FATİH ÖZKILINÇ- Ebelik, insanlık tarihi kadar eski bir meslek… Tarihin ilk devirlerinde bu yana gebe ve loğusalara yardım ile başlayan ebelik mesleği insan hayatı için büyük bir önem taşıyor. Cinsel ilişki ile gebeliğin bağlantısının kurulmadığı, kadınların tamamen kendi isteği ile gebe kaldığı düşünülen ilkel çağlarda, bir insanın dünyaya gelme sürecinin en büyük yardımcısı olan ebeler, tanrıça gibi görülerek kutsanırken günümüzde de önemi tartışılmaz bir meslek grubu… Hayatın en güzel aşamalarından biri olan doğum ve doğuma eşlik eden ebeler, Anadolu halk kültürünün de vazgeçilmez bir parçası… Türk kültüründe de her dönemde var olan ebelik Selçuklu da, Osmanlı da ve Cumhuriyet döneminde de yüksek bir değere sahip… Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından sonra Besim Ömer Paşa tarafından ilk ebe okulu açılırken 80’li yılların ortasında Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulları bünyesinde Ebelik Programları 90’lı yılların ortasında itibaren de ebelik eğitimi lisans düzeyinde verilmeye başlandı. Sağlık sisteminin vazgeçilmez unsuru ebelik mesleğinde ilk profesör unvanını alan ve kendini iyi bir ebe olma yolunda kadim bir öğrenci olarak tanımlayan Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ebelik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Sema Dereli Yılmaz ile Dünya Ebeler Günü dolayısıyla ebeliği konuştuk. Prof. Dr. Yılmaz; ebelik mesleğini, bu mesleğin insan hayatı için önemini, dünyada ve Türkiye’de ebeliğin algısını, Kovid-19 pandemisi sürecinde ebelerin yaşadıklarını ve kendisinin liseden başlayıp profesörle kadar uzanan kadim yolculuğunu Haber Ekspres’e anlattı.

 

Türkiye’de ebeliğin otonomisi yüksek


Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ebeliği “Gebelik sırasında, doğumda ve doğumdan sonra gerekli bakım ve danışmanlığı sağlayan,  normal doğumları kendi sorumluluğunda yaptıran ve yenidoğanın bakımını yapmak üzere eğitimi tescillenmiş kişidir.” şeklinde tanımlıyor. Uluslararası Ebelik Konfederasyonu (International Confederation of Midwives - ICM) da bu tanıma ilaveten ebelik bakımını, koruyucu önlemler,  normal doğumun desteklenmesi, anne ve çocukta risklerin taranması ve önlenmesi, tıbbi bakım ya da diğer uygun yardıma erişimin sağlanması, acil durumlarda müdahaleyi de kapsar şeklinde ifade etmiştir. Bu tanımlara baktığımızda ebelerin çok geniş bir yelpazede hizmet sunduğunu görebiliriz. Bununla birlikte her ülke kendi gereksinimleri ve sağlık politikaları doğrultusunda görev alanlarını genişletebilmektedir. Bizim ülkemizde ebeliğin otonomisinin yüksek olduğu, sağlık evi ve sağlık ocaklarında sağlık hizmetlerinin tüm topluma eşit bir biçimde sunulması için ebelerin cansiperane çalıştığı bir dönem var. Ancak daha sonra ülkenin değişen sağlık politikaları ve dinamikleri, köyden kente göç, doğumun evlerden hastanelere kayması ve medikalize olması ile birlikte ebelerin hastanelerde bakım hizmetlerine yoğunlaştığı döneme geçiş olmuştur. Ancak günümüzde yeniden kadınlar doğumlarını dilediğince yapabilmek, ebeler de bu yönde onların destekçisi ve savunucusu olabilmek için kolları sıvamıştır. Ebelik insan hayatı için çok önemlidir. Çünkü yapılan çalışmalar gösteriyor ki; bir kadın gebe kalmaya karar verdiği andan itibaren gebelik, doğum, doğum sonu ve yenidoğan döneminin de dahil olduğu süreçte ebe liderliğinde sürekli bakım alırsa o ülkenin sağlık göstergeleri olumlu yönde etkileniyor. Anneler mutlu ve doyumlu bir süreç yaşarken anne ve bebek sağlığı yükseliyor.   Doğum anında kadının huzurlu bir ortamda, bebeğini ve kendini güvenli ellere teslim etmesi gerekiyor çünkü gelecek yaşamın nüvesi bu anda gizli. Dünya ile buluştuğumuz o an ortamda ne varsa bizim ileriki yaşamımıza şekil veriyor. Bebek sevgi, saygı ve huzur dolu, dingin bir ortamda mı hayata merhaba demiş yoksa tedirginlik veren, müdahalelerin olduğu, korku ve stresin hakim olduğu bir ortamda mı? Biz ileride nasıl bir toplumda yaşamak istiyorsak doğum anını o hale çevirmeliyiz ve ebe burada kilit roldedir.

