CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından öne çıkanlar şu şekilde:

"Bütün Türkiye'yi kucakladığımı ifade etmek isterim. Hiçbir ayrım yapmadan bütün vatandaşlarımı kucakladığımı belirtmek isterim. Güzel bir ülkede, huzur içinde, beraber yaşamak istiyoruz. Her vede huzur olsun, herkesin işi gücü olsun, gazeteciler özgürce yazsın, eleştirsinler istiyoruz. Demokrasi olsun istiyoruz, kadın erkek eşitliği olsun istiyoruz, İstanbul Sözleşmesi yürürlükte olsun istiyoruz.

Her alın terinin değerli olduğunun kabul edilmesini istiyoruz, çatısı altında olduğumuz parlamento toplumun sorunlarına çözüm üretsin istiyoruz. Bir yerlerden, Saray'dan talimat alan bir parlamento istemiyoruz. Milli Kurtuluş Savaşı'nda dik duran parlamento yine aynı şekilde durabilmeli.

YÖNETİM VE HALK ARASINDA UÇURUM VAR

Bunları söylüyorum ama büyük sorunlarımız var bunun farkındayım zaten. Herkes de bunun farkında. Yargıya bakıyorsunuz adaleti dağıtmaktan uzak, yönetime bakıyorsunuz ne yaptığı belli değil, Saray'a bakıyorsunuz ayrı havalarda, iniyorsunuz alana halka gidiyorsunuz dünya kadar şikayet dinliyorsunuz. Yönetim ve halk arasında büyük bir uçurum var şu anda. Saray ne yaptığını bimiyor, halksa perişan vaziyette. Çıkış noktasının tek adresi var. Adresin adı belli: Cumhuriyet Halk Partisi. Halkın partisi.

Söz veriyorum halkıma. her kuruşun hesabını veren bir yönetim gelecek. kul hakkı yemeyen bir yönetim gelecek. Herkesin iş güç sahibi olduğu bir Türkiye'yi inşa etmek için mücadele eden bir yönetim gelecek. Merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında sağlıklı ve tutarlı bir ilişkinin olduğu yönetim kurulacak.

İkinci yüzyıla giderken güzel, itibarlı bir Türkiye'yi inşa edeceğiz. Bütün kurumlarıyla saygı duyulan bir Türkiye... Yargıçları adalet dağıtacak, kamu görevlileri liyakat içinde halkına hizmet edecek, verilen her kuruşun hesabı halka verilecek. Temiz bir Türkiye, güzel bir Türkiye, aydınlık bir Türkiye. Beraber, birlikte yaşadığımız bir Türkiye'yi inşa etmek zorundayız. Karanlıkları aydınlığa çevirmek gibi temel bir görevimiz var bu görevi yapacağız. Söz veriyorum bu görevi ya yapacağız ya yapacağız. Aydınlığa çıkaracağız.

BU MİLLET BUNU YUTMAZ

Pınar Hanım konuştu: Yasama, yargı, yürütme. Kuvvetler ayrılığı. Şimdi bitti kuvvetler ayrılığı, kuvvetler birliği var. Bir kişiye bağlı her şey. Hakimi, savcısı, parlamentosu... Her şey ona bağlı. Bir sansür teklifi getirmişler. vermişler milletvekillerinin eline Saray'da hazırlanmış 'bunun altına atın imzaları.' Atıyorlar imzaları. Ne olduğunu bilmiyorlar, nasıl bir felaket olduğunun da farkında değiller. Efendim kimse Saray'ı eleştirmesin, kimse AK Parti'yi eleştirmesin, kimse MHP'yi eleştirmesin. Herkesin ağzına bant çekelim hiç kimse konuşmasın dünyayı güllük gülistanlık gösterelim millete. Sanıyorlar ki bu millet bunu yutacak. Yutmayız. bu millet de bunu yutmaz. Her şey meydanda.

Yasa teklifi getiriyorlar, komisyonda görüşülecek. Yargıtay'dan da bir üye istiyorlar, Yargıtay'dan da bir hakim geliyor. Komisyonda konuşuyor 'ya bu doğru değil, bu uygulanması ciddi sorunlar yaratır bu yasanın.' Hemen AK Parti ve MHP milletvekilleri hakimi susturmaya çalışıyorlar. İşin içinden gelen adam bu yanlış diyor ama susturuyorlar. Büyük bir ihtimalle de pişman olmuşlardır. Onlar tabii şöyle bekliyorlardı: Yargıtay'dan birisini istedik, hakim diye birisi gelecek, biz ne dersek altına mührü basacak ve diyecekler ki çok mükemmel bir tekliftir. Böyle birisini bekliyorlar.

