İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi. Akşener, konuşmasına başlamadan önce İYİ Parti'ye geçen isimlere rozet taktı.

Akşener'in satırbaşları şöyle:

Türkiye'de kadın olmanın zor olduğu günlerden geçiyoruz. Bugün bir kadının istediği saatte, istediği yerde olması zor. İstediği işi yapması zor. İstemediği kişiyle evlenmemesi zor. Bugün bir kadının hayatta kalması bile artık zor. Ülkemizde her gün başka bir kadın bu zorluklarla mücadele ederken hayatını kaybediyor. Daha geçen hafta Şebnem kardeşimiz öldürüldü.

'İstanbul Sözleşmesi Yaşatır'

Kadın ayrılmak istediğinde saldırıya uğruyor, 'hayır' dediğinde cinayete kurban gidiyor. Çünkü Türkiye'de kadın 'hayır' dediğinde onun iradesini koruyacak olan yok. Kadınlar sadece fiziksel değil psikolojik şiddetin de kurbanı oluyor. 'O saatte orada ne işi var, onun psikopat olduğundan haberi yok muydu?' deniliyor. Biz bu yüzden bıkmadan usanmadan İstanbul Sözleşmesi Yaşatır diyoruz. İstanbul Sözleşmesi adım adım geliyorum diyen cinayetleri önleyen bir sözleşmedir. Şiddete meyilli olanları toplumdan ayıklayıp, kadınları koruyan bir sözleşmedir.

Ülkeyi yönetenler hiç utanmadan İstanbul Sözleşmesini yırtıp attılar. Bu ülkenin kadınları yerine birkaç Taliban kafalının aklına uymayı tercih ettiler. 21. yüzyılda Türkiye'yi yöneten şu zihniyete bakar mısınız? Ülkemizde bugün kadına şiddetin en büyük dayanağı İstanbul Sözleşmesi'ni kaldıran sizlersiniz. Kadına şiddet uygulayan ruh hastaları, kadın katilleri sizinle gurur duyuyor olabilir, tacizciler, ahlaksızlar sizinle gurur duyuyor olabilir. Şunu bilin ki bu ülkenin kadınları, gençleri sizinle gurur duymuyor. Bizler, bu ülkede azınlık değil çoğunluğuz. Ölçmez isterseniz sandık orada. Yetkiyi aldığımızda daha çayım masaya gelmeden İstanbul Sözleşmesi imzalanmış ve en keskin bir şekilde uygulanır olacak.

'HDP'yi PKK'nın yanında konumlandırıyorum'

Sayın Erdoğan sarayında 'uçan Türkiye' masallarıyla oyalanırken Türkiye'nin gerçekleri karşısında sesini çıkaran herkes ya yalancı, ya terörist ilan ediliyor. Biz artık bu dümenleri yemiyoruz. Dün 'milletin adamıyım' diyenlerin bugün millete nasıl sırt çevirdiklerini görüyoruz.

Geçen hafta Siirt ve Batman'daydım. Bizim ziyaretlerimizi artık havuz medyası da yakından takip ediyor. AK Parti ve küçük ortağı bizim ziyaretlerimizden rahatsız. Millet bizi çağırıyor onları da kaşıntı tutuyor. Bizim bu ziyaretlerimizi kendilerince baltalamak için her yolu deniyorlar. Gün geliyor para verip slogan attırıyorlar, gün oluyor bizimle konuşan vatandaşlarımıza bile tebelleş oluyorlar. Havuz medyası da bunları çekmek için ortamda hazır bulunuyor.

Bu sefer değişik bir şey oldu. Siirt'te her zaman ki AK Parti atroksiyonu dışında bu defa bir HDP çalışanı ziyaret ettiğimiz bir esnafa gelip 'Burası Kürdistan' dedi. Birden İçişleri Bakanı ve küçük ortak mensupları feveran etmeye başladı. Nasıl olur da 'Burası Kürdistan' dermiş. Neye şaşırıyorsunuz? Bu kişi bir HDP çalışanı. Biz aylardır ne diyoruz? 'HDP'yi PKK'yı yanında konumlandırıyoruz' diyoruz. HDP, PKK ile arasına mesafe koymalıdır diyoruz. Kürdistan söylemi terör örgütünün. Bu durumda bizim için şaşırtıcı bir yanı yok.

Cumhur İttifakı mensupları sırf bize saldıracaklar diye PKK'nın ajandasını Türkiye'nin gündemine taşıdılar. Siirt'teki Kürdün gündemi yoksulluk, işsizlikken bunlar onu konuşacaklarına Apo'nun gündemini konuşuyorlar. E mektup kardeşliği var ne yapalım, elbette öyle olacak.

