Gençlerin alkol alarak kafayı bulduğunu ve arkadaşlarına döner bıçağı ile saldırdığını hatırlatan Erdoğan, “Öğrencilere alkol verilir mi? Oraya ders yapmaya mı geldi, öğrenciliğinin gereğini yerine getirmeye mi geldi? Yoksa kafayı bulmaya mı geldi? Böyle saçmalık olur mu? Kafayı bulan ondan sonra döner bıçağını alır, arkadaşlarının üzerine gider. Kampüs alanlarında alkollü içki satışını yasakladık, engelledik. Alkollü içkilerin 18 yaş altına satışını yasakladık. Alkollü içki reklamları ile ilgili kapsamlı düzenlemeler yaptık. Şimdi gazetelerde alkollü içki reklamının yasaklanması üzerinde arkadaşlarımız çalışıyor.” dedi.

Türkiye Yeşilay Cemiyeti tarafından Haliç Kongre Merkezi’nde Global Alkol Politikaları Sempozyumu düzenlendi. 26-27 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilecek sempozyumun açılış programına Başbakan Erdoğan’ın yanı sıra, eşi Emine Erdoğan, Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Margaret Chan, Türkiye Yeşilay Cemiyeti Başkanı İhsan Karaman ve diğer yetkililer katıldı.

Erdoğan burada yaptığı konuşmada alkol kullanımı konusunda değerlendirmelerde bulundu. Alkolün zararları hakkında bilgi veren Erdoğan, "Küresel Alkol Politikaları Sempozyumu, Türkiye’de alkol üzerine değerlendirmelerin yapılacağı ilk uluslararası çalışma olma özelliğini taşıyor. Aynı zamanda en büyük, en kapsamlı, en yoğun katılımlı program olma niteliğine sahip. Bugün burada, medeniyetlerin buluştuğu, kıtaların buluştuğu İstanbul’da 53 ülkeden bin 200’ü aşkın temsilciyi, uzmanı ağırlıyoruz. Bu vesileyle Türkiye Yeşilay Cemiyeti’miz ve Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere bu anlamlı organizasyonun gerçekleştirilmesinde emeği geçen Sağlık Bakanlığımıza, Milli Eğitim Bakanlığımıza, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımıza, Maliye Bakanlığımıza, Gençlik ve Spor Bakanlığımıza, tüm kuruluşlarımıza, tüm dostlarımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Yine, Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü’ne yoğun çalışma programına rağmen aramızda bulunduğu için özellikle teşekkür etmek istiyorum." şeklinde konuştu.

"Bu sempozyum, hükümet olarak halk sağlığına verdiğimiz önemin ve sağlık alanında insan merkezli yaklaşımımızın da bir tezahürüdür." diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "İnanıyorum ki, burada gerçekleştirilen bu çalışma, burada sunulacak tebliğler, halk sağlığı için bir kılavuz niteliği taşıyacak. Alkol politikaları alanında çalışmalar yapan uluslararası aktörler için bir farkındalık oluşturacaktır. Bugünkü sempozyumun gerçekleşmesinde Türkiye Büyük Millet Meclisimizin de çok büyük emeği var. Bildiğiniz gibi, 3 gün önce 23 Nisan’da Türkiye Büyük Millet Meclisimizin kuruluşunun 93. yıl dönümünü kutladık. Bu anlamlı buluşma vesilesiyle o günlere ait bir detayı, bir tarihi gerçeği hatırlatmak istiyorum. O da şudur; şöyle Meclisimizn tarihine baktığımızda çıkan kanunlar arasında ilginç bir kanun var. 'Men-i Müskirat' adını taşıyan ve alkollü içkileri men eden, sarhoşluk verici içkileri yasaklayan bir kanunu çıkarmaktı. 93 yıl önce milli mücadelemizin zaferle sonuçlanmasını sağlayan, Cumhuriyetimizin kuruluşuna öncülük eden o gazi meclisimizin, bir Cuma günü dualarla açılan o yüce Meclisimizin çıkardığı ilk 5 kanundan biri Men-i Müskirat kanunuydu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasından 5, bir yürütme organı oluşturmasından 3 gün sonra 28 Nisan 1920 tarihinde Trabzon mebusu Merhum Ali Şükrü Bey, ülkede içki üretimi ve tüketiminin yasaklanmasına ilişkin bir kanun teklifi vermişti. Men-i Müskirat Kanunu, Meclis’in çalışmaları başladıktan sonra sunulan dördüncü kanun teklifiydi. Merhum Ali Şükrü Bey’in bu teklifi, Meclis oturumunu yöneten reis tarafından okutulduktan sonra o istiklal mücadelesi günlerinde, o buhranlı dönemlerde dahi, son derece ehemmiyetli bir teklif olarak görülmüş ve ivedilikle görüşülmek üzere ilgili encümenlere havale edilmişti. Alkollü içkilerin yasaklanmasına ilişkin bu teklifin, millet meclisimizin kurulmasından sadece 5 gün sonra verilmiş olması son derece anlamlıdır. Merhum Ali Şükrü Bey’in sunduğu ve 6 maddeden ibaret olan içki yasağı teklifi, meclise sunulduktan 5 ay sonra, 14 Eylül 1920 tarihinde, alkışlar ve bravo nidaları eşliğinde kanunlaşmıştır. Bu çok anlamlı. Ne var ki, bu kanun, uzun süre yürürlükte kalamadı."

