Milli Savunma Komisyonu Üyesi İyi Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Mart 2011'de Suriye'de protestolar başladığını, aynı yılın Ağustos ayında rejim ordusundan kaçan 7 subayın Türkiye'de, Türkiye'nin desteğiyle ÖSO'yu kurduğunu belirterek, "Bu sırada Türk Ordusu'nun yüzlerce subayı Silivri kumpasıyla esir alınmıştı. Dört ay sonra, Ocak 2012'de bunların arasına Türkiye'nin en rütbeli subayı ve Türk milleti için en saygıdeğer makamı olan Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ katıldı. Kozmik Oda kumpasının ortağı Sayın Bülent Arınç'ın bugüne kadar bu konuda tek kelimeyle ifadesi bile alınmadı. Ne hikmetse bizim FETÖ Komisyonunda yazıp çizdiğimiz bütün bu gerçekler bizde var ama Meclis'in şeylerinde bulunamıyor. İktidar partisinin en has adamları bile suçluların para karşılığı aklandığı bir FETÖ borsasının varlığından bahsediyor. Bunu Adalet ve Kalkınma Partili saygın milletvekilleri söylüyor. Yani Türkiye'nin hem içeride hem dışarıda bir kuşatma içinden geçtiğinden şüphe yok. Peki, kabahat kimin? Bu anlattıklarım milli güvenlik tehdidi değilse milli güvenlik tehdidi nedir? Sayın milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı 10 Ağustos 2014'te Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandığında Adalet ve Kalkınma Partisinin merkezinin balkonundan "Bu seçimi Ramallah, Gazze ve Kudüs kazanmıştır" diyordu. Ramallah, bugün barış operasyonumuzu kınayan ülkelerle birlikte ön safta. Müzakere masasında karşınıza oturttuğunuz Apo'nun başında bulunduğu PKK "Rojava kazanacak" diye mesajlar yayınlıyor' dedi.

Olumlu oy vereceğiz

Milli Savunma Komisyonu Üyesi İyi Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'a 'Sayın Komutanım' diye hitap ederek, 'Bu Milli Savunma bütçesinin özelliği nedeniyle ve şu anda Türkiye'nin içinden geçtiği bu zorlu süreçte bu Millî Savunma bütçesine olumlu oy vereceğimizi şimdiden ifade etmek istiyorum' dedi.

TSK ve siyasileri ayırıyoruz

Eleştirilerin daha ziyade siyasilere, işin siyasi boyutuna ait olduğunu belirten Çıray, 'Yani biz, teknik olarak kendi görevini yapan, başarılı olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve Milli Savunma Bakanı ile Türkiye'yi bu noktaya getiren siyasiler arasındaki farkı ayrı ayrı ortaya koymak istiyoruz. Şimdi bir kısa hafıza tazelemesi yapmak zorundayız. Türkiye'nin Suriye'deki iç savaşa dahil olması bir siyasi karardı. Bu kararı aldıklarını söylediklerinde biz siyasi iktidarı uyardık, dedik ki: Suriye'nin rejimini tanzim etmek, Suriye'de nasıl bir hayat tarzı olacağını tanzim etmek Türkiye'nin milli meselesi değil. Türkiye'nin milli meselesi olmayan bir konuda vereceğimiz her şehidin adeta bir cinayete kurban gideceğini 2011 -2012 yıllarında söyledik. Parlamento tutanaklarında da mevcut bunlar. Değerli arkadaşlar, içinden geçtiğimiz süreç bütün dünyanın buraya çöktüğü, kanlı cürümlerle dolu bir oyundan ibaret. Halbuki bizim stratejimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin stratejisi ağırlık merkezi Orta Doğu olan değil, Avrasya olan bir stratejiydi. Bölge ülkeleriyle ilişkiler büyük güçlerin bölgesel menfaatlerinden bağımsız olarak kurgulanıyor, statükonun korunması ilke ediniliyor ve çatışma hâllerinde tarafsızlık, nötralite benimseniyordu' diye konuştu.

Rövanş alma hesabı

Çıray, iktidarın cumhuriyetle rövanş mücadelesine girip ne yazık ki bu stratejiyi terk ettiğini belirterek, 'Arap Baharı rüzgarıyla yükselen İhvancı anlayışın bölgede egemen olacağı varsayımıyla Türkiye'nin milli menfaatlerini kumar masasına sürdü. Kumarın altın kuralını hepiniz bilirsiniz, kumarbazın kazananı yok. Erdoğan, Suriye'de Esad'ın Batı'nın desteğiyle çabucak devrileceğini düşündü. Esad ailesi ve rejimin diğer seçkinleri Şii oldukları hâlde Suriye'nin nüfusunun büyük çoğunluğu Sünni'ydi ve Esad karşıtı protestolar Sünnilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerden başladı" dedi.

Mezhepçilik ve ideolojik körlük

AKP iktidarının ne yazık ki mezhepçi dış siyaset anlayışı yüzünden Suriye'de Sünni bir iktidar oluşacağına inandığın ve bunun hamiliğine talip olduğunu hatırlatan Çıray, 'Bu hata yalnız Suriye'yle sınırlı kalmadı. Mısır'da Müslüman Kardeşler açıkça ve cömertçe desteklendi. Libya'da Türkiye'yle uzun yıllar dostane ilişkiler yürüten Kaddafi'nin devrilmesine ortak olundu. Bunlar ideolojik körlükle alınmış kararlardı ve sonuçları düşünülmedi. İran'ın, mezheptaşı ve bölgedeki en yakın müttefiki Esad rejimini sonuna kadar koruyacağı; Rusya'nın Akdeniz'deki en önemli üssü Tartus'a ev sahipliği yapan Suriye'yi Amerikan destekli bir yönetimin eline tamamen bırakılmayacağına seyirci kalmayacağı düşünülemedi. Bölgede oluşacak herhangi bir yönetim boşluğunun da Irak'ta zar zor bastırılan El Kaide tehdidini yeniden hortlatacağını ve tıpkı Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra olduğu gibi, PKK'nın bölgede kök salmasına imkan vereceğini öngörmek için stratejik dehaya ihtiyaç yoktu, sadece tarih bilmek yeterliydi.