CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TRT Haber ve kuruma ait bazı kanallarda müşterek başlayacağı duyurulan canlı yayınının, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuşması nedeniyle yarım saat geç başlatılmasına tepki gösterdi.


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TRT Haber, TRT Türk ve TRT Radyo ortak yayınında Taşkın Koç’un sorularını yanıtladı.

Kılıçdaroğlu, katıldığı programın saat 19.00'da başlaması gerektiğini ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşması olduğu için onu beklediklerini söyledi. Bunun tek adam rejiminin en tipik örneği olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, şunları söyledi: "Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, bana saat 19.00’da televizyon programı yapılacak denmiş ama onun sözü kesilemiyor, kimse kesmeye cesaret edemiyor, Sayın Cumhurbaşkanı konuşuyor, başımız belaya girmesin, anamuhalefet partisinin genel başkanı kibar bir insandır, o biraz bekler, biz 19.30’da devreye gireriz... (Sunucu: Nezaketiniz için çok teşekkür ederiz, inanın siz de olsanız Cumhurbaşkanı TRT kurumsal olarak beklerdi. Burası kamu kuruluşu, o da devletin tepesindeki insan olduğu için, kim olsa önemli değil siz de olsanız cumhurbaşkanlığı beklenebilir) İster kamu ister özel bütün televizyonların bir programları vardır, önceden deklare edilir, olağanüstü bir durum olmadığı takdirde normal program akışına uyulur. Bu program akışının dışında bir olay. Tek adamlığın yarattığı bir sıradan olay. İşin özü şudur; biz tek adam rejimine karşıyız. Şunu ben merak ediyorum, parlamenter demokratik rejimden neden vazgeçiyoruz. Tek adam sözcüğünü kendileri de kullandı.

 

Kontrollü darbe açıklaması


Darbe bitti, darbeleri araştırma komisyonu kuruldu. 15 Temmuz darbe girişimini araştıracak olan komisyona darbenin iki kilit önemli isim davet edilmesine karşın gelmediler. Bir parlamento düşünün, Gazi Meclis düşünün, bu Meclis diyor ki, ‘ben bu darbe girişimini araştıracağım ve bilinmeyen noktaları aydınlatacağım.’ Niçin engelleniyor, bana bunun cevabını birisi versin. Darbeleri Araştırma Komisyonu’na, muhalefetin istediği ve bütün gerçeklerin ortaya çıkması için çaba gösterdiği bir ortamda, arzu ettiği kişiler Başkan’a bildirilmesine rağmen başkan davet etmiyor. Niçin? Hükümet bunların parlamentoya gelip bilgi vermesini neden engelliyor. Önümüzdeki günlerde bu konuyu çok tartışacağız. Bu darbenin çikolatacı, memur, asker, sanayici, esnaf ayağı var, siyasi ayağı yok. Kim inanır buna. Bir darbeyi bir hükümet örterse, kapatmak isterse, araştırılmasın derse ne dersiniz buna.  Meclis mi büyük yoksa sadece iki kişi mi büyük, neden gelip bilgi vermezler. Başka ayrıntılar var ama şimdilik bu kadar yeter.


MİT'in Adil Öksüz açıklaması


Adil Öksüz ismini telaffuz edince güvenlik zafiyeti mi çıkıyor ortaya. Bu ismi ilk kez dillendiren ve kamuoyunu bu isme dikkat çektiren benim, iki telefonu olacak konuşacak, GPRS cihazı olacak kimse müdahale etmeyecek, herkes tutuklanacak Adil Öksüz tutuklanmayacak, herkese kelepçe vurulacak ona vurulmayacak ve darbeden çok önce Adil Öksüz’ün Deniz Kuvvetleri imamı olduğuna ilişkin iddianame olacak. Bunun akılla, mantıkla tutan bir yanı var mı? Kollanmıyorsa neden herkesin cep telefonu alınıyor da onun alınmıyor. Kimse benim külahıma bir şey anlatmasın.
 

