Hepimiz yaşamımızda bir çok şeyi isteriz, Sahip olmak istediğimiz olamadığımızı, hayalini kurduğumuz. İnsan doğası yanı sıra yıllar boyunca edindiğimiz egolar, hırslar, bu istekleri iteleyen kıskançlıklar. İşte bu kaos içinde bir gün ya çok sevdiklerimize ya da kendi başımıza öyle kötü bir şey gelir ki, atlatabildiğimizde ağzımızdan şu kelimeler dökülür "Aman dünyadaki en büyük zenginliğimiz, sağlığımız". Özellikle yaşanmışlıklarla olgunlaşır, tek dileğimiz olur bu. İyi veya kötü, hafif veya ağır  başımıza e gelirse gelsin, en büyük güvencemiz sağlık sistemimiz ve sağlıkçılarımız.

Riski devlet üstleniyor

Bu gün ne haldeyiz bir bakalım. Dönüşen sağlık sistemimizi İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Güray Kılıç'tan dinleyelim.  "Şehir hastaneleri bütçede bir delik" diyor ve ekliyor: "Hastaneler çok büyük ve uzak. Bu büyüklük deprem tehlikesi için kritik. Personel mavi koda (acil müdahale çağrısı) bile yetişmekte güçlük çekiyor. Büyük hastaneler dünyada terk edilen bir model. Biz de binaların büyük olmasıyla övünülüyor. Şehir hastanesi tanımı da yanlış. Zira hastaneler şehir dışında ve vatandaşın ulaşımının güç olduğu bölgelerde kuruluyor. Bu çalışanlar ve hastalar için büyük bir sorun" diyor ve yine ekliyor: "Bu hastaneler kamuya ait değil, bunların sahibi özel inşaat şirketleri. Hastane arazileri hazineden. Dış finansman ile yaklaşık üç senede yapımı tamamlana hastanelere bakanlık kiracı olarak geliyor. 'Hazineden para çıkmayacak, riski özel şirket üstlenecek' deniyordu. Bakıyoruz dış krediye hazine garantisi ile riski devlet üstleniyor.

İmtiyazlar sınırsız

Şehir hastanelerinde görüntüleme (MR, BT, Ultrason vb.) Nükleer tıp, fizik tedavi ve her türlü laboratuvar hizmetleri için inşaatı yapan şirkete hasta garantisi veriliyor. Hastane kampüsünde bulunan alış-veriş, eczane, yeme-içme yerleri işletme hakkı da bu şirketlere veriliyor. Bakanlık 25 yıl boyunca yüksek kira bedelleri ödeyerek, hastanelerin sahibi oluyor. Maliyetleri o kadar yüksek ki, hastaneleri ihale yolu ile yaptırsanız neredeyse 4 yıllık kira bedeline mal olacak. Ancak 21 yıl daha kira ödüyorsunuz. Kira ve hizmet bedellerinin döner sermayeden karşılanacağı söyleniyordu. Oysa bu bedelleri karşılamanın mümkün olmadığı ortaya çıktı. İmtiyazlar sınırsız. Bir tarafta şirketin CEO'su var. Bir tarafta da başhekim var. Kışkırtılmış bir sağlık talebi oluşturuldu.  Hastaneleri işletme, hastaları ise müşteri olarak gören bir zihniyet var. Sağlıkta sistemden kaynaklanan olumsuzluklar, hekimlere mal ediliyor.  Bu da hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti arttırıyor.  Sağlık çalışanlarına günde yaklaşık 40 sözel ve fiziki şiddet bildirimi yapılıyor. Hekim emeği değersizleştiriliyor"

Kalite de düşüyor

Sevgili okuyucularım, yetkililerin açıklamaları böyle. Bundan sonra ne yaşanacağı, yaşayacaklarımız belirsiz. Son haberlerde duymuşsunuzdur. Sağlık çalışanlarına şiddet boyutu arttı, artık ailelerine de yöneldi. Artık kimse sağlık çalışanı olmak istemiyor. Sağlıkta eğitimin kalitesi de giderek düşüyor. Bu gidişle muhtaç kaldığımızda, sağlığımız tehdit altına girdiğinde maalesef karşılığını bulamayacak günlere gidiyoruz.