Kanser hastalığı ile ilgili doğru bildiğimiz pek çok yanlış var. Anadolu Sağlık Merkezi Tıbbi Hizmetler Direktörü, Prof. Dr. Metin Çakmakçı bu hastalıkla ilgili mitleri açıkladı. Stres ve üzüntünün kanser yaptığı söylemleri kadar pozitif düşüncenin de kanseri yenmek için yeterli olmayacağına dikkat çeken Prof. Çakmak, "Kanser tedavisinde pozitif düşünce çok önemli olsa da tek başına yeterli değildir" dedi. İşte, 'Kanser Haftası'nda, kanserle ilgili yanlış bildiğimiz doğruların listesi...


Kanser bulaşıcı bir hastalık değil!

Kanserli hasta ile günlük yakın temas, kansere yakalanma açısından risk oluşturmaz. Bununla birlikte, virüslerin neden olduğu bazı kanser türleri vardır. Bunların öncü örneği, rahim ağzı kanseridir. Cinsel yolla bulaşan HPV virüsünün neden olduğu rahim ağzı kanserlerinin görülme sıklığı son yıllardaki aşı uygulamaları ile azalmaya başlamıştır,


Her kanser kalıtsal özellik taşımaz


Bu bilgi de doğru değildir. Bazı kanser türlerinin kalıtsal olduğu biliniyor. Bazı ailelerin soy ağacını izlediğimizde de aynı ya da benzer kanser türlerine rastlanabiliyor. Bunların içinde en çok bilinenlerden biri meme kanseridir. Ancak, tüm meme kanserinin sadece yüzde 5-8'i kalıtsaldır. Çok özel durumlar dışında, ebeveynin kanser olmasına bağlı olarak çocuklarında da kanser görüleceği yolunda bir kural bulunmuyor.


Stres ve üzüntü kanser yapmaz

Stres ve üzüntünün kansere neden olduğunu gösteren bir çalışma bulunmuyor. Bağışıklık sistemi, kanser gelişmesinde ve kanser tanısı konmuş hastaların tedavisinde önemlidir. Ancak, bire bir pozitif düşünerek kanserin yenilebileceği, tedavi edilebileceği; ya da tam tersi olarak, çok depresif, stresli olunduğunda ya da çok kötü hayat deneyimi yaşandığında; bazı kanserlerin daha sık görüldüğü konusunda bir kanıt yoktur.


Pozitif düşünmek iyileşmeye yetmez


Kanser tedavisinde pozitif düşünce son derece önemli olsa da, tek başına yeterli değildir. Hastaların hem fiziksel hem de ruhsal sağlıklarının bütün olarak korunabilmesi önemlidir. Tedavi sırasında hastanın pozitif düşünceye sahip olması ise olumlu sonuç veriyor.


Biyopsi yayılmayı hızlandırmaz

Biyopsi, hastalığın tanısını koymak için şart olan bir uygulamadır. Hastalarda zaman zaman, biyopsi yapıldığında hastalığın sıçradığı ya da kötüleştiğine dair korkular ortaya çıksa da; bunları destekleyen bilimsel çalışmalar yok. Yani bu korkular, son derece yersizdir. Ne açık cerrahi yöntemle yaptığımız, ne de iğneyle yapılan biyopsiler; hastalığın yayılımına ya da kötüleşmesine neden olmaz. Özellikle son yıllarda elde edilen gelişmeler ve yeni teknolojilerin kullanımı ile kansere 'bıçak değdirerek' daha iyi sonuçlar elde etmeye başladık.


Kanser olduğu söylenmeli


Hasta yakınlarının, "Morali bozulur, daha kötü olur" inancıyla hastadan tanıyı saklamaya çalışması, yanlış bir düşüncedir. Modern tıpta hekimin yapması gereken; hastaya bilmek istediği kadar doğru, güncel bilgiyi vermek, olası tedavi seçeneklerini sunmak ve her seçeneğin olumlu ve olumsuz yönlerini tartışarak kararı hastayla birlikte almasıdır. Hastanın karar ve tercihleri çok önemlidir.


Tedavisi biten işinin başına döner

"Bir kere kanser olduktan sonra işe dönmek zordur" ifadesi yanlıştır! Artık birçok kanser hastasına, tedavisi bittikten sonra yaşıtlarıyla eşit oranda ömür beklentisi sunabiliyoruz.


Cesaretlendiririz


Özellikle erken evrede yakaladığımız meme kanserinde; tedavi tamamlandıktan sonra hastalığın geri gelmeme olasılığı son derece yüksektir. O hastalar tedavi bittikten sonra benzer yaştaki insanlarla aynı sürede yaşar. Tiroit ve deri kanseri gibi kanser türlerinde de hastalarımızı normal yaşamlarına dönmesi için cesaretlendiriyoruz. Ayrıca, son yıllarda geliştirilen ve bazı kanser türlerinde etkin olarak kullanılabilen hap şeklindeki kanser ilaçları da yaşam kalitesini korumayı sağlıyor. Hastalar bu ilaçlar sayesinde günlük aktivitelerini kısıtlamadan, işlerine devam edebiliyor.


Bıçak değince yayılmıyor

Birçok kanser türünde, en etkin tedavi cerrahi tedavidir. Hastalıklı organın ya da tümörün çıkartılması, hastanın çok daha uzun süre yaşamasını ve hastalığın geri gelme riskinin azalmasını sağlar. "Bu nedenle bıçak değince kanser yayılır" düşüncesinin tam tersine, "Bıçak değince kanser hastası iyileşir" fikrine inanmak gerekiyor. Yeter ki hasta ameliyat ile hastalığın çıkarılabileceği bir evrede olsun.


Ayakta tedavi etmek mümkün

Kanser tedavisinin mutlaka hastanede yatarak yapıldığı inanışı da yanlıştır. Operasyon geçiren hastaları, birkaç gün gibi kısa süre hastanede yatırıyoruz. Bu hem cerrahi girişim uyguladığımız dokuların iyileşmesi, hem de hastanın evdeki olanaklarda yaşayabilecek duruma gelmesi için gerekli.


Çoğunu yatırmıyoruz

Son yıllarda uyguladığımız kanser ameliyatları ile daha kısa süre hastanede yatışı, daha hızlı hastaneden taburculuğu, daha erken günlük yaşamına ve işine dönüşü sağlayabiliyoruz. Hastanın genel durumunda bir bozulma yoksa, radyoterapi hastalarını günde bir kez radyoterapi merkezine alıyoruz. Kemoterapi alanlar da hastaneye yatmadan tedavilerini alıp evlerine dönebiliyor.


Kozmetikler suçlu değil

Her türlü toksik maddenin, hücrelerimiz ve DNA'mız üzerinde olumsuz etkisi olduğunu biliyoruz. Bu yüzden toksik maddelerden ne kadar uzak durursak o kadar sağlıklı yaşayacağımız kesin. Bununla birlikte; saç boyaları ve deodorantlar gibi kozmetik maddelerin, kanser türleriyle bire bir ilişkisi kanıtlanmış değildir.


Sigaranın zararı kesin


Diğer taraftan, başta sigara gibi bazı kimyasal maddelerin genlerde bazı mutasyonlara neden olduğunu ve kişilerin kanser riskini artırdığını biliyoruz. Tütünün dışında, bazı sanayi ürünlerinde kullanılan -başta asbest olmak üzere- maddelerin ve petrol ürünlerinin kanser riskini artırdığı gerçek... Ama ticari olarak satılan kozmetik malzemelerinin, kansere neden olduğu bilimsel olarak ispatlanmadı.