Ali Budak- Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekilleri Murat Bakan ve Selin Sayek Böke, ‘ESİAD Ekonomi ve Kurmayları Toplantı Serisi’ kapsamında düzenlenen etkinlikte 24 Haziran erken genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri özelinde açıklamalarda bulundu. Ege Sanayicileri ve İşadamları Derneği (ESİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Fadıl Sivri, CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel, İzmir iş dünyası temsilcilerinin katıldığı programın basına açık bölümünde CHP’nin seçim sonrası ekonomi politikaları da masaya yatırıldı.

Siyasetin ekonomi üzerindeki ağırlığı azaltılsın

Buluşmada ilk konuşmayı ev sahibi sıfatıyla ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Sivri yaptı. Sivri, ‘Ülkemiz gibi tüketime dayalı büyüyen, ithalata bağlı ihracat gerçekleştiren, tasarruf oranı düşük ekonomilerin kapsayıcı büyümeyi ve istikrarı sağlamanın yolu öncelikli olarak, cari açığı azaltarak kilit sektörlere doğrudan yerli ve yabancı yatırımları çekebilmekten geçmekte. Bunun için ilgili bütün bürokratik engellerin azaltılması ve yatırım ikliminin temini en önemli gerekliliktir. Yüksek ve kalıcı hale geldiği görüntüsü veren enflasyon, hem iş dünyanın önünü görme kabiliyetini azaltmakta hem de para ve maliye politikalarının etkinliğine gölge düşürmekte. Seçim sonrası birincil temennimiz, ekonomimize yönelik güvenin ve istikrarın tekrar tesis edileceği adımların ivedilikle atılması; ekonomik, politik ve hukuki öngörülebilirliğin sağlanmasıdır. Beklentimiz siyasetin ekonomi üzerindeki ağırlığını azaltarak, uluslararası ilişkilerde sağlıklı bir ortam yaratılması. Türkiye’nin üretim ve teknoloji odaklı, daha akıllı sürdürülebilir bir büyüme sağlaması için gerekli zeminin yaratılması lazım’ açıklamasında bulundu.

‘Dış politika krizi yaşıyoruz’

Programda konuşan CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan, “Nazım Hikmet’in bir şiiri var; mahpusluk zor zanaattır der, Türkiye’de sanayici olmak zor zanaattır. Şu an Türkiye’de bir dış politika krizi yaşanıyor. Türkiye’nin dış politikadaki geleneksel tutumu, AK Parti’nin tutumundan bahsetmiyorum, cumhuriyetin geleneksel tutumu geçmişteki sağ ve sol partiler aynı banttan yürümüştür. Tarihsel gerçeklik üzerinde yürümüştür. Osmanlı’nın son halinden bahsediyorum. Mustafa Kemal zamanında dış politika denge üzerine kurulmuştu. AKP iktidarı döneminde dış politika gerçeklik üzerinden kurulmamıştır.  Müslüman kardeşler çizgisinde bir dış politika izlemişlerdir. Yeni Osmanlıcılık hayalleri kurmuşlardır. Yayılmacı, bölgede Sünni İslam’ın liderliğine soyunan, biraz Arabik bir Türkiye bugün içinde bulunduğumuz çıkmaza dönüşmüştür. Erdoğan ‘Emevi camisinde namaz kılacağım’ dedi Türkiye bugün 4 milyon Suriyeli göç almıştır. Elbette CHP olarak zorluk yaşayan insanlara sahip çıkalım. Ama 10 bin göçmen için AB’de kıyametlerin koptuğunu gördüm. 4 milyon Suriyeli Türkiye’de ve bu çocukların çoğu eğitim görmüyor. Bugün Suriye’deki kanın ve zulmün sebebi biraz da Türkiye’nin dış politikasıdır’ dedi.

