Roma İmparatorluğu medeniyetine bağlı batılılar o Latince sözü boşa söylememişler "Tempus fugit-Zaman kaçıyor" diyerek. Gerçekten; bakar mısınız? Zaman, nasıl da çabuk geçiyor. İzmir Fuarı'nın kapılarını 85'inci kez açacak olması nedenine bağlı olarak Fuar hakkındaki düşüncelerimizi ve anılarımızı yansıtmaya çalıştığımız Nostalji yazı dizimizin sonuncusuna geldik işte. Oysa; bakıyorum da Fuarımızın etkinlik süresi bitti bile. Olsun; bu senemizde içimize sine sine güzel bir Fuarı da yaşadık, yenisini yeni heyecanlarla yeni yeniliklerle bekliyoruz. Başaranları kutluyoruz.

***

Ama; geriye dönüp baktığımızda asıl başarının kimlerin hakkı olduğunu iyice değerlendirmemiz gerekecek kanısındayım.
Cumhuriyet ve özellikle Atatürk'ün verdiği heyecanla yaşayan insanlarımızın geçmişte yarattıkları eserleri şöyle bir anımsayınız. Bilenler bilirler ama şimdi bile gözünüzün önüne getirmeniz yeter. Örneğin Sivas-Erzurum demiryolu hattının hangi araçlarla ve kaç yılda bitirildiğini şöyle kısaca değerlendiriniz. Elinizde kazma ve kürek ya da benzeri aletlerden başka bir olanağınız yok. Ve o günlerin insanları, doğanın en haşin yapısında inançlarından en ufak bir sapma göstermeksizin başarıya aç bireylerin en tipik çalışma örneklerini sergileyebilmişlerdir.
Doğuda bunlar yaşanırken Batıda da aynı günlerin azimli insanlarının yarattığı unutulamayacak eserlerden başka bir örnektir "İzmir Fuarı". İzmir'imizin unutulmaz Belediye Başkanlarından Fuar'ımızın kurucusu Dr. Behçet Uz'un anılarından birini aktarayım sizlere: "Belçika'dan gelen bir kent planlama mühendisi, Atatürk Lisesi'nin çatısına benimle birlikte çıktı ve yangın yerlerini bir süre izledikten sonra, tek bir cümle söyledi. 'Bu enkazı 40 yılda kaldırırsanız sizi kutlarım...' Oysa biz İzmirliler olarak, Başbakan İsmet İnönü'nün desteği ve Büyük Atatürk'ün emirleriyle, bu yangın yerlerini yıldırım hızı ile temizleyip bir 9 Eylül Panayırı kurma kararı almıştık". Yaşananlar 1930'lu yıllardadır.
9 Eylül Panayırı mı dediniz? Evet, yanlış duymadınız. İzmir Fuarı'nın ana çekirdeği 9 Eylül Panayırı'dır. Hatta; işin gerçeğinde, bir sergi ile bile olsa İzmir'de Ege Bölgesi'nin ekonomik gücünü göstermeyi amaçlayan çalışmaların başlangıcını Şubat 1923'te yapılan 1'inci İktisat Kongresine bağlamak olasıdır. Açın; İzmir Fuarı'nın kuruluşu ile ilgili kapsamlı çalışmaları inceleyin, orada bu benim söylediklerimin doğruluğunu görebilirsiniz.
Ama; biz gene unutulmaz Başkan Dr. Behçet Uz'un o günler için söylediklerinden alıntılar yapalım. "Yoğun çalışmalar tamamen insan gücüyle gerçekleştirildi", "Çok büyük bir çalışma temposu içinde sekiz saatlik üç vardiya ile günde yirmi dört saat devamlı surette iş gören bir ekiple çalışmalar yapılıyordu", "İzmir şehri için 5 sene evvel düşünüp belediye fidanlığında büyütülen ağaçlar dikilmeye başlandı".
Elbette; sayın başkanımızın söyledikleri yalnızca bu üst bölümdekiler değildir. Dar görüşlü ve olumsuzluk yaratmayı başarı sanan bir grup insanın da çalışmalara destek vermek yerine engellemeye çalıştıklarını da unutmamak gerekir.

