Ali Budak- CHP'nin TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyesi ve İzmir Milletvekili Tacettin Bayır ile yerli otomobil konusunu, ekonomik gidişatı, artan hayat pahalılığını, KHK'ların yaşattığı tartışmaları, İzmir'de kırsalda başlatılan tarımsal gelişmeyi ve Dikili'de yaşanan taciz ve tecavüz iddialarını konuştuk.
 

Amerika'yı keşfetmenin anlamı yok!


Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz aylarda Türkiye'nin kendi otomobilini üretmek için yola koyulduğunu açıklamıştı. Bu süreç sonrasında da yerli otomobil konusu hakkında çalışmalar devam ettiği basına yansıyor. Siz de CHP'nin TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu üyesi olarak yerli otomobil çalışmaları hakkında neler söyleyeceksiniz?

Bu konuyla ilgili uzun zaman önce komisyonda Bakan'ın açıklamalarını tartışmıştık. O süreçte Saab marka otomobilin üretim hakkı 70 milyon lira gibi bir paraya satın alınmıştı. Üretilecek arabanın detaylarını sorduğumuzda ise herhangi bir cevap alamadık. Üretilecek olan arabanın cinsi, ağırlığı, yakıt türü, segmenti gibi çok farklı sorularımıza cevap alamadık. Bu proje sonrasında sanki Türkiye kendi otomobilini üretiyormuş gibi bir algı oluşturuldu. Bu durum Altay tankı ve uçağımız gibi oldu. O tankı ve uçağı da ürettik dediler ama ortada bir tane tank var. Uçak hala yok. Tankın üretildiği fabrikayı gezerken tankın motorunun Almanya'dan satın alındığını öğrendik. Paletini, demirlerini, kasasını, namlusunu, silahını ürettik ama can damarı olan motoru satın aldığımızı öğrendik. Bunlar tabi basına yansımadı. Çünkü yandaş medya sayesinde '15 yıllık AKP iktidarı kendi otomobilini, tankını, uçağını ve insansız hava aracını üretti' gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Gerçekler ise vatandaştan gizleniyor. Bu yaratılan algıyla da oy devşirmeye çalışıyorlar. Ancak ortada böyle bir durum yok. Ne uçağımız, ne tankımız ne de otomobilimiz var! HAVELSAN, ASELSAN ve ROKETSAN gibi firmalarımız özellikle roket gibi savunma sanayi grubunda ciddi üretimler yapıyor. Yurtdışından ihaleler alıyor. Özellikle Arap yarımadasına ciddi bir roket satışları var. Ancak otomobil üretiminde henüz ortada hiçbir şey yok.


'Saab'a para verilmesi hataydı' dediniz bu durumu biraz daha açar mısınız?

Şimdi dünyanın devleri olan otomobil üreticileri artık dizel ve benzinli otomobil üretmekten vazgeçiyor. Bu alana para ayırmayı bıraktılar. Çoğu firma da uzun vadede bu tür otomobiller üretmeyeceğini açıkladı. Yani bu üretim bantları terk ediliyor. Dünya artık elektrikli otomobil üretimine geçiyor. Dünyanın özellikle batarya teknolojisine yönelmişken bizim hala yüz yıl önceki otomobil üretiminin projelerini satın almamız ve bu araçları yapmaya kalkışmamız büyük bir hata. Zaten bu aracı büyük paralara mal eder ve satamayız. Şu anda otomobilin üzerine koyduğunuz vergiyi yerli otomobilin üzerine koyduğunuz sürece o otomobili kimse tercih etmez. 100 bin liran olsa, adı sanı duyulmamışa mı yoksa kendini kanıtlayan araca mı yatırırsın? Büyük ve güvenilir varken neden seni tercih etsinler? Bu saatten sonra Amerika'yı yeniden keşfetmenin bir anlamı da yok. Öncelikle ne üreteceğimizi karalaştırmalıyız. Hafif ticari ya da binek mi üreteceğiz? Bunun dışında ürettiğin bu arabayı devletin bütün kurumlarında kullandıracak mısın? Belediye, valilik, bakanlık, başbakanlık ya da cumhurbaşkanlık bu arabaları kullanacak diyebilecek misin? O 1-2 milyonluk arabalardan inip, bu arabalara binecek misin? Bütün kurumların altında Alman arabası var ama yerli otomobil üreteceğim! Böyle olmaz. Öncelikle ürettiğine bineceksin. Örnek olacaksın ki vatandaş da tercih edecek. Vatandaşa 'Onlar bindiğine göre iyi bir şey üretilmiş ki bizde binebiliriz' diyecek.