‘Cehaletin meşrulaştığı bir dönem yaşıyoruz’

‘Hukukun üstünlüğü mülkiyetin güvencesidir’ diyen Bakan, ‘Finans politikalarının doğru çalışması yargının adaletli çalışmasıyla sağlanır. Son dönemde çok sayıda milyarder Türkiye’yi terk etti. Türkiye’de hukukun üstünlüğü sona ermiştir. Bir anayasa oylaması yaptık. Bizim değerlendirmemize göre o oylamadan hayır çıktı. Bizim kazandığımız bir seçimdi ama sonuç itibariyle sistemi değiştirdi. Türkiye’nin sistemi artık parlamenter sistem değil cumhurbaşkanlığı sistemi. Deve mi kuş mu belli değil. Uzmanlara göre dünyada böyle bir sistem yok.   Şu an başkanlık sistemi Türkiye’yi kutuplaştıran bir sistem. Cehaletin meşrulaştığı bir dönem yaşıyoruz. Türkiye’nin partili değil göğsüne Türk Bayrağı rozeti takan bir cumhurbaşkanına ihtiyacı var. Şu an Türkiye’yi tek akıl yönetiyor. Yukarıda birisi var herkes onunla aklıyla hareket ediyor. Bizim ortak akla ihtiyacımız var’ diye konuştu.

Türkiye çok keskin bir yol ayrımında!

Ekonomik veriler üzerinden açıklamalarda bulunan Böke, iktidara şu eleştirileri getirdi: Bugün Merkez Bankası faiz kararını bekledik. Tüm ülkenin gözünün döviz kurundan ayrılamadığı dönemdeysek eğer Türkiye çok net bir yol ayrımındadır. Bir tercihle karşı karşıyayız. Herhangi bir tercih yapacağımız zaman onu doğurmuş olan koşulları tüm şeffaflığıyla ortaya koymamız önemli. 25 Haziran sabahı aydınlık Türkiye’ye uyanacağımızdan şüphe duymuyorum. Ağır bir tablo konuşuyor olsam da hepimiz dönüşümü, değişimi isteyen bir toplum ve dolayısıyla buna uyum sağlaması gereken bir siyasetle karşı karşıyayız. Önemli olan bunu hep birlikte yapmaktır.  Biz birlikte yaşayacak mıyız? Yoksa sürekli birbirimizi ötekileştirerek bu karanlığın içine gömülecek miyiz? Bu topraklar binlerce yıl farklılıklarıyla bir ortak geçmiş ve tarih yazmıştır. Bize bugün sorulan sorunun yanıtı çok açık. Bugün sanayi 4.0 devrimi ülkemizin kapısında dururken biz o kapıyı açıp öncülük etmek yerine bir uçurumdan yuvarlanıp yuvarlanmamaya siyasi baskıyla geldik. Birlikte yaşayacak mıyız sorusu birlikte üretecek miyiz sorusunun temelidir. Biz eşitlikten ayrılmış, adaletsizlik duygusunun hakim olduğu düzen altında ezilecek miyiz, yoksa hakça bölüştüğümüz aydınlık bir Türkiye’ye adım mı atacağız? Kendi refahını yaratan düzenin temeli kuralcılıktan geçiyor. Tek kişinin iki dudağı arasına sıkışmış Türkiye’de mi yaşayacağız yoksa hepimizin hakkını alabildiği bir ülkede mi yaşayacağız? Hakikaten önemli bir soruya yanıt vereceğiz. Sanayi devrimine öncülük edip aydınlık bir yarın mı, yoksa sürekli tüketen karanlığa mı gömüleceğiz? Tercih bu kadar önemli bu kadar ağırsa bizi buraya taşıyan koşulları da tespit etmemiz gerekir. Ne oldu da Türkiye bu kadar keskin bir yol ayrımına geldi? Bu durum tespitini yaparken eleştiriden ziyade değişmesi gerekenleri söylemek gerekiyor.

Türkiye’nin çözemeyeceği hiçbir sorunu yok!

