Hipertansiyon, diyabet ya da her ikisinin bir arada olduğu kişilerin böbreklerinde işlev kaybı görülebiliyor. Ayrıca böbrek taşı ve enfeksiyon, doğumsal üriner sistem sorunları, glomerulonefritler diye tanımlanan geniş bir hastalık grubunda da bilinçsiz ilaç kullanımı nedeniyle aynı soruna rastlanabiliyor. Ancak bu rahatsızlıkların pek çoğu erken dönemde belirti vermeyebildiğini söyleyen Prof. Dr. Tellioğlu, şu bilgileri verdi: "Yavaş yavaş ilerleyen hastalıklar, vücutta bir adaptasyona neden olduğu için fark edilmesi gecikiyor. Böbrek hastalarında en sık üre değerlerinin çok yüksek olmasına bağlı halsizlik, bulantı, kusma görülüyor. Diyabete bağlı olduğunda sık idrara çıkma, tansiyona bağlı olursa da baş ağrısı gibi belirtilere rastlanabiliyor. Dolayısıyla herhangi bir sorunu olduğunda bunların ihmal edilmeden takipte tutulması ve düzenli sağlık kontrolü yaptırılması gerekiyor. Böylece risk faktörleri ortaya çıkarak, erken dönemde önlem almam mümkün olabiliyor.

Nakil sürecine geçiliyor

Böbrekte işlev kaybı; zaman içinde kronik böbrek yetmezliğine, bu tablo da kişiyi organ nakline götürebiliyor. Dolayısıyla böbrek yetmezliği yaşayan herkesin böbrek nakli açısından değerlendirilmesinin önem taşıyor. Bu kapsamda; hastanın kalp damar sistemi, akciğerleri ile vücut biyokimyasını da içeren çok detaylı tetkikler yapılması gerekiyor. Ayrıca kadınların kadın hastalıkları ve doğum, erkeklerin de üroloji bölümünde değerlendirilmesi önem taşıyor. Tüm değerlendirmeler sonucunda, kişinin böbrek nakli açısından uygunluğu tespit ediliyor ve nakil tedavi sürecine geçiliyor. 

Kapalı yöntemle

Genel olarak ameliyatlar, hastalıkların tedavisi için yapılıyor. Tek istisnası ise organ verici ameliyatları oluyor. Bu kişiler, sağlıklı olduğu için ameliyat ediliyor. Böbrek verici ameliyatları artık, kapalı yöntem olarak belirtilen laparoskopik cerrahi ile gerçekleştiriliyor. Bu sayede ameliyat sonrası ağrı şikayeti az oluyor, iyileşme süreci hızlanıyor. Ameliyat sonrası yapılacakları ise uzman zaten hastaya bildiriyor."