Batman'daki vatandaşımız geçim derdindeyken bunlar hamaset peşinde koşuyorlar. Kaç gündür PKK'nın söylemini gündeme getiren iktidar mensupları.. İnanamıyorum böyle bir akılsızlığa. Sayın Bahçeli ile Öcalan arasındaki mektup arkadaşlığını zaten biliyorduk da, sayın Soylu'nun da bu sistemin paydaşı olduğunu bu olayla öğrenmiş olduk.

'Biz bambaşka bir siyasi partiyiz'

Biz bambaşka bir siyasi partiyiz. Genellikle koptuğunuz bir yapıdan, yeni bir oluşum kurarsanız o koptuğunuz yapıya 24 saat söversiniz, düşmanlık edersiniz. Biz öyle değiliz. Biz bugüne kadar ne sayın Bahçeli'ye ne MHP mensuplarına saygısız, zora düşürecek, hakaret edecek tek bir kelimenin sahibi olmadık. Korktuğumuzdan mı hayır sadece bir fikrin temsilcisi olduğu iddia edilen o yapının mensuplarına, fikre duyduğumuzdan saygıdan. Onlar bu saygıyı asla göstermediler. Neseb-i gayri sahih dedi. Analarınıza ne dedi biliyorsunuz. Evim basıldı, korkacağımı zannettiler olmadı. Geçmişte söylenenlerin hiçbirini bugüne kadar hatırlatmadık. Kabadayılık yapan tosunlara burdan sesleniyorum. 2011'i hatırlayın. 2011'de ne yaşandı bu ülkede? Bizzati sayın Bahçeli'ye neler dendi bu ülkeye? O kabadayılığı gösteremeyen, ağzı dili lal olmuşlar doğru ya elinizde bilgisayar vardı. Bugün elinize zülfikar verilmişse buyrun gelin kesin kafamı görelim.

'İçişleri Bakanı dedikodu yapmaz'

AK Parti'nin havuz medyası verdiğim cevabı yetersiz buldu. İçişleri Bakanı konuşana kadar MHP'den tık yoktu. Bakan konuştu, İçişleri Bakanları dedikodu yapmaz muhterem. Benim, bizim üzerimizden makamını muhafaza etmek için atraksiyon yapıyorsun ama seninle ilgilenmiyoruz. Bakan konuştu arkasından bu kişiler ağızlarından ateş attılar.

'Burası Kürdistan' tartışması

Bir de bu arkadaşlar verdiğim cevabı yeterince sert bulmamış. Onlar istedikleri dümeni çevirsinler biz milletimizle buluşmaktan vazgeçmeyeceğiz. Onlar istedikleri kadar milletimizi bölmeye çalışsınlar, biz birleştirmeyi sürdüreceğiz. Biz bu ülkede Kürt ile Türk'ün karşı karşıya getirilmesine paydaş olmayacağız. AK Parti, küçük ortak ve HDP duyulmasını istemiyor olabilir ama mesela lokanta işleten Siirtli esnaf kardeşim, yağın artan fiyatından bahsediyor.

Arkadaşların iştahla atladığı malum konunun yaşandığı o dükkanda bulunan taşeron işçisi kardeşim, 'Asgari ücretle çalışıyorum, ailemi geçindiremiyorum. Ben ne yapacağım bu parayı? Biz de insanca yaşamak istiyoruz. 22 yıldır çalışıyorum bir kere tatile çıkamıyorum' diyor. Havuz medyası bu kardeşimin derdini tabii ki yayınlamıyor.

Sayın Erdoğan ekip arkadaşların hamaset peşindeyken Batmanlı emekli bir kardeşim sana sesleniyor. '1750 lira maaş alıyorum, torunum oldu bir hediye alıp görmeye gidemedim bunu Cumhurbaşkanıma iletiyorum' diyor. Yukarıda Allah var.

Gönüllü korucu kardeşlerim maaşlarının, emekliliklerinin düzeltilmesini istiyor. Bu sesi duydun duydun, duymadın yolun sonu görünüyor benden söylemesi.

'Çiftçimizin halini bir türlü görmediler'

Dünyanın en güzel coğrafyasında, en bereketli topraklarında yaşıyoruz. Tarım ve hayvancılık bizim en büyük zenginliğimiz. İktidar, çiftçimize pandemi döneminde bile sahip çıkmadı. Tarım sektörünü de sahipsiz bıraktı. AK Parti'nin tarım politikası adeta bir tutarsızlık politikasına dönüştü. Dünyada lider olduğumuz fındıkta hükümetin açıkladığı 26.5 liralık fiyat üreticinin maliyetinin bile altında kaldı. Yabancı bir firma çıktı fiyatı 25 liraya çekti. İktidar oturup seyretti.