‘Türkiye’nin çözemeyeceği hiçbir sorunu yok’ diyerek konuşmasını sürdüren Böke, ‘Türkiye’nin bu sorunları çözebilir, bu düzenin bu sorunları çözmesi mümkün değil. Türkiye’nin kaynakları tüm bu sorunların üstesinden gelecek kadar güçlüdür. Fakat durum berbat. Hakikaten zor bir dönemden geçiyoruz.  Kurdaki faizdeki ve enflasyondaki gelişmeler ekonominin reel tarafında yaşananların sonucudur. Bizi esas ilgilendiren bu sonuca giden yapının kendisidir. Bugün Türkiye üretim konuşmaktan uzaklaştırılıyor. Bizlere düşen de Türkiye’yi bu kur, faiz, enflasyon sarmalından çıkaracak şeyleri bulmamız gerekiyor’ diye konuştu.

‘Türkiye borçludur’

Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in, ‘Enflasyon ve cari açık yılın ikinci yarısında düşüş trendine girecek, yapısal reformlarla ekonomimizin şoklara karşı direncini artırıyoruz’ açıklaması üzerine Böke şöyle konuştu: Türkiye’de ekonomik sorun olmadığını borç sıkıntısı olmadığını, Türkiye’nin parasını doğru kullandığını pervasızca söylüyor. Türkiye borçludur. Bugün Türkiye’nin dışarıya borcu 453 milyar dolar. Yani milli gelirin yarısından fazlası. İktidar gözünü açıp gerçeklere bakabilse borcun tarihi zirvelerde olduğunu görür. Şimşek ve iktidara hatırlatalım. Bugün Türkiye sizler sayesinde borçlu. Eğer yeterli düzeyde gelir yaratacak üretiminiz olmazsa bunun karşısında sürekli tüketimi tercih ederseniz borçlanırsınız. Gelir yaratacak alanlara aktarmazsanız bu borç sarmalı büyür. Türkiye son 16 yılını rantçı sermayeye kamu kaynağı aktararak ve bunları betona gömerek geçirmiştir. Kaybettiğimiz şey çocuklarımız, gençlerimiz, sanayicilerimiz, toprağımız, tarımımız oldu. Sadece son 7 yıl içinde Türkiye’nin inşaata harcadığı para 551 milyar dolar. Oysaki bu parayla nice fabrika kurulur nice ürün üretilirdi. Bambaşka bir düzen kurulabilirdi. Değişmesi gerekenin ne olduğu çok açık. Rahatsızlık havaalanlarından, köprülerden değil rahatsızlığın verimli kullanılamayan kaynaklara olduğu açıktır.

‘Değişmesi gereken Londra’da söz verenlerdir!’

‘Bir ülkenin üretici güçleri eğer gözünü Londra’da verilmiş sözlerin üzerine çeviriyorsa değişmesi gereken Londra’da söz verenlerdir’ diyen Böke, ‘Türkiye’nin 24 Haziran’da vereceği karar sadece cumhurbaşkanı seçmek ve sadece parlamentoda kimin görev yapacağına karar vermek değil. Türkiye 24 Haziran’da nasıl bir yaşam süreceğine dair bir karar verecek. Londra’da birkaç yatırımcıya söz veren değil 81 milyona eşit hizmet veren bir anlayış gereklidir. Yeni bir siyasete ihtiyaç olduğu açık. Çaresi var mı? Var. Tek yapmamız gereken yeni iradeyi iktidara taşımak. Türkiye müthiş verimli topraklar üzerinde. Türkiye stratejik coğrafyasında yurtta barış cihanda barış şiarıyla dünyaya barışı taşımış bir ülke. OHAL’i iktidara geldiğimizin ilk haftasında kaldırmanın sözünü veriyoruz. Nasıl kolay geldiyse kaldırmak da kolay olacak. Demokrasi mi yoksa bugün içine sıkıştığımız keyfi tek adam rejimi mi? Adilce bölüştürecek üretim reformunu da ilk günden başlatacağız. Türkiye’nin yeterli kaynağı var. Tek ihtiyacı olan şey bu kaynakları kendi iktidarı için değil Türkiye iktidarı için kullanacak iktidarı getirmek’ ifadelerini kullandı.