CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında, parti genel merkezinde toplandı.

Toplantı bittikten sonra açıklamada bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Bülent Tezcan, bugün büyük gazeteci Uğur Mumcu'nun ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ın katledilişinin yıl dönümü olduğunu hatırlatarak, acılarının büyük olduğunu söyledi.

Türkiye'nin terörle mücadele etmiş, terörün acısını çekmiş bir ülke olduğunu belirten Tezcan, terörün olmadığı bir geleceğin kurulması gerektiğinin altını çizdi.

Zeytin Dalı Harekatı'nın da bu çerçevede ele alınması gerektiğine işaret eden Tezcan, "Terör artık uluslararası boyutuyla bütün insanlığı tehdit eden, önemli bir problem haline gelmiş durumda. Türkiye'nin bölgeden kaynaklı terör nedeniyle ciddi, esaslı bir sınır güvenliği sorunu var. Bölgedeki terör, sadece Ortadoğu'nun meselesi olmanın ötesinde, bizim iç sorunumuz haline gelmiş ve bu çerçevede bir ciddi sınır güvenliği sorunu halini almıştır." diye konuştu.

Tezcan, Zeytin Dalı Harekatı kapsamında verilen şehitlere Allah'tan rahmet, millete başsağlığı dileyerek, "Bir an önce bu harekatın, askerimizin burnu kanamadan, mümkün olduğunca kayıp vermeden, en az kayıpla hedefe ulaşmasını bekliyoruz." ifadesini kullandı.

Bölgede esaslı bir emperyalist projenin hayata geçirilmeye çalışıldığına dikkati çeken Tezcan, şöyle devam etti:

"Bölgede oluşturulmak istenen koridor, halkların kardeşliğini baltalayan bir emperyalist koridordur. Halkların barışı ve bir arada yaşamasına hizmet eden bir proje değil, tam tersine onların arasında bariyer oluşturacak bir projedir. Bölge içerisinde Suriye'yi, Irak'ı, Ortadoğu'yu etnik ve inanç ayrışmaları üzerinden atomize edip, yeniden tarif etmeye çalışan bir emperyalist proje vardır. Bu projeye başından itibaren CHP olarak karşı çıktık. Bu proje, zaman zaman çeşitli isimlerde ifade edilmiştir. Zaman gelmiştir 'Büyük Ortadoğu Projesi' denmiştir, bölgede buna eş başkanlar bulunmuştur, zaman zaman 'Genişletilmiş Ortadoğu Projesi' denmiştir, zaman zaman Suriye, Irak diye ya da başka şekillerde ortaya çıkmıştır ama hedef aynıdır. Hedef, Ortadoğu'yu etnik ya da mezhepsel ayrışmalarla çatışma haline sokup, güvensiz bir bölge yaratmak ve o güvensiz bölgeyi kontrol etme planıdır."


"Suriye'nin toprak bütünlüğü önemli"

Bu çerçevede bu projenin, Türkiye'nin güvenliğini de tehdit ettiğini belirten Tezcan, "Zeytin Dalı Harekatı'nda hedef, Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğünü sağlayacak bir siyasi sonucun, çözümün bu harekatın sonunda ağırlıklı olarak gündeme oturması olmalıdır. Bu çerçevede bir siyasi çözüme odaklanmak zorunludur. Bölgede, Suriye'nin egemenliğinin tahrip edilmiş olmasının sancılarını yaşıyoruz." dedi.

İktidarın bugüne kadarki Suriye ve Ortadoğu politikasının gelinen tabloda çöktüğünü savunan Tezcan, Suriye'nin parçalanması ve egemenliğinin yok edilmesine dönük atılmış adımların, bugün bölgede ortaya çıkan terör gruplarının etkin bir aktör olmasına neden olduğunu bildirdi.

Bülent Tezcan, bu kapsamda Türkiye'nin, milli güvenliğini sağlamaya dönük bir adım attığına dikkati çekerek, "Bu süreçten sonra, artık Emevi Cami'nde namaz kılma sevdası ve hesabından vazgeçerek, bölgede terör grupları ya da küçük gruplar üzerinde bir bölge tarifi değil, egemen devletler üzerinden bir bölge tarifi ve okuması yapmanın zorunlu olduğu ortaya çıkmıştır." diye konuştu.

Suriye'nin egemenliğinin, toprak bütünlüğünün önemli olduğunu vurgulayan Tezcan, bölgede kalıcı barışın, siyasi adımlarla sağlanabileceğine işaret etti.


"Irkçı söyleme fırsat verilmemeli"

Etnik ve mezhepsel çatışmalara karşı kullanılan dile dikkat edilmesini isteyen Tezcan, Afrin harekatının terörle mücadele ekseninde yapıldığını, herhangi bir şekilde ırkçı bir söyleme fırsat verilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Tezcan, ırkçı bir söyleme savrulmanın, yeni toplumsal çatışmalara ve huzursuzluklara yol açabileceğini belirtti.