ByLock kullananlar açıklansın


ByLock kullananların kaç kişi olduğunu onlar biliyorlar, rakamları ben verdim, neden açıklamıyorlar. Bütün belgeler ellerinde. Bir darbe olacak, darbeden sonra Türkiye’yi kimler yönetecek? Kim cumhurbaşkanı, kim başbakan, kimler bakan olacaktı. Biz 12 Mart, 12 Eylül darbesini de gördük, bu işin bir siyasi ayağı yok mu? 250 bini aşkın ByLock kullanan var ve bir tane siyasetçi yok. Diyorlar ki bize inanın, açıklasınlar yeri geldiğinde bizi suçluyorlar değil mi. Ben de diyorum ki, Neden bizi suçluyorsunuz, belgeleri açıklayın. Açıklayabiliyorlar mı, açıklayamıyorlar.


Anayasa ile benim ne ilgim var


Biz doğru olmadığını ve gerekçelerini anlatıyoruz ama karşıdaki arkadaşlarımız, özellikle Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ve Bahçeli neden evet oyu kullanılması gerektiğini şu ana kadar öğrenmiş değilim. Onların ‘evet’ oyu kullanmakla ilgili dayandıkları tek gerekçe benim. Kemal Kılıçdaroğlu’nun SSK Genel Müdürlüğü, iyi de bunun anayasa ile ne ilgisi var. 18 maddeye baktım acaba benim bilmediğim ismimin geçtiği, görev alanımla ilgili bir düzenleme var da o mu tartışılıyor diye, bulamadım. Yok öyle bir şey. Bana hak etmediğim en ağır ifadelerle sadırılıyor. Ben bunu bu milletin vicdanına teslim ediyorum. Ne yaptım ben, kamuda görev yaptığım süre içerisinde beş kuruşluk yolsuzluk mu yaptım, bütün hesaplarım incelendi.
 

Kimyasal silah kullanımı


“Kimyasal silah kullanılması insanlığa karşı suçtur. Bu suçu kim hangi gerekçe ile işlerse işlesin, bütün dünyanın karşı çıkması gerekir. Bu suçu işleyenlerin süratle yakalanıp, evrensel kurallar içinde yargılanması gerekir. Bütün uluslararası sözleşmelerde kimyasal silah kullanmak yasaktır. Savaşta dahi çoluk çocuk demeden, bütün canlılar için ölümü öngörün silahtır, kimyasal silah. Küçücük çocukların hayatlarını kaybettiğini televizyon ekranlarından izliyoruz. Bu konuda bütün insanlığın ortak davranması lazım."
 

Türkiye'nin kimyasal silah tepkisi


"Kimyasal silah konusunda Türkiye’nin tepki vermesinden daha doğal bir şey olamaz. Elbette tepki verilmeli. Biz başından beri Suriye’deki savaşın sonlandırılmasını, özellikle egemen iki ayrı devlet var o coğrafyada, Rusya ve ABD artı İran var o coğrafyada söz sahibi olan, Türkiye’nin de olması lazım, bin 100 kilometrelik sınırı var. Dolayısıyla bu olayın üzerine bütün ülkelerin kararlılıkla yürümesi, olayın soruşturulması, varsa faillerinin ki olacağı görülüyor, bilinen bir olay varsa faillerinin ki bilinen bir olay, insanlar  hayatlarını kaybettiler, bu faillerin bulunması lazım. Türkiye, Suriye’de barışın sağlanmasını, iki devlete de, hem ABD hem Rusya’ya ortak hareket etmelerini, iç savaşın bir an önce sonlandırmalarını, bu olayın üzerine iki ülkenin kararlıkla gidip faillerin mutlaka uluslararası mahkemelere çıkartılmaları konusundaki düşüncelerini dünyaya duyurabilmeli, bu konuda daha aktif rol üstlenebilir diye düşünüyorum."
 

Sorumlu Türkiye


"Suriye’deki olayların başlangıcına baktığımız zaman, bizim Suriye’de ne işimiz var, şu ya da bu şekilde neden içişlerine müdahale ettik, muhalifleri neden Türkiye’ye getirdik, burada silahlandırdık, Suriye’nin parçalanmasına neden göz yumduk, bunların hepsinin sorgulanması lazım. Keşke mümkün olabilseydi, Dışişleri Bakanı bu konuda, daha sonra Suriye politikasının yanlışlığını vurguladılar zaten. Bu tablonun ortaya çıkmasının temel nedenlerinden birisi de Türkiye’nin Suriye’de izlediği yanış politikadır. Türkiye o yanlış adımları atmasa Suriye ve Ortadoğu’da böyle bir tablo çıkmazdı, çıkmışsa sorumlularından birisi de Türkiye’nin dış politikasıdır."