CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, sivilleşmenin sembolik adımlarda değil, zihinlerde olması gerektiğini belirterek, "Bir taraftan vesayet düzenine karşı çıkacaksınız diğer taraftan da kendi vesayet düzeninizi kuracaksınız. Asıl Türkiye'de tartışılması gereken budur. Kuşkusuz sivilleşme olmalıdır, ama bir başka vesayet düzeni de oluşturulmamalıdır" dedi.

Tanrıkulu, genel merkezde düzenlediği basın toplantısında, yeni adli yılın yarın başlayacağını hatırlatarak, yargıya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Son yıllardaki uygulamaların Türkiye'de yargı bağımsızlığı sorunu olduğunu ortaya koyduğunu ileri süren Tanrıkulu, Deniz Feneri e.V davasındaki gelişmelerin, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile Danıştay ve Yargıtayın yapısındaki değişikliklerin, özel yetkili mahkemelerin, tutuklu milletvekillerinin durumu ile ifade özgürlüğünün önündeki engellerin bunun örnekleri olduğunu iddia etti.
 
"Yargı artık Türkiye'de çözümün değil sorunun, adaletin dağıtımının değil, adaletsizliğin ve hukuksuzluğun dayatılmasının bir parçası" diyen Tanrıkulu, şöyle devam etti: "Ülkemizdeki hapishane nüfusu, sadece geçtiğimiz beş sene içinde yüzde yüzün üzerinde artırıldı. Tutukluluk cezaya dönüştü. Siyasi yelpazenin her yanından muhalifler baskıcı yargı kararlarına maruz bırakılıyor. Yargı, ifade özgürlüğünü, örgütlenme hakkını, barışçıl siyasi faaliyette bulunma hakkını koruyan değil, bastıran bir araç haline geldi. Türkiye tarihinde bir ilk olarak yargı, kuvvetler ayrılığı prensibini hiçe sayarak, gayrihukuki bir şekilde ve insan haklarına aykırı olarak sekiz milletvekilini tutuklu tutmaya devam ediyor. Özetle, Türkiye'de yaşanan birçok demokrasi ve insan hakları ayıbının altında yaratılan bizzat yargı düzeninin imzası bulunuyor."
 
Mevcut yargı düzeni ile Türkiye'de adaletin sağlanmasının imkansızlaştığını ve her gün gözler önüne serilen adaletsizliklerin toplumsal barışı ve iç huzuru tehdit eder hale geldiğini savunan Tanrıkulu, şunları kaydetti: "CHP, yargı düzeninin içine düştüğü bu durumu, kendisine ana hedef olarak belirlediği, Türkiye'de özgürlükçü demokrasinin kurulmasının önündeki en önemli engellerden biri olarak görüyor. Yargı tam bağımsız olmadıkça, yargıçların bağımsızlığının teminatı sağlanamadıkça ve yargıçların yürütmeden, güçlüden yana değil insan haklarından, yurttaşlardan yana taraf olması sağlanamadığı, savunma mesleğinin yürütücüleri olan avukatların ve barolarının temel sorunları çözülmediği sürece Türkiye'de özgürlükçü demokrasiyi kurmak mümkün olmayacaktır düşüncesindeyiz. Bu nedenle, önümüzdeki günlerde gündeme gelecek olan yeni anayasa çalışmalarında, CHP'nin öncelikli hedeflerinden biri yargı bağımsızlığını sağlayacak kurum ve kuralların oluşturulması olacak. Yargı sisteminin, Haziran 2011 seçimlerinden önce Seçim Beyannamemizde ve Özgürlükçü Demokrasi Raporumuzda ana hatları çizilen doğrultuda yenilenmesi için çalışılacak."
 
Sivilleşme zihinlerde olmalı
 
Tanrıkulu, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Bir gazetecinin bugün bir gazetede yer alan "11 Eylül saldırılarının ardından dünya genelinde 35 binin üzerinde kişinin terör suçundan hüküm giydiği, bunların üçte birinin Türkiye'de olduğu" yönündeki haberi hatırlatarak değerlendirmesini sorması üzerine Tanrıkulu, AK Parti iktidarının Terörle Mücadele Yasası'nda yaptığı değişiklikleri hatırlattı. Yeni yasal düzenlemelerle suç tanımlarının genişletildiğini ve belirsiz hale getirildiğin savunan Tanrukulu, böylece "herkesin terör suçlusu haline getirilmesinin" mümkün olduğunu, CHP olarak bunu şiddetle eleştirdiklerini söyledi. Tanrıkulu, "Önümüzdeki dönemde Meclisteki hedeflerimizden biri de bu yasayı gerçek anlamda yeniden düzenlemek olmalıdır. Hatta benim kişisel görüşüm bu yasaya hiç gerek yoktur. Ceza yasasında bu yasada olan neredeyse bütün tedbirler vardır" dedi.