Yasal anlamda korunmuyorlar

Ebe;  toplumla iç içe, sağlığın korunması ve yükseltilmesi için emek veren, iki cana hizmet eden, kadının her anlamda savunucusu, danışmanı, destekçisi olan bir meslek mensubudur. Bu kapsamda aslında mesleği icra etmek muazzam bir manevi tatmin veriyor. Ancak ebelerin yasal anlamda korunmaması, bağımsız rollerinin desteklenmemesi, kendi alanı dışında istihdam edilmesi çalışma hayatının zorlukları olarak karşımıza çıkıyor.

Ebelik emin adımlarla ilerliyor


Bence ebelik ülkemizde de dünyada da kaliteli hizmet sunumuna en çok gereksinim duyulan meslek dallarından birisi. Biz işimizi ne kadar iyi yaparsak bize bakış açısı bu oranda değişir. Çünkü biz hayati bir hizmeti sunan meslek grubuyuz.  Ebelik mesleğinin çok güçlü olduğu ülkelerde ebelik eğitiminin çok iyi olduğu, yasaların ebeleri koruduğu, mesleki sınırların belli olduğu görülmektedir. Bu ülkelerde sunulan ebelik hizmetinden memnuniyet olumlu bakış açısı geliştirilmesinde önemli bir faktördür. Bizim ülkemizde ebelik bu yolda emin adımlarla ilerlemektedir. Dünyada da ülkemizde de ebelik mesleğini genelde kadınlar yapıyor. Ama dünyada bu mesleği yapan erkekler de var. Bizim ülkemizde ebelik kadın mesleği ancak üniversite sınavında ebelik bölümünü kazanıp mezun olan erkek ebeler de sayıca bir elin parmağını geçmemekle birlikte mevcuttur. Erkek ebelerin ataması bakanlık tarafından yapılmamakta ancak özel sektörde istihdam edilebilmektedirler bu sebeple toplumsal olarak nasıl algılanabilecekleri noktasında net bir şey söylemek mümkün değil.

Verileri takip, ebeliğe yatırım


Tüm meslektaşlarımın ve öğrencilerimizin ebeler gününü kutluyorum. ICM 5 Mayıs dünya ebeler gününü “Verileri Takip Edin: Ebelere Yatırım Yapın” teması altında kutluyor.  Ben de ülkemizde kaliteli ebelik bakımına yatırım yapılmasını savunuyorum. Bu süreçte cinsel, üreme, anne, yenidoğan, çocuk ve ergen sağlığını iyileştirmek için ebelere yatırım yapmak, anneler ve bebekler için sağlık sonuçlarını iyileştirmek, anne ve yenidoğan ölümlerini ve ölü doğumları azaltmak için uygun maliyetli bir yaklaşımdır. Ebe liderliğindeki bakım modelleri, mükemmel anne ve yenidoğan sonuçları ve kaliteli bakım ile sonuçlanmaktadır. Ülkemizde de bu modelin benimsenmesi ve yaygınlaşmasını temenni ediyorum.