"Paralel devlet" uygulamasının bir benzerinin, bugün "paralel hükümet" olarak devam ettiğini ileri süren Tezcan, şu görüşlere yer verdi:

"Zeytin Dalı Harekatını gerçekleştiriyoruz, sanki ikili bir hükümet var. Bir tarafta saray hükümeti, bir tarafta seçilmiş Sayın Binali Yıldırım hükümeti. Açıklamalara bakıyorsunuz, Dışişleri Bakanı'nın açıklamalarından daha çok saray sözcüsünün açıklamalarıyla süreç takip ediliyor ve yönetiliyor. Böyle bir uygulama olmaz. Harekatın en yoğun ve ateşli olduğu günlerde yandaş medyaya bakıyorsunuz, Dışişleri Bakanı'nın açıklamaları küçük, içeride saklanmış ama Enerji Bakanı'nın açıklamaları birinci sayfalardan haber yapılmış. Yani saraya damat olmak, Dışişleri Bakanı olmaktan daha ayrıcalıklı hale gelmiş. Afrin harekatı gibi önemli bir harekatın haber kaynağına, merkezine bunlar oturtuluyor. Bakıyorsunuz, fotoğraf servis edilmiş, insansız hava araçlarının kontrol merkezinde, AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan. İnsansız hava araçlarının harekat merkezine girmiş, harekat yönetir pozlarla fotoğraf servis ediliyor ve hükümetten hiçbir açıklama yok."

"Bilal Erdoğan'ın orada işi ne? Hangi görevle oraya girmiştir? Bu fotoğrafın anlamı, mesajı nedir? Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne yakışan bir fotoğraf mı?" sorularını yönelten Tezcan, "Kimin oğlu olursanız olun, isterseniz padişah şehzadesi olun. Kalkıp da böyle önemli bir günde, böylesi mesaj veren fotoğrafları paylaşma hakkını nereden ve kimden alıyorsunuz? Bu, millete saygısızlıktır. Bu konuda ciddi ve esaslı bir açıklama bekliyoruz. Bir, özür bekliyoruz." dedi.


"Proje davalarla karşı karşıyayız"

Tezcan, Türkiye'de FETÖ ile başlayan "proje mahkemeler ve davaların" devam ettiğine işaret ederek, "Paralel yapıyla icat ettiler Ergenekon, Balyoz gibi proje davaları. Şimdi cambazın biri ipten düştü, yeniden aynı şekilde, yeni proje davalarla karşı karşıyayız." ifadesini kullandı.

CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu, Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri davalarının da böyle proje davalar olduğunu savunan Tezcan, eski FETÖ sevdalılarının bugün "tanık" olarak verdiği ifadelerin, ibret verici olduğunu belirtti.

Proje davaların, proje mahkemelerinin olduğunu iddia eden Tezcan, "Tarihimizde ibret verici bir utanç tablosuyla karşı karşıya kaldık. Anayasa Mahkemesi tahliye kararı verdi gazetecilerle ilgili, yerel mahkeme bu karara hala uymuyor." dedi.

Tezcan, 16 Nisan referandumunda, anayasadaki "Yargı bağımsızdır" ifadesinin yanına bir kelime daha eklenerek, "Yargı bağımsız ve tarafsızdır" şeklinde değiştirildiğini anımsatarak, "Allah'tan bir kelime daha eklediler, iki kelimeye çıkardılar, üç kelimeye çıkarmadılar. Bir kelime daha ilave etselermiş... Yargıyı ikinci kelimeyle bu hale getirdiler, üçüncü kelimeyle yargı diye bir şey kalmayacaktı demek ki." değerlendirmesinde bulundu.


"Hala mücadeleyi nasıl bitiremediniz"

Türkiye'de OHAL darbesinin kendi hukukunu yarattığını savunan Tezcan, OHAL'in bir kere daha uzatılmasını eleştirdi. Tezcan, "Ben merak ediyorum, 18 ay geçti. 'FETÖ ile mücadele için OHAL'i ilan ettik' dediler. 18 ayda bu örgütle hala mücadeleyi nasıl bitiremediniz?" diye konuştu.

FETÖ ile mücadele için OHAL'e gerek olmadığını ileri süren Tezcan, OHAL'in olmadığı, hukukun üstünlüğünün sağlandığı, demokratik hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı bir Türkiye'yi kuracaklarını ifade etti.

Bülent Tezcan, açıklamasının ardından, basın mensuplarının "Zeytin Dalı Harekatı'na yönelik TBMM'nin bilgilendirilmiyor oluşunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusunu, şöyle yanıtladı:

"Bu kabul edilebilir bir şey değil. Zeytin Dalı Harekatı bir parti operasyonu, bir siyasi parti harekatı, bir iç siyaset malzemesi değildir. Bunu tek bir partinin merkezindeymiş gibi gösterip, parti kongrelerinde açıklamak ve parti kongreleri üzerinden ülkeyi bilgilendirmek kabul edilebilir bir şey değildir. Yapılması gereken şey, milletin temsilcisi olan TBMM'yi derhal toplantıya çağırıp, orada bilgi vermekti. '30 Ocak'ta bilgi vereceklerini' söylüyorlar. Niye 30 Ocak'ı bekliyorlar? Bu kadar önemsiz bir mesele mi? Hem soruna 'milli sorun' diyeceksiniz hem de milletin Meclisini bilgilendirmek için harekatın üzerinden neredeyse 10 gün geçtikten sonra Meclise konuyla ilgili bilgi vereceksiniz. Başından itibaren düzenli olarak TBMM'nin ve muhalefetin bilgilendirilmesi gerekirdi. Sayın Başbakan, Genel Başkanımıza ve diğer muhalefet partisi liderine bu konuda bilgilendirme yapmıştır ama Parlamentonun hızla bilgilendirilmesi gerekirdi. 30 Ocak'ı beklemenin bir anlamı yoktur."