'DAYATMACI ZİHNİYET YÜZÜNDEN O KANUN YÜRÜRLÜKTEN KALDIRDI'


Men-i Müskirat Kanunu'nun dayatmacı zihniyet yüzünden yürürlükten kaldırıldığını belirten Erdoğan, "Tek parti iktidarının tepeden inmeci, dayatmacı çağdaşlaşma zihniyeti yüzünden söz konusu kanun, tümüyle yürürlükten kaldırıldı. Çağdaşlaşacağız, modernleşeceğiz, uygarlaşacağız denilerek adeta taklitçi bir anlayışla, alkol tüketimi özendirilmeye, teşvik edilmeye başlandı. Bedeli ne olursa olsun dediler. Ölenler öldü, kalan sağlar bizimdir diyerek yürüdüler. Tek Parti iktidarı döneminde alkol teşviki o kadar abartılı bir propagandaya dönüştürülmüştür ki, lokantalara afişler asılmış, alkolün ne kadar faydalı olduğu anlatılmıştır. O dönemde, alkollü içkilere adeta halis gıda süsü verilmek istenmiştir." ifadelerini kullandı.

‘BİZİM MİLLİ İÇKİMİZ ALKOL DEĞİL, AYRANDIR’


Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Dahası, alkollü bir içki olan bira, Cumhuriyet’in ilk yıllarında, yayınlanan bazı kitaplarda, maalesef, milli bir halk içkisi olarak takdim edilmiştir. Halbuki bizim milli içkimiz ayrandır. O kadar ki, bazı aileler, sağlığa faydalı diye lanse edilen birayı, besleyici olduğu gerekçesiyle ilkokul çağındaki çocuklarına, evlatlarına içirmeye başlamışlar. Ankara’da Atatürk Orman Çiftliği’nde, çocuklara adeta süt gibi, meyve suyu gibi alkolü içkiler içirilmeye başlandığını gösteren fotoğraflar var elimizde. Neyse ki toplumsal yapı, toplumsal doku, devlet eliyle teşvik edilen alkol tüketimine karşı direnç göstermiş, alkolün çok daha yaygın kullanımının önüne bu sayede geçilebilmiştir. Bizler çocuklarımızı, gençlerimizi, insanlarımızı alkolden, alkolün zararlı etkilerinden, toplum sağlığı için artık çok ciddi bir tehdit haline gelen alkol bağımlılığından korumak ve kurtarmak için bu yönde tedbirler almak zorundayız. Zira ben babayım, ben insanım, Başbakanım, sorumluluğumun gereği budur."