Buğday, arpa, mercimek ve nohut içinde aynı şeyler geçerli. Ellerini vicdanlarına koyup çiftçimizin halini bir türlü görmediler.

Kuraklık demişken bir başka önemli ürünümüze daha değinmemiz gerekiyor. Şeker pancarından bahsediyorum. Kuraklık ve sulamada meydana gelen bazı sıkıntılar nedeniyle maalesef pancarda verim düşüklüğü yaşanıyor. Çünkü şeker pancarı ciddi manada suya ihtiyaç duyuyor. İklim değişikliğine bağlı su kıtlığının giderilmesi için değişiklik yapılması gerekiyor.

Ülkemizin şeker politikası iç talebi karşılama ve dünya piyasalarında önemli bir üretici olma amacı taşımalıdır.

Değerli çiftçi kardeşlerim biliyorum borçlarınız nedeniyle traktörünüzden hatta tarlanızdan oluyorsunuz. Biliyorum dolar 10 liraya, mazot 8,5 liraya dayandı. Maalesef siz bunca çileyi çekerken iktidardakiler size masal anlatmaya devam ediyor. Ben biliyorum ki dolar ve euro bu kadar tırmanmadan önce de elinizdekiler düşük fiyatla alınıyordu. AK Parti'nin gözünce çiftçinin üreticinin değeri yok.

'Üreten bir Türkiye'yi birlikte inşa edeceğiz'

O kadar kolay ki soyut kavramlar üzerinden kavga etmek, ettirmek. Somut meseleler üzerinden acı çeken insanları duymak dünyanın en zor işi olmalı ki saraylarda sefa sürenler, yancılar, 5 maaşlı danışmanların millete üstten baktığı bu sistemi devam ettirmek için her birimizi ocu, bucu ilan etmekten başka çareleri yoktur. Tekrar söylüyorum yolun sonu görünüyor.

Çiftçi kardeşlerim siz yoksul ve muhtaç kaldıkça onlar sizi su istismal ederek oylarınızı almayı kendilerine hak görüyor. Onlar sefa sürerken size yokluğu reva görüyor. Sizin çocuklarını işsizken onların evlatları dünyanın en iyi devlet memurluklarını KPSS'yi atlayarak girdikleri bu harami düzeni oluşturmak ve devam ettirmek için ellerinden geleni yapacaklar, yapıyorlar. Merak etmeyin çok az kaldı. Sizler bizim için önemlisiniz, sizler veli nimetsiniz. Çünkü seçmen siyasetçinin veli nimetidir. Biz sizleri onlar gibi oy pusulası görmüyoruz. Yetkiyi aldığımızda tükettiğinden fazlasını üreten bir


Akşener'den Erdoğan'a ekonomi dersi

Hatırlarsınız, Sayın Erdoğan, geçen senenin sonunda, ekonomi reform paketini açıklarken, akıl ve sağduyu gibi, fiyat istikrarını da, bir kenara koyduklarını söylemişti. Peki o günden bu yana ne oldu? Merkez Bankası Başkanı, görevinden alındı, Hazine ve Maliye Bakanı’nı, uzun süredir gören yok, enflasyon da, aldı başını gidiyor…

Ama hakkını yemeyelim. Dünyada, bu akıl dolu stratejiyi uygulayarak, “fiyat istikrarını bir kenara koyuyoruz” diyen, başka ülkeler de var. Mesela, Venezuela. Mesela, Arjantin. Mesela, İran. Mesela, Sudan, Lübnan ve Surinam. Mesela, Zimbabve, Etiyopya ve Angola. Listenin güzelliğine bakar mısınız? Her ülke, ekonomide başlı başına bir başarı hikayesi. İşte size, büyük ekonomist Sayın Erdoğan’ın, ekonomi vizyonu. İşte size, Ak Parti’nin ülkemizi soktuğu, bir başka övünülesi liste... Kıskananlar çatlasın!

Sayın Erdoğan; Görüyorum ki; okulda bazı branş derslerini, belli ki kopyayla geçmişsin. O nedenle, sorumlu siyaset anlayışımız gereği, ekonomideki bazı temel olgularla ilgili, seni aydınlatma ihtiyacı duyuyorum. Senin sandığının aksine; Enflasyon, öyle bir kenara konulacak kadar, önemsiz bir problem değildir.