Tanrıkulu, protokol listesinin yenileneceği, ayrıca TBMM'de konukların oturma düzenine ilişkin düzenleme yapılacağı, askerlerin localarının yerinin değiştirilebileceği yönünde haberler olduğunun ifade edilmesi üzerine de devletin bütün kurumlarının temsil yerlerinin belirli olduğunu hatırlattı. "Bu gibi adımların bu hükümet tarafından Türkiye'de sivilleşme olarak gösterilmesini biz çok anlamlı bulmuyoruz. Her türlü sivilleşme adımına da destek veriyoruz, ama bütün bunların, oturma düzeninin neyi sağlayacağının anlaşılması lazım" diyen Tanrıkulu, şöyle konuştu: "Bunlar semboliktir. Fakat bize göre sivilleşmenin sembolik adımlarda değil, zihinlerde olması lazım. Bir taraftan vesayet düzenine karşı çıkacaksınız diğer taraftan da kendi vesayet düzeninizi kuracaksınız. Asıl Türkiye'de tartışılması gereken budur. Kuşkusuz sivilleşme olmalıdır, ama bir başka vesayet düzeni de oluşturulmamalıdır. Altını çizdiğim konu tam da budur. Yargı iktidarın sivil vesayet kurumu haline getirilmeye çalışılmaktadır. Tıpkı YÖK gibi, geçtiğimiz günlerde yapılan TÜBİTAK, TÜBA değişiklikleri gibi. Bir vesayet düzenine son verirken başka bir vesayet düzenine aynı zihin dünyasıyla yol açmaya herkes karşı durmalıdır. Biz AKP iktidarının ve zihniyetinin çok da bu noktada olduğunu düşüncesinde değiliz. Kafalarının sivil olduğunu düşünmüyoruz. Sivil bir zihniyete, gerçek anlamda demokrasiye, özgürlüklere, insan haklarına saygılı bir düzen oluşturma konusunda bir zihin dünyasına sahip oldukları görüşünde değilim ben."

Tanrıkulu, "AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in bayramda 15 maddelik bir öneriler paketi olmuştu sivilleşmeye yönelik. Bunlardan bazıları CHP'nin demokratikleşme raporunda da yer aldığını biliyoruz. Bu önerileri nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna "Siyasette eğer patent hakkı olsa AKP sözcülerinin ve Başbakanın bize ödeyeceği çok şey var" yanıtını verdi.

AK Parti'nin 9 yıldır iktidarda bulunduğunu, Çelik'in ortaya koyduğu önerileri çok daha önceden hayata geçirime şanslarının bulunduğunu kaydeden Tanrıkulu, şöyle dedi: "Bu işler sözcülerin ağzından mı duyulmalı yoksa gerçek bir hukuksal metin olan parti programına, seçim bildirgesine, hükümet programına mı yansıtılmalı? Ben Hüseyin Çelik'e sormak isterim. Bundan 2 ay önce Mecliste hükümet programı okundu. Bunlar neden acaba hükümet programına alınmadı? Muğlalı Kışlası'nın adının kaldırılması konusunda 1,5 yıldır çok somut bir şekilde dile getiriyoruz. Travma yapan adlar var, bunların kaldırılması gerektiğini seçim bildirgemizde ortaya koyduk. Başbakan güya 6 ay önce 'kaldırılsın' demiş. Her şeye muktedir olan Başbakan bir kışla adının değiştirilmesi konusunda niye bu kadar ayak diretiyor? Biz sivilleşme, demokrasi ve insan hakları noktasında elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışacağız. Bu noktada önümüze getirilen değişiklikler olacaksa da parti programımız, seçim bildirgemizdeki hedefler doğrultusunda her türlü desteği vereceğiz." Tanrıkulu, soru üzerine BDP'nin 2. Olağan Kongresi'nde açıklanan "çözüm protokolünü" henüz değerlendirmediğini söyledi.