Topluma hiçbir yararı olmayıp zararı olan alkolün savunulacak hiçbir tarafının bulunmadığını belirten Erdoğan, " Alkol kullanımı bütün dünyada toplum sağlını, insan sağlığını tehdit eden öncelikli meselelerden biridir. Yapılan tespitlere göre dünya nüfusunun yarısı alkollü içki tüketiyor. Buna karşın alkol, Avrupa Eylem Planı’nda tespit edildiği üzere dünyada sağlığın bozulmasına ve erken ölüme neden olan 3 faktörden birisidir. Dünya genelinde her yıl yaklaşık 300 bini 15 ila 29 yaş arasında olmak üzere 2,5 milyon kişinin alkole bağlı nedenlerden yaşamını kaybettiği tahmin ediliyor. Küresel olarak, bütün kadın ölümlerinin yüzde 1,1’i alkole bağlı iken, erkeklerde bu oran yüzde 6.2’ye kadar yükseliyor." diye konuştu.

'MİLLETİMİN SAĞLIĞI İÇİN VARSIN SALDIRSINLAR'


Alkolün bulaşıcı hastalıklar üzerinde ciddi bir etkiye sahip olduğunu kaydeden Erdoğan, "Alkol kullanımının özellikle tüberküloz ve AIDS gibi bulaşıcı hastalıkların yol açtığı sağlık yüküne önemli oranda katkı sağladığına ilişkin pek çok kanıt mevcut. Akciğer hastalıkları, kanser, ruhsal bozukluklar gibi 60 farklı hastalığın nedeni de yine büyük oranda alkollü içki tüketimine dayanıyor. Alkolün, bütün bunlardan daha tehlikeli, bütün bunlardan daha yıkıcı, bütün bunlardan daha yıpratıcı sonuçları da var elbette. Şiddet, suç, intihar, aile içi sorunlar, sosyal problemler, özellikle trafik suçları. Hep söylerim; bir vatandaş direksiyonda alkolsüz gidiyor, karşı taraftan alkollü biri geliyor. O alkollü alkolsüzün ölümüne neden oluyor. O alkolsüz aracını kullananın suçu ve günahı nedir? Birkaç ay sonra alkollü cezaevinden çıkıveriyor. Bunun üzerinde çalışıyoruz. Böyle olamaz. Elinde silahı ile vurduğu zaman cezası çok yüksek. Böyle bir mantık olamaz, bunun üzerinde çalışıyoruz. Bazı medya grupları bundan dolayı bana saldıracak. Milletimin sağlığı için varsın saldırsınlar." dedi.

‘ALKOL YÜZÜNDEN NİCE YUVALAR YIKILIYOR’