'Dünyada tüketici otomobilini kendi yapıyor'


AKP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Hamza Dağ, 'Otomobilin illa İzmir'de toplanmasına gerek yok. Otomobilde 3500 parça olacak. Bu parçaların çoğunluğunu İzmir'de üretmeye çalışalım' görüşünü ileri sürdü. Ancak otomobil hakkında hala ortaya çıkan herhangi bir bilgi paylaşılmamışken böyle bir açıklama yapılması hakkında neler söyleyeceksiniz?

İzmir ekonomisini kalkındırmak adına bunu söylemiş olabilir. Zaten ülkede özellikle otomobil sektörüne parça üretme konusunda Kocaeli, İzmit, İstanbul, Bursa önde yer alan iller. İzmir ise elindekilere sahip çıkamadı. Opel vardı ama gitti. Tabi İzmir'de hala otomotiv parçaları üretiliyor. Jant, akü ve motor yedek parçalarında üretici önemli firmalarımız var. Bunlar zaten üretiyor. Dolayısıyla bu parçaların birleştirilmesi önem kazanıyor. Eskisi gibi de çok büyük fabrikalara, binlere metrekare kapalı alana ihtiyaç kalmadı. Çünkü artık otomobilinizi seçiyorsunuz. Koltuğun renginden, dikiz aynasının şekline kadar seçim hakkınız var. Artık bu seçtiklerinize göre üretim yapılıyor. 'Kendi otomobilinizi kendiniz yapıyorsunuz' gibi bir süreçteyiz. Özellikle lüks otomobilde bilinçli tüketiciler bunu tercih ediyor. Zaten teknolojinin gelişmesiyle bu daha da önem kazanıyor. Dünya başka yere doğru giderken biz hala eski sistemleri sürdüremeyiz. Yatırım yapılacaksa da üretim bantlarına ya da batarya teknolojilerine yatırım yapılmalı. Otomobili üretecek makine parkurunu almalıyız. Yoksa nasıl üreteceğiz?
 

Yerelde kalkınma


İzmir İl Başkanı olduğunuz dönemde kırsalda kalkınma sürecini başlattınız. Sonrasında da İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun da projeye sahip çıkmasıyla şu anda bambaşka bir süreç yaşanıyor. Dünya tarafından yakından takip edilen bir model hainle gelen kırsalda kalkınma modeli hakkında neler söyleyeceksiniz?

O zaman İzmir Cumhuriyet Halk Partisi Bilim Yürütme Kurulu adında platformumuz vardı. Bu platformda üniversitedeki öğretim üyeleri de görev alıyordu. Bu öğretim üyeleriyle de projeler geliştiriyorduk. Özellikle kırsalda kalkınmayı sağlamak ve köyden kente göçü durdurmak adına (kırsaldaki emekçi ve çiftçiler için neler yapılabilir diye) tartışma başlattık. İzmir'i Karaburun Yarımadası, Bakırçay Havzası ve Menderes olarak 3'e ayırdık. Urla, Ödemiş ve Bergama'da 3 toplantı gerçekleştirdik. Toplantılara köy kooperatifleri, ziraat odaları, ziraat mühendisleri, tarım kredi kooperatifleri, vb., o bölgede kimler varsa davet ettik ve bölge hakkında detaylı bilgi aldık. Ürettikleri ürünler, bu ürünlerin pazarlaması gibi konularda toplantılar gerçekleştirdik. Bu 3 toplantıdan sonra İzmir merkezde toplantı yaptık. Bu projenin ilk halini Aziz Bey'e götürdük ama o dönem 'Hayır' cevabı aldık. O, olmaz demesine rağmen toplantı sürecini başlattık. Partide de bunu çalışmaya başladık. Ürünü yerinde değerlendirme süreçlerine başladığımızda Aziz Bey de projeyi makul buldu demek ki il başkanlığından ayrılmamdan sonra projeyi destekleme kararı alarak, CHP İzmir'i aradan çıkardı ve direk hocalarla görüştü. Süreç de sonrasında bu aşamaya geldi.
 

