Burcu Özkan- Dünya Sağlık Örgütü'nün 2004 yılında ekim ayını meme kanseri bilinçlendirme ve farkındalık ayı olarak belirlemesiyle her yıl ekim ayında meme kanseri konusunda etkin farkındalık çalışmaları yapılıyor. Haber Ekspres gazetesi olarak Prof. Dr. Ömer Harmancıoğlu ile meme kanserinde doğru bilinen yanlışlar ve belirtileri ve tedavisi üzerine konuştuk.

 

*Dünyada ve Türkiye'de meme kanserinin görülme sıklığı nasıl?

Bugün her 8 kadından birinde meme kanseri görülüyor. 40 ile 80 yaş arasındaki kadınlarda bu oran daha da artıyor. Dünya istatisiklerine baktığımızda en sık görülen yaş grubu 50 ve 60 yaş arasında değişiyor. Türkiye'de ise durum şöyle: Meme kanseri dünya geneline göre daha az görülüyor fakat görülme yaşı daha erken. Yani genç yaştaki hastalar Türkiye'de dünya geneline göre daha fazla. Durum böyle olunca erken tanı ve tedavi için bizler mamografinin önemine dikkat çekmek istiyoruz. Türkiye'de devlet mamografiyi 50 yaşında başlatıyor ama bizim görüşümüz bunun 40 yaşında başlaması yönünde.

*Türkiye'de erken yaşta meme kanseri görülmesinin nedeni nedir?

Onun net bir sonucu yok ama yine de genetik ve ırk faktörü burada baz alınıyor. Örneğin Yahudi ırkı dünyanın en sık meme kanseri görülen ırkları arasında. Bunu Yahudilerin kendi camiaları içinden evliliklerin sık görülmesine bağlıyorlar. Bizim ülkemizde de özellikle doğu kökenli ailelerde görülen kendi içlerinde evlenmeler söz konusu. Yani akraba evlilikleri. Nedenlerden biri bu olabilir ama tamamen böyledir demek doğru olmaz. Bunlar istatistiki veriler, ispat edilmiş veriler değil.

*Meme kanseri nedir? Bize açıklar mısınız?

Meme kanseri, memedeki büyüme frekansının bozulduğu ve anormal büyüyen hücrelerin topluluğu diye ifade edilebilir. Bugün meme kanserine neden olan faktörde (yaklaşık yüzde 80 vakada) kadınlık hormonunu yani östrojeni suçluyoruz .
Bazı kadınların süt bezlerindeki hücrelerin, östrojene karşı aşırı yanıt vermesi kanserleşmeye neden oluyor. Bunu da şununla doğruluyoruz: Çok doğum yapmış ve emzirmiş kadınlarda meme kanserinin hiç doğum yapmamışlara göre daha düşük oranda olduğunu görüyoruz.
Bir başka şekilde bakıldığında, hayvan deneylerinde östrojen tedavisi uygulandığında hayvanlarda meme kanseri görülüyor ya da kanser oluşmaya başlıyor. Ama şu da bilinmeli, yüzde 20 vakada yani reseptör pozitif olmayan vakalarda bunun nedeninin ne olduğunu ise bilemiyoruz. Bugün memedeki bazı virotik ajanlar memedeki süt bezlerinin büyüme potansiyelini bozup fazla nüve oluşturarak kanserleşmesine neden olabiliyor.

*Meme kanserinin belirtileri nelerdir?

