Gazetenin ismini buraya yazmam doğru olmayacaktır. Meraklılar 15 Mayıs tarihli gazeteleri arayıp hangisi olduğunu bulabilirler. Demem o ki; yazımım başlığını o bayağı büyük geçinen bir İstanbul gazetesinden alıntıladım.
Elbette, başlıkta tanımı yapılmak istenen sade  nikah; Sn. Cumhurbaşkanımız R.T. Erdoğan'ın ceylan diyerek tanımladığı kızının İstanbul K.Çekmece Yahya Kemal Beyatlı Gösteri Salonunda yapılan nikah töreniydi. Başlığın ayrıntılarını okuyunca gazeteyi hazırlayanların sadelik kavramıyla neleri amaçladığını anlayabilmek pek olası değil ama, biz gene de bilgilenelim istedim. Meğerse  oyunlar oynanmamış, şarkılar söylenmemiş, davul-zurna çalınmamış, konukları Bilal ve Berat Erdoğan karşılamış. İyi mi?

Haydi; Bir de biz değerlendirelim bu sadelik kapsamında  başka neler yaşandı İstanbul'da. Sabahtan başlayarak nikahın yapılacağı salona giden tüm yollar trafiğe kapatıldı, TOMA'lar hazır bekletildi, helikopterlerin biri indi bir kalktı, 6000 kişiyi aşkın konuk davete icabet etti, 15.30'da başlaması gereken tören katılımın yoğunluğu nedeniyle  ancak 16.15'te başlayabildi, kutlamalar 19.30'dan sonra bile sürdü gitti. Hem de bunlar tam tamına SEKİZ, evet SEKİZ şahitle yapılan nikahta yaşandı. Ya... gördünüz mü işte sade nikah nasıl olurmuş?
Ama bu evlenme töreninde Genelkurmay Başkanımız Hulusi Akar'ın Ankara'daki şehit cenazesinden sonra apar topar değişip sivillerini giyerek İstanbul'a uçması ve  nikah şahitliğine soyunması günün en ilgi çeken haberi olmuştu. Elbette resmi açıklamalar hemen gündeme geldi. Efendim nikah davetiyesi hem gelin hem de damat cephesinden gelmiş, yok efendim Genelkurmay'ın "İnsansız Uçak Projesi" damat bey ve sahibi olduğu şirket tarafından yürütülüyormuş.
İyi ya; böyle bir proje gündemde ise ve bu türlü projelerin her zaman bazı söylentilere yol açabileceği geçmişteki deneyimlerden biliniyorsa o nikah için değil şahit olmak konuk olmak bile sorun olmayacak mıdır?

Üstelik; Sn. Akar Paşamız o nikaha gitmeyip sekiz kişilik şahit ordusu arasında yer almasaydı en fazla iki aileye mahcupluk demeyeyim de hani belki özür borçlu olabilirdi. Ya, bu yandaki şehit aileleri? Gelecekte onlara nasıl hesap verecek, onlara ne diyebilecek? 
Ben zaman zaman gazetemizde yazdığım yazılarda toplumumuzun Anadolu'muzun gerçek sade yaşamından uzaklaşıp giderek yozlaştığından bahseder olmuşumdur. Sanırım; geçmişteki yazılarımdan birinde Bursa vali yardımcısının Hüdavendigar Camisinin avlusunda Osmanlı özentisi ile oğlu için yaptığı sünnet düğününü konu etmiştim. Meğer; daha neler neler olacakmış.
Şimdi düşünüyorum da SEKİZ şahitli yeni nikah modası başlarsa inanın hiç şaşırmam.

*** 

Ülkemizde konu biter mi? Biri daha biterken bir yenisi gündemin tamamını kaplıyor. Aslında iş sıraya binerse MHP'nin kongre olayı çok öncelerden konuşulmaktaydı. Sonuçta; olağanüstü tanımıyla 15 Mayıs'ta gerçekleşmesi düşünülen kurultay, devlet güçlerinin engelleme girişimleri nedeniyle yapılamadı.
Bu ülkede kanunlar vardır. Elbette, olağanüstü kurultay çağrısı yapanların çağrı için yeterli imza çoğunluğunu sağladıklarına dair kararı mahkemeler verecektir. Kurultay çağrısında bulunanlara karşı Genel Merkez, Yargıtay'a başvurup isteğin reddedilmesini dilemiştir. Doğal karşılamak gerekir, böyle bir hakkı vardır. Ama iş burada kopuyor. Ne hikmettir, o koskoca Yargıtay sanki diğer baktığı işler bundan daha önemliymişcesine ya da bütün daireleri doluymuş gibi kurultay tarihiyle ilgili kararını bir türlü veremiyor. Evet şaşmak gerekir; kararı  geciktiriyor da geciktiriyor. Sonunda kararın; Mayıs ayı içinde (!) verileceği kurultay tarihinden bir-iki gün önce müjdeleniyor.

Bu arada; Gemerek ve Tosya Asliye Hukuk Mahkemeleri'nin kurultayla ilgili verdiği ihtiyati tedbir kararları var. Nereden çıkıyor bütün bunlar? Ankara neresi, Tosya neresi, Gemerek neresi? Hadi Ankara'nın ilçeleri olsalar tamam diyeceğim. Bu adlarını saydığım yer mahkemelerinin başka işleri yok mu?
Bu ülkede; Medeni Usul Hukukuna dair 6100 Sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu adlı bir kanun vardır. Bu kanuna göre hangi mahkemelerin yer ve konu bakımından karar verebilecekleri açıkça belirtilmektedir. Bütün bunlara karşın bu mahkemelerin hakimleri  böylesi kararları nasıl verebilmişlerdir?
Ankara İcra Mahkemesinin kararının uygulanmasını hangi merci engellemiştir? Mahkemelerin verdiği kararlar yeterli neden olmaksızın idari birimlerce engellenebilir mi?
İnanın, benim başım döndü. Kime kul olacağımı şaşırdım. En iyisi; "Ben kanun manun tanımıyorum, benim verdiğim kararlar geçerlidir" diyen Adalet (!) Bakanına ve onun emirlerini uygulayan Ankara Valisi'ne inanmak.
Esenlikle kalınız...
TÜRKÇE İÇİN ÖZEL NOT
Prinç (Sarı alaşım) değil PİRİNÇ (TDK Türkçe Sözlük Sh.1926)