Kentten kırsala göç de başladı


Bu projede çiftçinin ürettiği direk tüketiciye gidecekti. Bu çiftçinin emeğinin karşılığını alması bakımından oldukça önem taşıyor. Bunun yanında projeyle kentten de kırsala geri dönüşü hedeflendiğini söylemiştiniz. Bu süreç nasıl ilerliyor?

Kırsalda kalkınma projesinde; Urla'da enginar, Güzelbahçe'de bardacık, Çeşme'de ot ve kavun, Karaburun'da nergis ve sakız, Ödemiş'te patates ve karpuz, Bayındır'da çiçek, Bergama'da tulum peyniri gibi üretilen ürünler vardı. Her bölgenin kendine özgü üretimlerini tanıtım festivalleri de düzenleyerek, kentin merkezindeki insanları da çekmeyi amaçlıyorduk. Oralarda kurulan organik pazarlarda da bu ürünlerin satışını yapmak istiyorduk. Aile ekonomisine katkıda bulunurken kadını da mutfaktan direk pazara çıkarmayı hedeflemiştik. Üretilenleri direk alıcıyla buluşturmayı istedik. Bu sayede üreticiler de aradaki komisyoncuları devre dışı bırakacak ve ürettiğinden daha çok kazanacaktı. Bu konuda çok ciddi çalışmalarda ve girişimlerde de bulunduk. 5 yılda da şu an için güzel bir noktaya da gelindi. Daha da iyi sonuçlar alacağız. Tire Süt Kooperatifi'ni ise anlatmıyorum. O başlı başına bir başarı. Onun dünyada dahi çok az örneği var. Kırsalda kalkınmada önemli olan köylünün örgütlenmesi. Üretimi daha da değerlendirmek için ortak hareket edilmesi çok önemliydi. O da başarıldı. İzmir bu anlamda da örnek oldu. Artık kentten kırsala göç de başladı. Daha sakin yaşamak isteyenler kırsala gidiyor en çok rağbeti de İzmir ve çevresi görüyor.

Geçtiğimiz aylarda mecliste 2002 ile 2017 arasındaki fiyat artışlarını değerlendirdiniz. 15 yıllık AKP iktidarında emekçinin gelirini ve giderini elinizdeki dövizlerle gösterdiniz. Et, süt, altın, benzin ve maaş gibi çok sayıda kalemdeki değişimleri göstererek artan hayat pahalılığına dikkat çekmeye çalıştınız.


Hükümet asgari ücrete yüzde 10'unun üzerinde zam yaptığını söylüyor ama sadece gıdadaki artış bile çalışanın aldığı maaştan daha fazla. Yaptığı zam aldığı vergiyi karşılamadığı gibi yeni vergi düzenlemeleri de hayatlarımıza giriyor. Yemek yapmaktaki tüpten, işe gitmek için bindiğin dolmuş ücretine kadar zam geldi. Kaşıkla verdiğini kepçeyle alıyor. Açlık sınırının altındaki asgari ücrette bakan tarafından övülmeye kalkılıyor. Bilimsel olarak yapılan araştırmalar sonucunda ortaya konan açlık sınırı bile 2 bin liraya yaklaşırken, toplum açlık sınırına mahkûm ediliyor. Ama aynı toplum, yine aynı yere oy vermeyi de sürdürüyor. Toplumun mazoşist olduğunu düşünmeye başladım. Toplum; sürünmekten, aç kalmaktan, yoksulluktan mutlu mu oluyor? Bu kadar ballı bir iktidar olamaz!
 

'Ülke artık KHK'larla yönetiliyor'


'Bu kadar ballı bir iktidar olamaz!' cümlenizi biraz daha açabilir misiniz?

Topluma eziyet ediyor, horluyor, doğru yazıp çizeni Silivri'ye tıkıyor, milletvekilleri için meclise fezleke getiriyor, her yeri alt üst ediyor ama yine de seçiliyor. Bu durum bana İspanyol lider Franko'yu hatırlatıyor. Halka soruyorsun diktatör Franko ama her seçimde de seçiliyor. Nasıl seçiliyorsun diye sorulduğunda 3F diyor. Fadimo (İnsanların dini duygularını kullanma), Fetivalo (eğlence) ve Futbol diyor. Bir insanın bu 3 şeyden birine ilgi duymayacağını söyleyebilir misin? Zaten 2'sine duymuyorsa da kendini dine vermiştir. Tayyip Bey'in de anlattıklarını baktığımızda aynen Franko olduğunu söyleyebiliriz. Meclisi by-pass etti. 15 gün boyunca sabah 4'e kadar plan ve bütçeyi tartıştık. Uçağı binip, İzmir'e geldik. Geldikten sonra sabah gazeteleri açtığımızda yeni bir KHK çıktığını gördük. Bu konu hakkında hiçbir yerde ne konuşuldu ne de tartışıldı. Ülke artık KHK'larla yönetiliyor.

