MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli yaptığı yazılı açıklamada, Son günlerde İsrail ile olan ilişkilerin bu minvalde vücut bulmuş ve somutlaştığını öne sürerek, "İsrail'in uluslararası sularda Türk bayraklı yardım gemilerine insaf, hukuk ve insanlık değerlerini hiçe sayarak yaptığı kanlı operasyon ve Mavi Marmara gemisinde bulunan 9 vatandaşımızı katletmesi bu ülkenin terörist yöntemlerden nasıl beslendiğini de açıkça kanıtlamıştır. Mazlum Filistinli kardeşlerimize dünyanın gözü önünde yapılan eziyetler, baskılar ve kıyımlar insanlık vicdanında kanayan bir yara haline dönüşmüştür. Bu kapsamda, Gazze'ye insani yardım malzemesi taşıyan gemilere İsrail'in düzenlediği haksız ve ahlaksız saldırı Birleşmiş Milletler tarafından soruşturulmuş ve beklenen rapor ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte söz konusu Rapor'un resmi olarak yayımlanmadan, ABD'deki bazı gazetelere el altından sızdırılması Birleşmiş Milletler'in güvenirliğine ve ciddiyetine büyük bir darbe vurmuştur. Rapor'un İsrail'i aklayan ve hunhar saldırısına gerekçe oluşturmaya çalışan bir içeriği olduğu açık ve meydandadır" dedi.

Filistin halkının haklı ve meşru davasının, sözde insan hakları ve özgürlük savunucuları tarafından dikkate alınmamasının en başta insanlık adına rezalet ve utanç verici bir durum olduğunu belirten Bahçeli şunları kaydetti:
"Milliyetçi Hareket Partisi Birleşmiş Milletler'i tarafgir tutumundan ve İsrail'i de zulmünden dolayı şiddetle kınamaktadır. Ayrıca söz konusu Rapor'da İsrail'in sivil yardım gemilerine yaptığı saldırı sebebiyle; özür dilemesi, tazminat ödemesi ve Gazze'ye uyguladığı ablukayı kaldırması konusunda herhangi bir umut verici ifadeye rastlanılmamıştır. Partimizin de ısrarla dile getirdiği bu talepler karşılık bulmamış ve Türkiye'nin beklentileri boşa çıkmıştır. Esasen bu son gelişmeler hükümetin izlediği dış politikada ne kadar zayıf, aciz ve çaresiz olduğunu bir kez daha teyit etmiştir. Uluslararası alanda sözü dinlenmeyen, teklifleri kabul görmeyen AKP zihniyetinin; iç politikada mevzi kaybetmemek ve Füze Kalkan Projesinin kurulma tartışmalarını önlemek adına sahte bir İsrail düşmanlığına tevessül ettiği izlenimi gittikçe güçlenmektedir. Bu itibarla hükümet, Birleşmiş Milletler Raporu'nu hükümsüz ilan etmiş ve İsrail'e karşı beş maddelik bir yaptırım paketi uygulamaya koyarak geri dönülmez bir yola girmiştir.

Türk-İsrail ilişkilerinin ikinci katip düzeyine indirilmesi ve askeri anlaşmaların askıya alınması gibi geç kalmış hususlar, AKP'nin zorunlu olarak başvurduğu tedbirler olarak ortaya çıkmıştır. Ne var ki, Milliyetçi Hareket Partisi 31 Mayıs 2010 tarihinde yazılı basın açıklaması marifetiyle AK Parti hükümetinden İsrail'deki büyükelçimizi derhal ve süresiz geri çekmesini, bu ülkeyle olan askeri alandaki ve savunma sanayindeki işbirliğini kesmesini istemiştir. İktidarın yaklaşık 1,5 yıllık bir gecikmeyle, partimizin görüşlerine benzer bir tavır alması yerindedir. Bundan sonra İsrail'le olan ilişkilerde taviz verilmemesi ve sonuç almak için dik duruş gösterilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan AKP hükümetinin, ülkemizi sonu meçhul maceralara sürükleyecek acemilikten ve acelecilikten kesinlikle uzak durması hayati bir öneme sahiptir. Nitekim Doğu Akdeniz'de 'seyrüsefer serbestisi' için her türlü önlem alınacağına dönük irade beyanın tehlikeli gelişmelere kapı aralayacağı da unutulmamalıdır. AKP hükümetinin, aniden İsrail karşıtı sert bir tutum takınmasıyla, bu ülkeyi İran'a karşı korumak üzere planlanan Füze Savunma Sistemi'nin, ülkemize yerleştirilme zamanlaması arasındaki paralellik dikkat çekicidir. Eğer AKP, Füze Savunma Sistemi'nin kurulmasıyla ilgili sürecin gölgelenmesini sağlamak ve bu kapsamda gündem değiştirmek adına İsrail kartını ileri sürüyorsa, bu yaptığı tezgah kısa sürede deşifre olacak ve bunun bedelini de mutlaka ödeyecektir. Başbakan Erdoğan'ın bundan sonra, Filistinli kardeşlerimizin yüreğini serinletmek ve inandırıcılığını göstermek için sahibi olduğu 'Yahudi Cesaret Ödülü'nü bir an önce iade etmesi kendisi ve zihniyeti açısından da tutarlılık gereği olacaktır."