Nedenlerini söyleyeyim: Yüksek enflasyon, en başta kaynak dağılımını olumsuz etkileyerek, verimlilik kaybına yol açar. Fiyatların devamlı arttığı bir ekonomide, kaynaklarını, en doğru şekilde nerede kullanacağını kestiremezsin. Nitekim bugün, ülkemizin en önemli problemlerinden biri olan, düşük verimliliğin, en önemli sebeplerinden biri de, işte o nedenle, yüksek enflasyondur. Yüksek enflasyon, beraberinde belirsizlik getirir. İş dünyası, fiyatların devamlı arttığı bir ortamda, uzun dönemli yatırım kararlarını, erteler.

Ertelenen yatırımlar da, uzun dönemli büyümeyi, olumsuz etkiler. Hatta, birçok akademik çalışma, yüzde 10’un üzerinde bir enflasyonun, uzun dönemli büyümeyi, çok daha olumsuz etkilediğini gösteriyor. Türkiye gibi, tasarruf açığı olan ekonomilerde, her zaman bir dış kaynak ihtiyacı olur. Şimdi kendini, yabancı bir yatırımcı yerine koy. Enflasyonun belirsizlik getirdiği bir ekonomiye, paranı getirmek için, yüksek bir faiz mi, yoksa düşük bir faiz mi istersin? Tabii ki yüksek faiz istersin.

İşte tam da bu yüzden, Senin Nobellik teorinin aksine; Yüksek enflasyon, yüksek belirsizlik, Yüksek belirsizlik de, yüksek faiz oranı getirir. Yani enflasyon sebep, yüksek faiz de, sonuç olur. Ama belki de en önemlisi, enflasyon, gelir dağılımını olumsuz etkiler. Milleti fakirleştirir, daha mutsuz yapar. Bizzat Merkez Bankası tarafından yapılan çalışmalar, düşük gelirli ailelerin, yüksek gelirli ailelere oranla, enflasyona daha fazla maruz kaldıklarını gösteriyor. İl gezilerimizde, hayat pahalılığından en fazla şikayet eden kesimlerin, düşük gelirli vatandaşlarımız olmasının nedeni de, tam olarak bu. Yani enflasyon fakiri daha fakir, zengini de daha zengin yapıyor.

Aziz milletim; Maalesef Sayın Erdoğan’ın, bu anlattıklarımı kavrayabileceğiyle ilgili şüphelerim var. Başarısız olduğu konularda kendisi, genellikle, eleştirilere kulak vermek yerine, muhalefetin çözümü olmadığı algısı yaratmaya çalışır. Ama bu acınası gayret, elbette bizim üzerimizde tutmuyor. Her zaman olduğu gibi, bu konuda da çalışmalarımızı yaptık.

İşte size, İYİ Parti’nin enflasyonla mücadele için çözümleri: İktidara geldiğimizde, uygulayacağımız ekonomi programının başlangıcını, enflasyonla, yani hayat pahalılığıyla mücadele oluşturacak. Enflasyonu düşürmek için, atılması gereken adımlar geciktikçe, enflasyonu düşürmek, daha maliyetli oluyor.

İşte bu yüzden; daha sonrasında, yüksek işsizlik ve millî gelir kaybı gibi maliyetlerle karşılaşmamak için, ekonomi programımıza, enflasyonu düşürmekle başlayacağız. İlk sene sonunda, tek haneli enflasyona, orta ve uzun vadede de, yüzde 4-5 arası değişen bir enflasyona ulaşacağız. Hem de bunu, verileri çarpıtmayan bir TÜİK ile yapacağız. Dünyada, enflasyonu düşürmek isteyip de, başaramayan tek bir ülke yok. Yeter ki, enflasyonun vatandaşa, iş dünyasına, toplumsal uyuma, gelir dağılımına zararlarını anlatalım, ve geniş bir mutabakat zemini oluşturalım.

Bu mutabakata, ilk olarak, hayat pahalılığını en fazla hisseden, dar gelirli vatandaşlarımızı dahil edeceğiz. Bunun için de, dar gelirli vatandaşlarımızın aldığı sosyal yardımları arttırırken, kamu harcamalarındaki israfın önüne geçeceğiz. Kamudaki israfı engellediğimizde, yüksek vergi oranları da düşecek. Daha düşük vergi oranlarıyla, hem yüksek enflasyonun önüne geçeceğiz, hem de vatandaşlarımızın, alım gücünü arttıracağız.

Enflasyonla mücadele; kararlı bir duruş sergileyen, beklentileri yöneten, ve itibarı yüksek bir Merkez Bankası olmadan, başarıya ulaşamaz. Bunun için, Merkez Bankası’na itibarını derhal yeniden kazandıracağız. Liyakat kriterlerine göre seçilen, ve bir kişiye değil, milletine karşı sorumlu olduğunun, bilincinde olan, bir Merkez Bankası yönetimi behemehal atayacağız. Siyasiler olarak, bizler de, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına saygı gösterip, işine karışmayacağız.