Toplumsal sorunların kökeninde yine alkol tüketiminin olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu: "Alkol bağımlılığı ve bu bağımlılığın yol açtığı problemler yüzünden nice yuvalar yıkılıyor; nice aileler parçalanıyor. Sonuçta birçok çocuk yetim ve öksüz kalıyor. Hayatın hangi alanına bakarsanız bakın, birçok arızi durumun, birçok yıkıcı sorunun alkol yüzünden kaynaklandığını, alkolün bütün kötülüklerin anası alkolün olduğunu görürsünüz. Bizim görevimiz; insanımızın sağlığını korumak, insanımızın hayat hakkını savunmak, insanımızın huzurlu ve müreffeh bir şekilde yaşamasını temin etmektir. Siyasetçinin görevi budur. Alkol tütün uyuşturucu bu alanlarla ilgili Yeşilay ile böyle bir dayanışma içinde geleceğe yürümenin kararlılığı içindeyiz. Yeşilay’ın attığı veya atacağı bu adımlarda Yeşilay’ın yanında olacağız. Bu çerçevede, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı uygulamaya koyduk ve Dünya Sağlık Örgütü ilkelerine dayalı bir sistem oluşturduk. Uzun ve meşakkatli bu süreçte önce insan dedik. Vatandaşlarımıza evrensel sağlık koruması sağladık. Genel sağlık sigortası sistemini oluşturduk. Vatandaşlarımızın, yüksek kalite standartlarına ulaşan devlet hastanelerinden yararlanabilmelerini mümkün kıldık. Evrensel sağlık koruması konusunda Dünya Sağlık Örgütü ile birlikte çalıştık. Özellikle Genel Direktör’ün döneminde güçlenen verimli işbirliğimiz, insanı merkeze alan bu dönüşümün başarıyla hayata geçirilmesini sağladık. Dünya Sağlık Örgütü’yle, bilhassa tütün kullanımının önlenmesi konusunda tesis ettiğimiz verimli işbirliği neticesinde, tütün kullanımının azaltılması konusunda önemli adımlar attık ve Türkiye’yi bu alanda dünyada örnek bir ülke haline getirdik. Şimdi yeni bir adım atıyoruz ve Dünya Sağlık Örgütü’nün 2010 tarihli “Alkolün Zararlı Etkilerinin Azaltılmasına İlişkin Küresel Strateji” belgesinde vurgulanan alkol tüketimi konusunda da örgütle beraber çalışıyoruz. Tekrar ediyorum, bizim önceliğimiz, vatandaşlarımızın sağlıklarının korunmasıdır. Bu yöndeki çabalarımızı pekiştiren uluslararası ve bölgesel çalışmaları ve uygulamaları her zaman destekledik, destekliyoruz, desteklemeye de devam edeceğiz."

‘ALKOLDEN GENÇLERİ KORUMAMIZI İÇİN ANAYASAMIZ BİZE EMREDİYOR’

Gelişmiş ülkelerin alkol kontrolü politikalarını yakından izlediklerini ifade eden Erdoğan, "İlgili kuruluşlarımız aracılığıyla karşılıklı görüşmelerimizi sürdürüyoruz. Keza, anayasamız bunu bize emrediyor. Bizim bu yaptıklarımız anayasamızın da amir hükmüdür. Kimse sağdan soldan yalan yanlış bir şeyler çıkarmanın gayreti içine girmesin. Bizim iktidarımızdan önce anayasada yer almış bir madde. Anayasamızın 58. maddesinde 'devlet gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır' diyor. 'Alır' diyor 'alabilir' demiyor. Bizler şu anda bu ülkenin yöneticileri olarak bunu yapmak zorundayız. Bunun altında yasal düzenlemeler çıkarmak durumundayız. Gerekli bir takım tedbirleri aldık, alıyoruz. Eğitim kurumlarının kampüs alanlarında alkollü içki satışını engelledik. Öğrencilere alkol verilir mi? Oraya ders yapmaya mı geldi, öğrenciliğinin gereğini yerine getirmeye mi geldi, yoksa kafayı bulmaya mı geldi? Böyle saçmalık olur mu? Kafayı bulan ondan sonra döner bıçağını alır, arkadaşlarının üzerine gider. Bilgisayarı unutur, kitabı unutur, onları yapar. Kampüs alanlarında alkollü içki satışını yasakladık, engelledik. Alkollü içkilerin 18 yaş altına satışını yasakladık. Alkollü içki reklamları ile ilgili kapsamlı düzenlemeler yaptık. Şimdi gazetelerde alkollü içki reklamının yasaklanması üzerinde arkadaşlarımız çalışıyor. Çünkü bu reklamlar yanıltıcıdır, aldatıcıdır, pazarlama teknikleri ile ailelerimizi tehdit eden bir unsurdur. Sinema filmlerinde yayınlanan reklamlar için dünya örneklerine uygun kısıtlamalar getirdik. Nasıl ki, şu anda sigara paketlerinin ve diğer tütün ürünlerinin ambalajları üzerinde uyarılar yer alıyorsa, aynı şekilde, alkollü içki ambalajları üzerinde de sağlık uyarılarının uygulanabilirliğine yönelik çalışmaları başlattık. Fiyat politikaları belirledik. Zaman zaman eğer bu konuda vergi artıyorsa kusura bakmasınlar. Mecburuz. ÖTV’lerde petrol kuyularımız olmadığı için bizim gelir kaynağımız bu. Vatandaşımızın sağlığı için çalışıyoruz. Türkiye Alkol Kontrol Programı üzerindeki çalışmalarımız da sürüyor. Bu alanda, gelişmiş ülkelerdeki standartlar, tedbirler, uygulamalar neyse, biz de benzer tedbirleri almaya, bunları uygulamaya koymaya kararlıyız. Çocuklarımızı, gençlerimizi, insanlarımızı bu zararlı alışkanlıktan, bu yıkıcı bağımlılıktan kurtarmak ve korumak için her türlü tedbiri almak, bizim anayasal ödevimizdir, vatandaşlık ve insanlık borcumuzdur. Bu çerçevede, özel sektörümüzün ve sivil toplum kuruluşlarımızın desteği de çok büyük önem arz ediyor." diye konuştu.

