İnsanlar yaş aldıkça, erkek de kadın da olsak fark etmiyor, kemiklerimizin içi boşalmaya, yapısı koflaşmaya, gücü kuvveti azalmaya başlıyor. Kemiğin kalsiyumdan zengin yapısının bozulması, yani kemik çimentosunun azalması olarak özetleyebileceğimiz bu duruma osteoporoz adı veriliyor. Hürriyet Gazetesi yazarı Prof. Dr. Osman Müftüoğlu konuyu tüm yönleriyle ele aldığı konuşa şu görüşlere yer verdi:

Osteoporoz kadında da erkekte de görülen bir yaşlanma sorunu ama kadınlar için çok daha önemli bir problem. Bunun birkaç nedeni var. Birincisi kadınların kemik yapılarının daha güçsüz olması ama bir başka neden daha var ki o çok ama çok önemli: Menapoz.
Menopoz döneminde kadınları adeta yüzüstü bırakıp terk eden östrojen hormonu kemik bütünlüğünün korunmasında ciddi görevlere sahip. Östrojenin yokluğu, kadınları, orta yaş ve sonrasında erkeklerden daha fazla 'osteoporoz riski'yle baş başa bırakıyor. Dikkat etseler de etmeseler de neredeyse hemen her kadın az ya da çok ama mutlaka osteoporozlu bir kişi haline gelebiliyor.
Ama bu bilgileri sakın osteoporoza teslim olmanız gerektiğine yormayın. Daha çocukluktan hatta genç kızlıktan itibaren kemiklerinizin gücünü arttırarak, menopoz döneminde de onlara daha iyi bakıp daha çok kalsiyum sağlayarak, gerektiğinde de tıbbi bazı tedavilerden faydalanarak süreci kontrol altına almanız mümkün.

Belirtileri neler?

Osteoporoza yol açan kalsiyum kaybı yavaş ve fark edilmeden ilerlediği için bu soruna 'kemiklerin sessiz hırsızı' adı da veriliyor. Ağır düzeyde osteoporoz olanlarda düşme, burkma, vurma gibi basit darbelerle kalça kemiklerinde, el bileği ve omurgada kırıklar ortaya çıkabiliyor. Diğer taraftan kalsiyum kaybı boy kısalmasına, sırt ve bel ağrılarına, omurga eğrilmesine (kamburluk) yol açabiliyor. Osteoporozu izlemek amacıyla iki-üç yıllık aralıklarla kemik yoğunluğunun ölçülmesi yeterli. Eğer ağır düzeyde bir osteoporoz söz konusuysa ve ciddi bir tedavi uygulanıyorsa kemik yoğunluğu takipleri daha sık yapılabilir. Kemik yapımı ve yıkımına işaret eden bazı testler yapılarak osteoporoz teşhisi çok erken dönemlerde konulabiliyor.

Kimler risk altında?

Elbette ilk sırada menopoza giren kadınlar yer alıyor. Rahim ve yumurtalıkları alınan, yaşı 45'in üzerinde olan, düzensiz adet kanamaları yaşayan, ailesindeki diğer kadınlarda da osteoporoz öyküsü olan, hiç doğum yapmamış veya doğum yapıp çok uzun emzirmiş, ince yapılı kadınların hepsi riskli gruptalar.
Kadın ya da erkek fark etmeksizin düzenli ve dengeli beslenmeyen, egzersiz yapmayan, güneş ışınlarından yeterince yararlanmayan, aşırı sigara, alkol, kahve tüketen herkes osteoporozla karşı karşıya gelebiliyor.
Uzun süreli kortizon, diüretik (idrar söktürücü), laksatif (kabızlığı giderici sinameki, psylliıum gibi), antasit (mide asidini düzenleyici), tiroid hormonu, fenobarbital kullananlarda kemik yoğunluğu dikkatle izlenmeli.
Tiroid bezi aşırı çalışan, karaciğer hastalığı, ince bağırsak hastalığı, Cushing sendromu (böbrek üstü bezlerinin düzensiz çalışması), anoreksia nervoza (beslenme eksikliği yaratarak) gibi sorunları yaşayanlar osteoporoz açısından uyanık olmalı.

Zengin kalsiyum kaynakları hangileri?

Kalsiyum desteğini tablet yutarak sağlamayı düşünmeden önce doğal yollardan, gıdalarla karşılamaya bakın. Genel olarak süt ve süt ürünlerinin kalsiyumdan çok zengin olduğunu bilir ve bolca tüketmeye çalışırız. Ancak vücudumuz süt ürünlerindeki kalsiyumun yalnızca yüzde 30'unu kullanabiliyor. Yani içtiğimiz bir bardak sütün, 250-300 mg yerine, sadece 80-90 mg kalsiyumu işimize yarıyor.
 Buna mukabil yeşil yapraklı sebzelerin içerdiği kalsiyumun yüzde 50-70'i işimize yarar hale geliyor. Zaten kalsiyum şampiyonları da asma yaprağı, maydanoz ve roka başta olmak üzere yeşil yapraklı sebzeler. Pekmez ve susam da birer kalsiyum deposu. Güzel bir tahin-pekmez karışımıyla günlük kalsiyum gereksiniminizin çoğunu karşılayabilirsiniz. Ancak şeker içeriğini ve yağın kalorisini de düşünerek abartıya kaçmamak gerek. Fındık, badem gibi yağlı tohumlar, yumurta (özellikle sarısı), kuru meyveler de kalsiyumdan zengin bir beslenme sisteminde yerlerini alabilir.

Kalsiyum yağları azaltır mı?

Vücut kalsiyumunun yüzde 99'u kemiklerinizde bulunsa da yüzde 1'lik bir bölümü de kanda dolaşıyor. Kalsiyum vücudumuzda üretilemediğinden, sadece yiyip-içtiklerimizle vücudunuza giriyor. Yüksek kalsiyumlu bir beslenme planı uyguladığınızda, kalsiyum bağırsaklarınızdaki yağ asitlerine yapışıp, bu yağ moleküllerinin emilmesine engel oluyor. Yağ molekülleri kalsiyum sayesinde vücudunuzdan atılıyor. Kalsiyumun marifeti bu kadarla da sınırlı kalmaz! Bu özel mineral ayrıca yağ metabolizmasını etkileyerek, adipositlerin yağ depolamasına engel oluyor. Eğer siz de yağlarınızdan kurtulmak istiyorsanız, kalsiyuma ve kalsiyum zengini yiyeceklere daha fazla önem verin.