Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin düzenlediği "Türkiye İnovasyon Haftası" açılış programında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin ekonomiyi büyütecek hazır kaynakları olmadığını bildirdi. Bazı ülkelerin hazır kaynaklar sayesinde ciddi refah seviyelerine ulaştıklarını, buna karşın zengin yer altı ve enerji kaynaklarına sahip bu ülkelerin bir de dezavantajı olduğunu söyledi. Bu ülkelerde sanayinin ve yatırımların gelişmediğini ifade eden Erdoğan, "Bu ülkeler kaynakları tükendiğinde içinde bulunduğumuz 21. yüzyıl ve sonrasını çok geriden yaşamak zorunda kalacaklardır" dedi.
Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin böyle hazır kaynaklara sahip olmamasının da bugün için dezavantaj olarak görülse de "kendi yağında kavrulan" bir ülke olarak büyük potansiyel arz ettiğini anlattı. Türkiye'nin elindeki en önemli kaynağın genç, dinamik, üretken, çalışkan ve zeki insan gücü olduğunu ifade eden Erdoğan, bu kaynağın ancak kalifiye hale gelmesiyle anlamlı olduğunu belirtti. Başbakan Erdoğan sözlerini şöyle sürdürdü: "Genç nüfusa sahip olmak yetmiyor. Biz 10 yıllar boyunca bunun acısını derinden hissettik. Genç ve dinamik bir nüfusumuz olmasına rağmen 10 yıllar boyunca bu büyük potansiyel harekete geçirilmedi. Genç nüfusuz olabilir ama bu genç nüfus deyim yerindeyse, altını çizerek söylüyorum, 'Ne iş olsa yaparım abi' diyorsa, yani kalifiye değilse hiçbir anlam ifade etmez. Nasıl ki petrol, altın, elmas işlenmeden anlam ifade etmiyorsa, aynı şekilde insan da işlenmezse anlam ifade etmiyor."
Hükümet olarak genç nüfusu donanımlı hale getirmek için yoğun bir mücadele içinde olduklarını anlatan Erdoğan, bu sürecin zenginleşerek devam ettiğini ve yaptıkları yatırımların meyve vermeye başladığını anlattı.

Kabul ettirmek istediler

Erdoğan, konuşmasında son birkaç yüzyıldır Batı medeniyetini ileri geçmesiyle Türkiye'nin kendine güvenin de gerilediğini kaydederek, medeniyetlerin doğup, büyüyüp geliştiğini ama ölmediğini belirtti. Medeniyetlerin ölmesinin ancak o medeniyetin mensuplarının yok olması ya da o medeniyet mensuplarının kendi medeniyetlerini kendi elleriyle yok etmesiyle mümkün olduğunu ifade etti. Erdoğan, "Bizim ülkemizde bu topraklarda bunu denediler. Önce bu medeniyetin mensuplarını yok etmek istediler. İstiklal Savaşını yaptık, varlık mücadelesi verdik ve tarih sahnesinde güçlü şekilde yerimizi aldık. Ancak milletimizi, medeniyetimizi yok etmek konusunda başarı sağlayamayanlar bizim elimizle medeniyetimi yok etme çabasına girdiler. Bunu açıkça konuşmak zorundayız. Yıllarca millet olarak bize kompleks aşılamak istediler. Bunu bu millete kendi idarecileri de yaptı. Geri kalmışlığı az gelişmişliği kabullenmemiz için çalıştılar. Bizi belli kalıpların ve sınırların içinde tutmak istediler. Bu millet kabuğunu kırmak ve ufkunun sınırlarını açmak için her hamle yaptığında içeriden dışarıdan bu hamleleri etkisiz hale getirmek için türlü oyunlar oynadılar" diye konuştu.