E namuslu bir yargıç gelmiş, ahlaklı bir adam gelmiş 'yanlış bu' diyor. Pınar Hanım dedi ki 'Biz Silivri'de yatmaya alışığız.' Silivri gerçekten de bu ülkenin tarihinde önemli bir isim olarak kalacaktır. Romanları, öyküleri, anıları olacaktır.

Adaletsizliğin tarihini yazmak isteyenler önce Silivri'ye bakacaklar. Bir ara Nazilerin toplama kampı gibiydi. Ya ülkenin genel kurmay başkanını bile terörist diye içeriye aldılar. O zaman Silivri'ye gittiğimde burası toplama kampı demiştim, ben Ankara'ya gelmeden fezlekem gelmişti. Sanıyorlar ki biz bunları söylemeyeceğiz. Ya biz kuvayi milliyeciyiz. Siz bizi hâlâ keşfedemediniz mi? 'Neyin suç olduğunu bilmiyoruz' diyor Pınar Hanım, sizin bilmenize gerek yok ki, onlar biliyorlar, doğru yazdığınıza da suç var diyebilirler. Çünkü yargı vesayet altında! Adalet dağıtılamıyor. Basın özgürlüğü ülkeyi sağlıklı yöneten bir yönetimin vazgeçilmez koşuludur. Biz ülkeyi yönettiğimizde medya özgürlüğü olacak, herkes istediğini yazacak. Düşünce özgürlüğüne yasak getirmeye çalışıyorlar. Beyler rahatsız oluyorlar. İstediğiniz kadar rahatsız olun biz inandığımız yolda yürüyeceğiz.

DÜRÜST BİR KİŞİ GAZETECİDEN KORKMAZ

Diyorlar ki 'bu teklif yasalaştığında basın özgürlüğü daha da güçlenecek.' Bunu söylüyorlarsa tam aksini yapıyorlardır demektir. Malum sistem değişiyor dediklerinde de parlamento daha güçlü olacak demişlerdi. Bakın, ne gücü var parlamentonun? Bakanlar bile gelmiyor parlamentoya. Bir soru önergesine bile cevap vermiyorlar. Burası sadece 600 kişinin aylık aldığı, saraydan gelen kanun teklifleri neyse el kaldırıp indiren, 19 Mayıs hareketlerin yapıldığı, muhalefetin de inadına muhalefet ettiği yanlış bir şekilde dile getirdiği bir kuruma dönüştü burası. Başkan var ama o da vesayet altında. Bana AK Parti grubundan bir milletvekilinin veya MHP'den çıkıp da kendi ilinde şu sorun var dediğini duydunuz mu? Duyamazsınız! Gazetecilerden korkmayın dedi Pınar Hanım, İyi bir yönetim dürüst bir kişi gazeteciden korkmaz. kim korkan gazeteciden? Malı götüren.

Anayasa'da der ki basın hürdür sansür edilemez. Ama getirilen düzenleme sansür uygulaması. Bu teklif bu şekliyle yasalaşırsa parlamentoda da mücadele edeceğiz, parlamento dışına çıktığında da alacağız Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğiz, iyi bir gerekçeyle bunun demokrasiye aykırı olduğunu, düşünceyi ifade özgürlüğüne aykırı olduğunu, yürütme organının denetlenmesine engel olduğunu, dolayısıyla yürütme organının yolsuzluklarının kamuoyu tarafından bilinmesi için basının özgür olması gerektiğini detaylarıyla ifade edeceğiz.

Haksız tahrik indirimi verildi, hangi vicdan, ahlak kabul eder bunu! Kadınlara yönelik yapılan bütün haksızlıkların karşısında beraber olmak zorundayız. Bu mücadeleyi yapacağız.