Siz ülke KHK'larla yönetiliyor deyince biliyorsunuz son yayınlanan KHK'ya ciddi tepkiler getirildi. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Hükümet yaptığı her şeyi planlı yapıyor. OHAL'in uzatılması, KHK'ların ona bağlı çıkarılması, KHK'larla parlamentonun devre dışı bırakılması yasal olmayan durumların yürüdüğünü gösteriyor. İktidar bunları yaparken halkın ne dediğine bakmak gerekiyor ama halk da OHAL nedeniyle başını kaldıramıyor. İktidara karşı yapılan herhangi bir sivil halk hareketinde eylemde devletin tarafında olanların eylemdeki sivil halka yaptıkları bir suçun yargılanamayacağı da söyleniyor. Peki, bu nereden bilinecek? Kimin ne tarafta olduğu ya da eylemin iktidara karşı olup olmadığını kim belirleyecek? Öbür tarafta İçişleri Bakanı 'uyuşturucu satanın ayağını kırın' diyor. Böyle bir açıklamayı hayatımda duymadım. Yargıya ya da adalete çıkarma gördüğün yerde ayağını kır ve olduğu yerde bırak. Hem cezayı veriyor hem de hükmü uyguluyor. Böyle bir bakan olabilir mi?


Tecavüz olayı olan yurda el konulmalı


Geçtiğimiz haftalarda çocuklara yönelik taciz ve tecavüz iddialarına bir yenisi de Dikili'de yaşandı. Buraya gidip, yerinde araştırma yaptınız. Burada yaşananlarla ilgili neler söyleyeceksiniz?

Dikili'de yaşanan bu olayla ilgili savcılığın gizlilik esası var. Ancak bilinenleri konuşabiliriz. Aldığımız bilgiye göre yurtta kalan 13 çocuktan 2'sinin tecavüze uğradığı iddiası var.. Dikili'de ilçe milli eğitim müdürü, ilçe kaymakamı ve ilçe emniyet müdürü ve konuyla ilgilenen savcıdan konuyu dinledik. Yurdun olduğu yere gittik. Yurt Süleymancılar adıyla anılan dini gruba ait. 45 kişilik kapasitesi olan yurtta 13 çocuk kalıyor. Yurtta köylerdeki yoksul ailelerin çocukları kalıyor. Milli Eğitim Bakanlığı'nın durumu devralması ve FETÖ'nün nasıl mal varlığına el konulduysa bütün taciz ve tecavüz iddiası olan dini yurtlara da el koyması gerekiyor. Devlet de yurtların işletmeciliğini yapmalı. Demek ki milli eğitim müdürlüklerinin denetimleri yeterli değil. Ve bu tarz sapkınlıklar ise ne hikmetse dini vecibelerinin daha fazla olduğunu iddia eden insanlarda oluyor. Bu bir sapkınlık. 12-15 yaşındaki çocuğa tecavüz ya da tacizin bir açıklaması olmaz. Normal ve sağlıklı düşünen bir insan bunu yapamaz. Bunlar yaşanırken ise Diyanet'ten daha çarpıcı bir açıklama geldi. Kızların buluğ çağını 9 yaş olarak kabul edilmesi faciadır. Nikah işi zaten imamlara verilmişti. Buluğ çağındaki kızların da yaş ortalamasını açıkladılar ne yani 9 yaşındaki kız çocukları evlenebilir mi demek istiyorlar? Buna mı alıştırmaya çalışıyorlar. AKP'nin en önemli algı oluşturma ve kabul ettirme yöntemi de bu değil mi? Ortaya bir konu atar ve aşırı tepki olmazsa hayata geçirir. 9 yaş meselesi de ortaya atıldı. Toplum buna ciddi tepki göstermezse önünü açmaya kalkabilir. 9 yaşında bir çocuk daha ilkokul çağında. Fiziken ve ruhen olgunluğa erişmeyen bir çocuğun evlenmesi nasıl düşünülebilir?
Böyle yapa yapa da zaten insanları dinden soğutmalarının yanında özünde Müslümanları topluma yabancılaştırdılar...
Bunlar çok tehlikeli ve yanlış açıklamalar. Umarım 2019'da bu mantıkta olan insanlar yeniden iktidar olamaz. CHP olarak da inşallah geçen seferki cumhurbaşkanı adayında düştüğümüz gibi bir hataya düşmeyiz. Artık parti olarak aldığın oy ya da meclisteki sandalye sayısı bir şey ifade etmeyecek. Çünkü parlamenter sistem yerine başkanlık sistemi geliyor. Her şey göstermelik olacak. Devletin asıl yöneticisi cumhurbaşkanı olacak. Dolayısıyla bu seçimde mutlaka cumhurbaşkanını değiştirmek zorundayız. Çünkü sadece o sayede yeniden parlamenter sisteme dönebiliriz. Cumhuriyet ayarlarına böyle dönüş yapabiliriz.