Evet; o günlerde şimdikiler gibi iş makineleri yoktu. Ne dozer, ne ekskavatör, ne loder ve greyder vardı. Elektrikli aletler belki de henüz bilinmiyordu. Ne demiştik? Çalışmalar insan gücüyle gerçekleştirildi. Ama; unutmamak gerekir ki o günlerin insanları, birlikte çalıştıkları hayvan gücünü akıllarından çıkarmadılar. Günümüz insanlarına örnek olacak değerbilirlikle bir anıt oluşturdular. Tonlarla molozu gece gündüz taşıyan arabaların atlarından 68'i yorgunluk sonucu çatlayarak ölmüştü. 1940 yılında tunçtan yapılan heykelin nal şeklindeki üst bölümü üzerinde " Kültürpark'ın yapımında emeği geçen atların anısı içindir" diye yazmaktadır. Böylesine güzel bir anımsama anıtı olabilir mi? O anıt; şimdi Fuarımızın biraz da kıyıda kalmış bir köşesinde de olsa değerinden hiçbir şey kaybetmeksizin bizlere geçmişin hem o günlerden bir anı, hem de o günlerin değerbilir insanlarının olaylara yaklaşımlarından bir örnek olarak bizlere emanettir. Görmemiş olanınız varsa lütfen gidin, bulun ve görün hiç olmazsa o atların sahipleri için birer Fatiha okuyun.

***

Ben; elbette çok küçüklüğümden beri Fuar'ı hep fuar olarak değerlendirirdim. Ama, Fuar'ın "Kültürpark" olarak ayrı bir ismi daha vardı. Çocukluğumda park ne demek biliyordum, tamam ancak bir de "Kültür" vardı. Gel zaman git zaman nelerden sonra o "Kültür" kelimesinin ekim-dikim işleri ile ilgili olduğunu da öğrendim.
Meğerse bizim o güzel Fuar'ımızın alışılmış park anlayışının dışında başka bir işlevi varmış. Öyle ya; 20 Ağustos - 20 Eylül tarihleri arasında Uluslararası Fuar olan 360.000 m2'lik o koskoca alanın daha sonra İzmir'imize "Kültürpark" olarak hizmet etmesinden doğal ne olabilirdi? Gerçekten özenlikle incelenecek olursa Fuarımızın tümünün peyzaj mimarisi açısından örnek olabileceğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Ola ki; toplumda, Kültürpark'ın ne olduğunu anlatmaya yönelik çalışmalar yapılırsa  en belirgin örnek, bence İzmir'imizin Fuarı olmalıdır.
Peki; bizlere ve  yeni nesil belediyelerimizin yetkililerine soruyorum. Fuar'ımızı ve Kültürpark'ımızı yeterince değerlendirip koruyabiliyor muyuz? Düz mantıkla bakacak olursanız; şimdiki Fuar alanı rantçılar için bulunmaz bir hazinedir. Şehrimizin tam ortasında ulaşım  olanaklarının son derece uygun olduğu bulunmaz bir 360.000 m2'lik alan. Tamam burasını rantçılara kaptırmayacağız ama bir de rant dışında kapanlar var. Sormak gerekir; Emniyet Müdürlüğü Asayiş Birimleri binasının, Celal Atik Spor Salonu'nun, Evlendirme Dairesinin ya da benzeri binaların Fuar alanında ne işleri olabilir? Neden Fuar'ın doğal yeşilliği yerine yapısal alanda yer işgal ederler? Ve hatta İZFAŞ kendine başka bir yerde, Fuar dışında yer bulamaz mı?

***

Belirli bir zaman öncesine kadar sanıyorum Halikarnas Balıkçısı namlı Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın çalışmalarıyla Montrö Kapısıyla 9 Eylül Kapısı arasındaki alana dikilen çok değişik nitelikli ağaçlar bulunmaktaydı. Hatırlıyorum, o ağaçların gövdelerinde ya da köklerine yakın yerlerde plaketler vardı. Neydi onlar? Ağacın ülkemizdeki ismi, Latince tanımı ve varsa diğer özellikleri. Şimdi o bilgileri taşıyan etiketleri ararsınız, bekleyin de bulursunuz(!) Zamana bağlı olarak ülkemizdeki ihmallerin ve umursamazlıklar ortamında o etiketler kaybolup gitmiş olmalılar. Bilmem ki; Önümüzdeki günlerde Fuar için E.Ü. Ziraat Fakültesi ile yapılması düşünülen yeni ortak çalışma kapsamında bu konulara ağırlık verilebilecek mi? Diliyoruz.
Esenlikle kalınız...
TÜRKÇE İÇİN NOT:
Madur değil MAĞDUR (Madur kelimesi 1371 sokaktaki bir işhanının asansörleriyle ilgili genel kurul çağrısında görülmüştür.)