Eğer İstanbul'da Suudi konsolosluğunda bir cinayet işleniyorsa o cinayetin bütün ayrıntılarını sorgulamak ve gerçeği halka paylaşmak artı gerekli cezayı vermek TC devletinin görevidir. Eğer siz para uğruna Türkiye'yi kötü yönettiniz dilencilik yapıp birilerinden para istemeye gidiyorsunuz ve Türkiye'de görülmekte olan bir davayı ve işlenen bir cinayeti birilerinin talebi üzerine para uğruna Suudilere veriyorsunuz. Şimdi TC devletinde vicdan sahibi olan herkese sormak isterim. TC devletinin itibarını bu kadar ayaklar altına alan para uğruna bu ülkenin itibarını birilerine satan adama Allah aşkına ne denir? Cinayet öncesi geliyorlar zaten üç tane tuğgeneral, 2 tane yarbay iki teğmen 8 istihbarat elemanı geliyor. Katlediyorlar konsoloslukta TC devletinin itibarını İstanbul'daki Suudi Konsolosluğu'nun bahçesine gömüyorlar. Bunlar ülkeye asla ve asla itibar kazandıracak olaylar değildir itibar kaybettiren olaylardır. Sandığa gideceğiz demokratik yollarla ben bunların tamamını emekli edeceğim.

BU ÜLKEDE HAKKI HUKUKU SAVUNAN BİZİZ

Yine gelecek yine kucaklaşacaklar. TC devletinin başındaki kişi cinayet emrini veren katille kucaklaşacak. Onun için AK Parti'ye geçmişte oy vermiş ama bugün vicdanını sorgulayan bütün kardeşlerimde bütün ülkücü kardeşlerime sesleniyorum, bu ülkenin itibarını koruyan biziz; bu ülkede hakkı hukuku savunan biziz; bu ülkede bir cinayet işlendiyse mahkemenin yerinin Türkiye olduğunu bileniz; davaları birilerine dolar trilyonlarca dolar bile verseler birilerine devretmeyeceğini bileniz biz. O yüzden kardeşlerime sesleniyorum artık dur demenin zamanı. Türkiye'nin itibarı, şerefi, onuru. Yerde bırakılan değil ayağa kalkan onurlu güçlü bir Türkiye istiyoruz. Yapmadılar, onurumuzu ayaklar altına aldılar. Zaten başlangıç belliydi .Bakın İsrail Mavi Marmara'da bizim 10 kardeşimizi şehit ettiler dimi. Dosyayı verdiler mi Türkiye'ye? Vermediler. Hem de açık sularda. Bizimki yine esti gürledi. Sana 20 milyon dolar vereyim dosyayı kapat dediler. Kapattılar. Onlar unuttu ama biz unutmadık! Rüşvet alandan büyükelçi yaparsanız baştan itibaren kokmaya başlar . Başladı da zaten.

Efendim köylü milletin efendisidir. İzmir'de gittim çiftçi kardeşlerimle konuştum. Kadınlar çıktılar konuştular, dertlerini anlattılar. Rakamlarına baktık gene, bizim veriler değil Türkiye Ziraat Odası'nın verileri. Battık diyorlar. Dinledim neyi yapacağımızı da söyledim. Fakat hemen arkasından Tarım Bakanı bir açıklama yaptı biz onlara destek veriyoruz diyor. Fatma Doğan'a diyor ki 17 ayda 9 bin 14 lira destek verdik diyor. İki torba yem parası arkadaşlar. Ne söylediğini bilmiyor. Çünkü kafası Venezuela'da! Kader Başaran, 17 ayda 23 bin 740 lira destek verdik diyor; aylık 1397 lira o da 4 torba yem parası. Kadınlar destek vermediler demiyor yetersiz diyor. Bir verdiğine bak bir de gelen zamma bak!

Millet İttifakı ile birlikte bu ülkeyi yönettiğimizde çiftçiyi bu milletin efendisi yapacağım. Biz kendi çiftçimiz için çalışacağın onları bu milletin efendisi yapacağız.

Erdoğan perişan vaziyette galiba, geçinemiyor herhalde öyle anlaşılıyor maaşına yüzde 40.4 oranında zam istemiş. Tabii ben şunun söylemek istiyor, o kadar zam geldi ki fiyatlara ben de etkilendim benim de maaşıma zam olması lazım. Asgari ücretliye vereceğiz ama biraz bana da olması lazım deyip yüzde 40 zam geliyor. Erdoğan ücretli rolü oynuyor. Ama halkımın şunu bilmesini isterim, bu rolleri bıraksın senin çocuklarının milyon dolarlarla nasıl oynadıklarını biliyoruz. Muhammed Ali'nin çiftliğini nasıl aldıklarını biliyoruz. Bu millete sözümdür, bu milletten çalınan her kuruşu bu millete vereceğim. Ben o parayı alacağım getireceğim kendi ülkemin hazinesine koyacağım."