar, İlham Gençer'ler bir yanda. Hiç unutulabilirler mi?
Fuar'ın bir de Ada ve Göl Gazinoları vardı. Ta çocukluğumdan beri o gölde yüzen pedallı kayıklara binmeyi istemişimdir. Nedendir bilemem babam, o benim hemen her istediğimi yerine getiren babam o kayıklara binmeme izin vermemişti. Ne kadar zaman geçtikten sonra nişanlı olduğum zamanlarda eşimle birlikte kuğulara binerek o hevesimi almıştım. Ada ve Göl Gazinoları o günlerin İzmir'inde protokol gazinoları olarak anılmaktaydı. Hele ki Ada Gazinosu özellikle DP liderlerini ağırlamanın anıları ile doludur.

***

Ne demiştim? İzmir Fuarı ilklerin fuarıdır. Ben, bu fakir; bu ilklerden bir tanesini bire bir yaşamış biriyim. Senelerden galiba 1957 ya da 1958 olmalı. Daha televizyon nedir bilen eden yok. ABD Pavyonunda kapalı devre televizyon yayını yapılıyor. Geziciler; heyecanla sinemaya benzettikleri bu aleti izlemekteler. Bazan filmler oynatılıyor. Bu arada bir de yarışma programı var. Katılmak isteyenler isimlerini yazdırıp ertesi günler için sıra alıyorlar. Belki biraz da çekinerek ismimi yazdırdım ve ertesi gün için randevu aldım. Neyse; efendime söyleyeyim stüdyoya girdik, karşımda da bir hanım kızcağız. Sunucu, soruya başladı ve bizler yanıtlamaya geçtik. Gayet iyi hatırlıyorum isim vermeksizin sorulan kişinin tüm özellikleri sıralanıyor bizlerden yanıt bekleniyordu. Ben, sorunun yanıtını bulmuştum; bulmuştum bulmasına da kibarlık olsun diye bir süre bekledim. Hanım kızdan ses gelmeyince "Napoleon Bonaparte" diyerek soruyu yanıtlamış oldum. O günlerin anısı olarak stüdyoda masa üstünde duran seramik vazo bana armağan edilmişti.
Ya gördüğünüz üzere Türkiye'de TV'ye çıkan ilk kişilerden biriyim. Atalar; "Gün olur hayali cihan değer" diyerek boşa söylememişler.
Esenlikle kalınız...
Yazıya ek: Bu İzmir Fuarı anlatılmakla bitmeyecek. İzniniz olursa galiba gelecek hafta da konu edeceğim.

TÜRKÇE İÇİN NOT
Pilan değil PLAN