Dar elbiseyi reddediyoruz

Bu toprakların medeniyetinin örnek alınan bir medeniyet olduğunu, buna karşın "başka milletleri taklit eden bir millet" haline getirilmeye çalışıldığını kaydeden Erdoğan, "Biz bu oyunları ve bizimle ilgili tüm planları boşa çıkarıyoruz. Giydirilmek istenen o dar elbiseyi reddediyor, ufkumuzun sınırlarını aşıyoruz. Dünyanın neresine giderseniz gidin 'made in Turkey'i görürsünüz. Bu dünyada artık Türkiye var ve inşallah ebediyen var olacaktır" dedi.
İyi şeylerin örnek alınacağını ama asla taklitçi olunmayacağını ifade eden Erdoğan, genç neslin özgüvene sahip olmasını önemi üzerinde durdu. Türkiye'nin geçmişinde önemli bilim adamları ve gönül adamları bulunduğunu anlatan Erdoğan, 2023 yılında Türkiye'nin ilk 10 büyük ekonomi içinde yer alacağını, milletin "başı dik mağrur ve muzaffer bir millet olmak zorunda" olduğunu kaydetti.

İsim vermeden eleştirdi

Erdoğan "Muhteşem Yüzyıl" konusunda yaptığı açıklamalar sonrası tekrar gündeme gelen tartışmalara da isim vermeden değinerek şunları belirtti: "Bizim tarihimizde nice büyük âlimler ve gönül insanları var. Birileri bizim tarihimizin savaştan, kılıçtan, entrikadan, iç çekişmeden, maalesef haremden ibaret olduğunu iddia ediyor. Bizden olmayan birileri son derece kasıtlı şekilde bizim tarihimizi bize böyle anlatmaya çalışsa da biz kendi tarihimizi böyle göremeyiz, görmeyeceğiz. Fetih dediğiniz kavram savaşarak, birilerin boynunu kopararak, işgal ederek, sömürmek için yeni topraklar elde etme girişimi değil, tam tersine kapıdan önce kalpleri açma girişimidir. Fetih, sevgi medeniyetini yakın uzak diyarlara taşımaktır. Kılıcın değil kalemin egemenliğine inanmaktır. Onun için İstanbul'un fethinde Bizans'ın hanımları Fatih Sultan Mehmet'i, Akşemseddin'i karşılarken, 'Başımızda kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi arzu ederiz' demişlerdir. Çünkü birinde adalet birinde zulüm vardı. Bizim tarihimiz konuşulurken sadece savaşlar gündeme getiriliyor. Sanki tarihimiz savaşlardan, entrikalardan ve haremden ibaretmiş gibi gösteriliyor. Bizim tarihimize yön veren kalemden ve kitaptan kimse bahsetmiyor, bahsetmek istemiyor."

Küllerinden ayağa kalktı

Türkiye'nin tarihini doğru anlaması, eziklik ve siniklik içinde olmaması gerektiğini kaydeden Erdoğan, geçmişte en iyisini yapan bu milletin yeniden aynı şeyi yapabileceğini belirtti. Gençlerin böyle bir anlayış ve özgüvenle yetiştirilmesi gerektiğini anlatan Erdoğan, konuşmasında 2008 yılında küresel kriz sırasında yaşan süreçle ilgili şu bilgiyi paylaştı: "2008 yılının sonunda küresel finans krizi ABD'de başladığında hem içeriden hem de dışarıdan bize şunu söylediler: 'IMF'ten borç almalısınız' dediler. Ülkemdeki güvenli kaynaklar da bunu söylediler. 'Yeni bir stand by antlaşması yapmanız gerekir' dediler. 'Yoksa batıyoruz, bittik. IMF ile anlaşmazsanız küresel krizi aşamazsınız' dediler. Biz 'Hayır, bu küresel krizi biz aşarız' dedik. O zamanlar bir ifade kulandım. 'Bu kriz bizi teğet geçecek' dedim. Köşe yazarları aleyhimde yazmaya başladı. Hamdolsun teğet bile geçmedi bu ülke küllerinden yeniden ayağa kalktı."