AKP, ekonomiyle geldi ve ekonomiyle de gidecek!


Uzun yıllardır ticaretle uğraşan bir işadamı olarak ülke ekonomisinin gidişatı hakkında neler söyleyeceksiniz?

Ekonomimiz öyle söylendiği gibi iyi falan gitmiyor. Kendi işimden örnek vermem gerekirse geçmiş yıllardaki satışları yapmayı geçtim böyle bir talep bile almıyoruz. Ekonomi tamamen inşaat sektörüne dayanan bir ekonomi halini aldı. Rant yiyici bu ekonominin de nereye kadar gideceği öngörülemez. Lüks rezidans ve gökdelenlerle yürütülmeye çalışılan bu inşaat ekonomisi çok fazla kalemi de içinde barındırdığı için yürüyor olarak görünüyor. Şu anda ülke olarak hazırdan yiyor ve küçülmeye çalışıyoruz. Üretimde artış yok, işsizlik aldı başını gitti. Üretim yapanlar kazanamadıklarını iddia ederek çalışan sayılarını 10 kişide 7-8'e düşürüyor. Hükümetten daha çok destek bekliyorlar. Bunun yanı sıra ithalata dayalı ekonomik çözümler de her geçen gün artıyor. Bu da bütçe açığı, dış borcun artışını getiriyor. Köprü yapıyorsun, köprüyü yapan inşaata araç geçecek diye garanti veriyorsun ama araç geçmiyor. Vatandaşın vergisini de yandaş müteahhitlere veriyorsun. Adrese dayalı ihaleler ile yandaşlardan oluşan zenginler oluşturdun. Bu zenginler ise gerektiğinde istediklerini yaptı. Bu süreç ise al gülüm ver gülüm şeklinde devam etti. Eğer halk yaşanan bu durumlara gözünü açarsa bunlar gidecek. AKP, ekonomiyle geldi ve ekonomiyle de gidecek. N Ali Budak
 

İYİ Parti, CHP'den 1 puan alırsa AKP'den 3 puan alır!


İYİ Parti'nin özellikle CHP'nin ulusalcı-Kemalist kesimini etkileyeceğini ve CHP'nin oylarını alacağı yönünde iddialar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Böyle bir durum AKP'nin işine yarar. 34 yılı geçen siyaset hayatıma ve siyasi tecrübelerime göre; İYİ Parti, CHP'den ne kadar oy alırsa AKP'den 3 katı fazlasını alacak. Başka alternatifi yok. CHP'nin kemikleşen oyu yüzde 25'dir. Bu artık CHP'nin blok oyu oldu. Bunun parçalanması mümkün gözükmüyor. Daha önce Adalet Partisi, Doğru Yol Partisi, Demokrat Parti seçmenleri ve liberal düşünenler merkez sağda özellikle AKP'yi tercih etmişti. Bu kesim geçmişte Ege'de özellikle de İzmir'de güçlüydü. Partilerinin güçlerini yitirmesi nedeniyle yeni seçenek olan AKP'yi tercih ettiler. İYİ Parti'yle birlikte de AKP'ye giden oylar yeniden İYİ Parti'ye dönecek. O kesimin çoğunluğu CHP'ye hala oy vermiyor. O nedenle de İYİ Parti CHP'den 1 puan alırsa AKP'den 3 puan alır.