Türkiye’de bütün çözümler, Merkez Bankası’ndan bekleniyor. Oysa, enflasyonla mücadele, yapısal ve çok yönlü çözümler gerektiriyor. Bu yüzden, enflasyonla mücadeleyi sadece, enflasyon-faiz ekseninde ele alıp, Merkez Bankası’nın üzerine yıkmayacağız. Enflasyonla mücadeleyi, geniş bir yapısal reform paketi içinde kurgulayacağız. Bu yapısal reform paketinin ana unsurlarından biri, ekonomimizi, dışarıdan gelen şoklara karşı, daha sağlam hale getirecek, bir üretim yapısını tesis etmek olacak. Mevcut durumda, Ak Parti’nin, sözde yerli ve millî masallarının aksine; maalesef üretim yapımız, ara malı ve yatırım malı ithalatını bile karşılayamayan, kötü bir ihracat performansı doğuruyor.

O nedenle, yetkiyi aldığımızda, İthalat bağımlığını azaltan, yurt içi katma değer payını arttıran, rekabeti, ucuz iş gücü üzerinden değil, yüksek kalite üzerinden kurgulayan, ülkemizin dinamiklerine uygun, bir sanayi ve dış ticaret politikası izleyeceğiz. Ve tabii ki tarım… Uygulanan rezalet tarım politikaları yüzünden, Türkiye, gıda enflasyonunda, OECD ülkeleri arasında en yüksek, gelişmekte olan ülkeler arasında ise, ikinci en yüksek enflasyona sahip ülke.

İşte bu yüzden, İYİ Parti iktidarında biz; Gıda fiyatlarını, kalıcı olarak aşağı çekecek bir tarım politikası uygulayacağız. Bu çerçevede, tarımsal üretimi artırıp, zayi oranlarını azaltacağız. Bitkisel ve hayvansal üretimde, girdi maliyetlerini aşağı çekeceğiz. Üretici örgütlerini, yaygınlaştıracak, ilk üretici ile tüketici arasındaki zincirin, tekelleşmesini engelleyeceğiz.

Depolama ve lojistik faaliyetlerini yaygınlaştırarak, fiyat dalgalanmalarının önüne geçeceğiz. Gıdadaki vergi yükünü azaltacağız. Tarımsal ürün piyasaları ile, finansal piyasalar arasındaki entegrasyonu arttırıp, bilgi asimetrisini azaltacak uygulamaları, hayata geçireceğiz. Ve elbette; Çiftçimizi, küstüğü toprağına kavuşturacak, yüzündeki gülümsemeyi geri getireceğiz.

'Cumhuriyet sayesinde...'

Geçen hafta Cumhuriyetimizin 98. yaşını kutladık. Bu kutlu yol aziz ecdadımızdan bize kalan mirastır. Bizim için Cumhuriyet kalkınmadır, toprağa nakış gibi işleyen büyük bir vizyonun yol haritasıdır. Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının beğenmedi o Cumhuriyet sayesinde çocukluğun tütün kıran köylü çocuğu Meral Akşener bugün bu kürsüde karşınıza İYİ Parti Genel Başkanı olarak çıkabilmiştir. O Cumhuriyet sayesinde, İslamköy’de çobanlık yapan Süleyman Demirel, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlığına, hatta Cumhurbaşkanlığına gelebilmiştir. O Cumhuriyet sayesinde, Sinop Kadı Vekili’nin oğlu, Necmettin Erbakan, bu ülkede Başbakanlığa kadar yükselebilmiştir.

O cumhuriyet sayesinde iş hayatına çevirmen olarak başlayan Bülent Ecevit, başbakan olabilmiştir. Hatta o Cumhuriyet sayesinde Ahmet Reis'in oğlu Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin en kıymetli makamlarına oturma imkanı bulabilmiştir.

Bugün Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi herkesin karşısında el pençe divan durması gereken o yüce iradenin önüne set çekmiştir. AK Parti ve küçük ortağı ne kadar uğraşırsa uğraşsın o nehir tersine akmaz. Günü geldiğinde millet iradesine kurulan bu sette elbet yıkılır.

29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanı ile 158 mebusun tamamının oyu ile Cumhurbaşkanı seçilen Gazi Mustafa Kemal Atatürk kürsüdeki konuşmasının sonunda, 'Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer' olacaktır der. Biz de bugün aynı şiarı tekrarlamak için buradayız. İYİ Parti iktidarında Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacak.