Ali Budak- İzmir Milli Kütüphane Vakıf Başkanı Avukat Ulvi Puğ, geçtiğimiz günlerde CHP milletvekili aday adaylığını açıkladı. Uzun yıllardır ülke sorunlarıyla ilgilendiğini ve her platformda sorunlara çözüm önerileri sunarak katkıda bulunmaya çalıştığını dile getiren Puğ, 'Toplumdaki vatandaşların ve çevremdekilerin desteğinden dolayı CHP milletvekili aday adaylığına başvurdum. Uzun zamandır neredeyse haftada 2 gün bir yerlerde konuşma yapıyorum. Bu konuşmalarımdan sonra da gittiğim her yerde katılımcıların yoğun ilgisiyle karşılaşıyor ve milletvekili olmam için öneriler alıyordum. Tabii bu, ülkenin çok çalkantılı ve sıkıntılı döneminde vatandaşların sizden bir şeyler beklediğini ve umut bağladığını da gösteriyor. İzmir Kent Kültürü ve Geliştirme Platformu'ndaki çok değerli, siyaset içinde yer alan arkadaşlarımın da yoğun desteği ve ailemin de teşviki sonrası CHP İzmir'den aday adaylığımı açıkladım' dedi.

 

AKP, adaletten sınıfta kaldı

Bu seçimin gerçekten çok önemli olacağını çünkü anayasa değişikliğinden sonra bu seçimle fiili olarak değişen sisteme resmen geçiş yapılacağını belirten Puğ, 'Bütün yetkileri bir kişinin elinde toplayan bu başkanlık sistemine karşıyım. Gönlümde ise partimin de savunduğu kuvvetlendirilmiş parlamenter sistem var. Buraya geri dönüşü sağlarsak ülkenin daha rahat edeceğini düşünüyorum. Öncelikle Türkiye'de ciddi bir hukuk sorunu var. Toplumu düzenleyen 3 önemli kurallar sistemi vardır. Bunlar; hukuk kuralları, ahlak kuralları ve din kurallarıdır. Din mekanizması çalıştığında toplumu ilgilendiren kısmında ortaya iyi ahlaklı insanı çıkarması gerekir. Yoksa o mekanizmanın anlamı kalmaz. Hukuk mekanizması çalıştığında da ortaya çıkaracağı ürünün adalet olması gerekir. Adalet çıkmıyorsa da ortada hukuk yok demektir. Diktatörlüklerde de hukuk mekanizması vardır ve insanlar idam sehpasına hukuk aracılığıyla gönderilir. Bu nedenle hukuk sadece toplumda düzeni sağlar. Huzuru ise adalet sağlar. AKP'nin de isminde adalet kelimesi var ve adalet için kurulduğunu söylediler. Ancak en çok da adalet konusunda sınıfta kaldılar' diye konuştu.

'Çözüm için parlamenter sisteme dönülmeli'

Adaletin sadece yargıda dağıtılamayacağını belirten Puğ, şöyle devam etti: Yaşanılan hukuksuzluklardan dolayı insanımızın adalet duygusu çok örselendi. Bu adaletsizlik ise sadece hukuk alanında yaşanmadı. Bu hükümet gelir dağılımında, eğitimde ve yargıdaki adalet gibi kollarda sınıfta kaldı. Çünkü adaleti her alanda keyfiliğe dönüştürdüler. Ülkede bütün hukuk şekilleri kaldırıldı. Yasalara baktığımızda ise hukuk şekliyle ilgisi olmayan çok sayıda yasanın çıktığını görüyoruz. İktidar partisi de bu durumun farkında ve yıprandıklarını görüyoruz. Başarılı iktidar da yıpranır ama AKP iktidarının başarısız olduğu açıkça görülüyor. Çünkü ülkede ekonominin, hukukun ve adaletin geldiği nokta ortada. Bu kadar ahlak ve din söylemini ağzından düşürmeyen iktidarın döneminde çocuk istismarı, kadına şiddeti ve tutuklu gazeteci sayısının ne kadar çok arttığını görüyoruz. Bu süreçleri ölçen dünyadaki kurumların listesine baktığımızda da adalette, eğitimde ve mutlulukta son sıralardayız. İnsanımız bu yönetimden memnun değilse bu işten ne anladık? Geldiğimiz noktadan iktidarın karnesine baktığımızda sınıfta kaldığını görüyoruz. Bu da iktidarın muhakkak değişmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Sorunlardan kurtulmak için öncelikle iktidarın değişmesi gerekiyor.

'AKP'nin vatandaşa verecek vaadi kalmadı'

Ülkenin dinamiklerine göre tarafsız cumhurbaşkanı tarafından yönetilmesi gerektiğine dikkat çeken Puğ, 'AKP'nin artık kendini ifade edebileceği bir alan da kalmadı. 3. köprünün ve tüp geçit yapılmasından sonra yapılacak olan büyük kanal projesi de artık toplumda heyecan yaratmıyor. Çünkü vatandaş her anlamda yaşam savaşı veriyor. Dünyanın en büyük altın köprüsünü yaptın ama üzerinden özgürce geçemedikten sonra o köprünün bir anlamı yok. Türkiye artık bu noktaya geldi. Özgürlük, eşitlik, bağımsızlık kavramlarının üzerini köprüyle ya da ekonomiyle örtemezsiniz. Ki ekonomide çok kötüye gidiyor. Artık vatandaşa verecekleri bir vaat ya da söyleyecekleri söz kalmadı' dedi.

'CHP, Türkiye'nin umududur'

CHP'nin 7 Haziran seçiminden itibaren toplumda umut oluşturduğunu ve siyasette uzun süredir gündemi belirlediğini ifade eden Puğ, sözlerini şöyle sürdürdü: CHP'nin ülkeyi yönetemeyeceği iktidar tarafından sürekli söyleniyor. Ancak CHP'nin 7 Haziran'da sunduğu vaatleri 'Bunlar ekonomiden de anlamıyor' diye eleştirenlerin 1 Kasım'da o vaatleri hayata geçirdiğini görüyoruz. Burada bir sorun varsa eğer o da CHP'nin vaatlerini toplumdaki her bir vatandaşa yeteri kadar anlatamamasıdır. CHP olarak vatandaşlarımıza dokunmalı ve onarla birebir her şeyi söylemeliyiz. Bunu da yapmak için partimizin bütün kadrolarıyla birlikte daha çok çalışmalıyız. CHP olarak bu ülkeyi içinde sıkıştığı bu olumsuz durumdan çıkaracağız.  

'İnce toplumda büyük bir heyecan yarattı'

'Partimizde ben ne olacağım sorusuna cevap aranmaz. Bütün CHP'liler vatanımızın ve milletimizin geleceği ne olacak sorusuna cevap arar ve onun için çalışır' diyen Puğ, 'Genel başkanımız da bu düşünceyle hareket ettiği için kendisine 2 kere rakip olan Muharrem İnce'yi aday göstermiştir. Muharrem İnce'de ülkede bu denli önemli bir heyecan yaratmıştır. Çünkü iyi bir siyasetçi olan İnce, bilimsel bilgiyi vatandaşımızın anlayacağı şekilde anlatıyor. Bütün vatandaşa kapsayıcı diliyle yaklaşıyor. Ben değil biz yapacağız diyor. Vatandaş bu yaklaşıma uzun süredir duymak istiyordu. O nedenle de İnce ismi ülkede böyle bir heyecan yarattı' ifadelerini kullandı.

'Getirilmek istenen sistem ise 'Bambaşkanlık Sistemi'dir'

Türkiye'ye en iyi başkanlık sistemi de getirilse bunca yıllık birikim ve deneyim nedeniyle parlamenter sistemden yana olduğuna vurgu yapan Puğ, konuşmasını şöyle sürdürdü: Toplumumuzun demografik yapısına da baktığımızda bize en uygun sistemin parlamenter sistem olduğunu görürüz. Getirilmek istenen sistem ise 'Bambaşkanlık Sistemi'dir. Yani ülkeyi tamamen bir kişinin keyfiyetiyle yönetmesidir. Başkanlık sisteminin en önemli özelliği keskin kuvvetler ayrılığına dayalı olmasıdır. Yani yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız ve birbirine eşit olmasıdır. Getirilecek sistem ise cumhurbaşkanımızın 'kuvvetler ayrılığından çok çektik' ifadesinden de anlaşılacağı üzere bütün kuvvetlerin bir kişinin elinde toplanmasıdır. Yani tek adamlığa dönüş. Mustafa Kemal Atatürk egemenliği saraydan alıp Türk milletine teslim ederken biz ise referandumda egemenliği milleten alıp, saraya teslim ettik. Bu sistem demokrasiye de uymuyor. Zaten böyle bir sistem olmaz. Ki cumhurbaşkanımızın da ne kadar çok kandırıldığını biliyoruz. Bu da bu kadar çok yetkiyi taşıyacak donanımda olmadığını gösteriyor. Devlet deneme yanılma yöntemiyle yönetilemez. Hele de bütün yetkileri eline alan tek bir insana deneme yanılma yöntemiyle devlet yönetme yetkisi verilemez. Demokrasi ve temel hak ve özgürlükler için arızaları ve sakıncaları giderilmiş, kuvvetlendirilmiş bir parlamenter sisteme dönülmeli.

Başlığı, 'Ey 15'li 15'li' idi

15 vekil olayını ilk kez kendisinin yazdığını ve erken seçim tarihi açıklandığında sosyal medyaya 'Ey 15'li 15'li' diye bir yazı yazdığını belirten Puğ, şöyle devam etti: Bu demokratik hamleyi ilk önerendim. Sonrasında da 15 demokrasi kahramanımızın İYİ Parti'ye geçmesinin çok basit ama çok etkili bir demokratik hamle olduğunu gördük. Bu hamle Türkiye siyasetinde demokrasi örneğidir. AKP de buna ne kadar hazırlıksız olduğunu, sonrasında yaptığı açıklamalarla ve gardını düşürmesiyle gösterdi. CHP ise Türkiye siyasetinin belirleyici gücü olduğunu gösterdi. Sorunların çözümü, sevmeyi bilmek, bilmeyi sevmek ve cesurca hareket etmekten geçer. Toplumun sorunlarını çözmek adına bu yola çıktım. İzmir'deki üretimlerimiz sonucunda gerek vatandaşlarımızdan gerekse çevremdeki arkadaşlarımdan ciddi bir karşılık gördüm. O nedenle de sıralamadaki yerim önemli değil. Üzerime düşeni yaptım ve adaylığa başvurdum. Olursam milletvekili olarak, olmazsam da dışarıdan ülkeme hizmete devam edeceğim.

En büyük hayalim, muazzam bir kütüphane

En büyük hayalinin İzmir'e mimari projesiyle yapılan muazzam bir kütüphane kazandırmak olduğunu belirten Puğ, 'İzmir'e muhakkak gurur duyulacak bir kütüphane kazandırmalıyız. SSK bloklarının oraya mimari projeyle yapılacak olan 4 sütunda yükselen bir yapı hayal ediyorum. Bu yapının bir kulesinde kütüphane, bir kulesinde opera, bir kulesinde modern sanatlar ve diğerinde de ticari amacı olmayan butik bir otel olacak. Burası ihtisas alanı olduğu için üniversitelerden kütüphaneye araştırma yapmaya gelen ya da yurtdışından çalışmaya gelen kişiler konaklayabilsin. Bu yapının hemen arkasında ise İzmir'de yaşamış yabancı ya da vatandaşımız olan sanatçılarımızın heykelleri olan bir sanatçılar parkı yapalım. Böyle bir yapı şehrin hem kültür-sanat alanına hem de ekonomik alanına destek olur. Bunun yanı sıra 24 saat yaşayan Kemeraltı'yı da yaratmalıyız. Gelen turistlerin operadan çıktıktan sonra İzmir'in yöresel lezzetlerini tadabileceği mekanlar oluşturalım. Bu kütüphanede çocuklara kitap okumayı aşılayalım. Çocukların da kitapla iç içe olacağı bu yapıyla toplumun da değişip dönüşmesini sağlayabiliriz' dedi.