Koronavirüs salgını sürecinde ebelik


Kadının destekçisi ve kadın haklarının savunucusu olarak çalışan ebeler, pandemi sürecinde toplumda cinsiyet ayrımcılığı, aile içi şiddet, insan hakları ihlalleri, doğumun medikalizasyonu, korku ve yanlış bilginin yaygınlaştırılması gibi birçok olumsuzluğun geliştiğini belirledi. Buna yönelik olarak ebeler pandemi sürecinde hem bu sorunlar ile mücadele ettiler hem de mikro düzeyde anne ve yenidoğan sağlığını makro düzeyde de aile ve toplum sağlığını korumak, iyileştirmek ve yükseltmek noktasında hizmet sunmaya devam ettiler. Ebeler salgın sürecinde hem hastanelerde Kovid-19 hastalarına bakım verdiler, yoğun bakımlarda çalıştılar hem de sahada filyasyon ekibinde görev yaptılar. Bununla birlikte Kovid-19 olan pek çok gebe ve yenidoğana da hizmet sunmaya devam ettiler. Üzülerek, saygı ve minnetle anmak isterim ki bu hizmet sunumu esnasında Kovid-19’a yakalanıp vefat eden meslektaşlarımız da oldu. Ebelere pandemi sürecinde hem ülkemizde hem de tüm dünyada her zamankinden daha fazla ihtiyaç olduğu görüldü.


Türkiye’nin ilk ebe profesörü

Sema Dereli Yılmaz iyi bir ebe olma yolunda ilerleyen kadim bir öğrenci… Eskişehir Atatürk Sağlık Meslek Lisesi’nin Ebelik Bölümünden mezun oldum. Mezun olduğum yıl Türkiye’de ebelikte lisans eğitimine ilk kez üniversite sınavı ile öğrenci alınacaktı. Douglas Malloch’un bir şiiri var son üç mısrası;

“Cadde olamazsan, sokak ol.

Kazanmak ya da kaybetmek ölçü değildir,

Her ne isen onun en iyisi sen ol…” diye biter. Buradan ilham alarak, ben ebe olarak yola çıktım ve bu yolda gidebildiğim yere kadar ilerlemeliyim diye düşündüm. Selçuk Üniversitesi Konya Sağlık Yüksekokulu Ebelik Bölümü’nü kazandım ve 2001 yılında mezun oldum. Ebe olarak atamam gerçekleştirildiği için üniversite yıllarımda hem ebe olarak çalıştım hem de okudum. Üniversiteyi bitirdiğim yıl ülkemizde ebelikte lisansüstü eğitim henüz başlamamıştı. Ama Selçuk Üniversitesi’nde Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı’nda yüksek lisans programına öğrenci alınacaktı. Sınava girdim ve programa kabul edildim. 2004 yılında hem anne oldum hem de mezun oldum. O yıllarda Türkiye’de ebelik,  Konya’da ebelik veya hemşirelik alanında doktora programı yoktu. Hemşirelikte doktora programı olan bazı üniversiteler de ebelik bölümünde lisans eğitimini tamamlayanları doktora programına kabul etmiyorlar, sınava başvuru şartı olarak hemşirelik bölümünden mezun olma koşulunu koyuyorlardı. Ancak 2006 yılında İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Yüksekokulu Doğum ve Kadın Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı’na kabul edildim. O zaman Prof. Dr. Nezihe Kızılkaya Beji Anabilim Dalı başkanıydı, kendisine yolumuzu açtığı için minnettarım. Doktora eğitimimi tamamladıktan sonra Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ebelik Bölümü’nde yardımcı doçent doktor olarak göreve başladım. 2014 yılında ebelik alanında doçent, 2020 yılında da profesör unvanını aldım. Halen görevime Selçuk Üniversitesi’nde devam ediyorum.