‘ÇOCUKLARINIZI ALKOLLÜ İÇKİYE TEŞVİK ETMEYİN’


Çocukların alkollü içkiye teşvik edilmemesi konusunda aileleri uyarana Erdoğan, "Şu anda Hükümet olarak, alkolle ilgili yaptığımız her düzenleme, bakıyorsunuz, gidiyor, işte o tek parti zihniyetine dokunuyor. Çocukları, gençleri korumak için, samimiyetle attığımız her adım, çok farklı, çok uç ve tamamen hayali şekilde yorumlanıyor ve adeta bir kampanyaya dönüştürülüyor. Alkole yönelik her düzenlemeyi, çocukları alkolden korumaya yönelik her adımı, Cumhuriyet’e, laikliğe bir tehdit gibi lanse etmek, ta oralara taşımak, 1940’ların zihniyetidir, Soğuk savaş döneminin refleksidir. Dört dörtlük bir cehalettir." ifadelerini kullandı.

‘TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN HARCI ALKOLLE DEĞİL, ŞEHİT KANLARI İLE KARILMIŞ BİR HARÇTIR’

Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: "Türkiye Cumhuriyeti’nin harcı alkolle değil, şehitlerimizin kanıyla karılmış bir harçtır. Her düzenlemeyi, doğrudan Cumhuriyetin temelleriyle, doğrudan laiklikle ilişkilendirmek, açıkçası büyük bir çarpıtmadır. Cumhuriyetin özüne, ruhuna aykırıdır. Üstelik, yaptığımız ve yapacağımız düzenlemeler, uluslararası normlar çerçevesinde, planlar, hedefler çerçevesinde gerçekleşmektedir. Biz, 10 yılı aşkın bir süredir hükümetteyiz. Hiç kimsenin yaşam tarzına karışmadık. Hiç kimsenin giyim kuşamına karışmadık. Hiç kimsenin yediğine, içtiğine karışmadık. Demokratik bir hukuk devletinde bunlar zaten olmaz ve olamaz. Birbirimizin hukukuna saygılı olmak da bir vatandaşlık görevidir. Tam tersine biz, giyim kuşam üzerindeki, yaşam tarzları üzerindeki, haklar üzerindeki, özgürlükler üzerindeki engelleri kaldırdık, kısıtlamaları kaldırdık. Bundan sonra da, herkesin yaşam tarzı, bireysel hak ve özgürlükleri, bizim teminatımız altında olacaktır. Zaten, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti, hiç kimsenin yaşam tarzına karışamaz, dayatma yapamaz, hatta propaganda yoluyla zararlı alışkanlıkları teşvik edemez. Başta çocuklar olmak üzere, dezavantajlı kesimleri, istismara ve bağımlılığa açık kesimleri korumak da devletin vazifesidir. Özgürlükler ile istismar arasındaki hassas dengeyi, özgürlükler ile toplum sağlığı arasındaki ince çizgiyi muhafaza etmek zorundayız ve biz sadece bunu yapıyoruz. Gelişmiş ülkeler bununla nasıl mücadele ediyorsa, biz de öyle mücadele ediyoruz ve edeceğiz."