Prensip olarak bizim bugünkü belirtiler ve bu belirtilere yönelik tedavi prensibimiz,
1. Memede kitle görülmesi: İlk ortaya çıkan belirti, kitledir. Kitle dediğimiz ise süresi geçmiş bir meme kanseridir. Neden süresi geçmiştir? Bunun nedenini şu şekilde ifade edelim: Bir meme hücresinin 2'ye yükselmesi için geçen süre 250 ile 380 gün arasında değişir. Dolayısıyla 1 santimetrelik tümörün oluşma süresi 5 yıldır. Bizler bu büyümeyi 1 santimetreye gelmeden tespit edebiliyorsak o zaman tedavi daha hızlı olacaktır.
Kanserli dokuyu ne kadar küçük tespit edersek o kadar tedavi etmemiz kolaydır. Dolayısıyla amaç bunun başlangıcında ya da başlamadan kanserli bölgenin tespit edilerek vücut dışına alınmasıdır.
2. Memede kızarıklığın olması
3. Meme dokusunun ödem yaparak kalınlaşması
4. Meme başının içe gömülmesi
Bunlar hep kanser olabilirliğin göstergesidir. Fakat tüm bu belirtiler bizim itemimize göre geç bulgulardır. Kadınlar düzenli olarak tetkiklerini yaptırmalıdır.

*Bu belirtiler bireyin meme kanseri olduğunu doğrular mı? Kişi kendisi belirtilerden sonra ne yapmalı?

Bugün, kitle oluşmadan ya da kitle çok küçükken tanı koyabiliyorsak bunu kemoterapi yapmadan, cerrahi yöntemlerle ortadan kaldırmamız mümkündür. Eğer bu aşamada saptayabilirsek kanserli dokuyu işte o zaman sonuç yüzde 100 oluyor.
Onun içindir ki bizim hararetle tavsiyemiz mamografi tektiklerinin düzenli yapılmasıdır. Kişiler elle muayene ya da belirtileri elbette kendi kendilerine uygulasınlar ama yüzde 100 sonuç alabilmek ve kanserleşmeyi önlemek için kadınların düzenli olarak mamografi çektirmeleri şarttır. Çünkü bu belirtiler zaten hücrenin kanserleşmiş olduğu anlamına gelebilmektedir ki bu da çok gecikildiği anlamına gelir.

*Ele gelen her kitle meme kanseri şüphesi taşır mı?

Hayır. Bunu anlamak kişinin kendi bileceği bir şey değildir. Eğer elle muayenede ele kitle gibi bir pütürlük geliyorsa hemen muayeneye gelin diyoruz tabii ki. Yanlış muayene şekillerinden dolayı kadınlar süt bezlerini de kitle sanabiliyorlar.
Elle muayene şu şekilde olmalıdır: Parmak uçları ile göğüs duvarı arasında göğüsü ezerek ele gelen sertliğe bakılır. Burada tabii ki süt bezleri ile yağlı doku arasında bir kıvam farkı vardır. Bunu anlamak için de ikinci elle muayenede de aynı dokunun orada olduğunu fark etmek alarm vericidir. Çünkü süt bezleri kitle değildir. 2 memede de aynı noktalarda bulunanlar genellikle süt bezleridir ama eğer bir memede olan kitleyi diğerinde bulamıyorsanız bu da önemli bir alarmdır. Hareket etmemesi ve kıvam farkı bize kanseri düşündürür.

*Bakanlığın meme kanseri için iyileştirici bir çalışması var mı?

Sağlık Bakanlığı KETEM diye kanser araştırma üniteleri kurdu. Burada araştırılan kanser türleri, 1. Kalın bağırsak kanseri, gaitadan kanlı gaita olup olmadığına bakılarak anlaşılıyor bu.
2. Simir yapılıyor kadın doğum yönünden.
3. Meme yönünden de mamografi yapılan üniteleri kapsıyor KETEM.
50 ile 70 yaş arası kadınlara 2 yılda bir yapılıyor bu tetkikler. Nedeni, şüpheli bir şey varsa onu ortaya çıkarmak ve tedavi etmektir.
Bu bizlere kişinin sağlığını garantilemeyi ve ülke bazında ekonomik olarak kemoterapi pahalı bir tedavi yöntemi dolayısıyla ekonomik açıdan yararlı oluyor, sağlık giderlerini azalttığı için.

*Meme kanserinin tedavi yöntemleri nelerdir?

Dört türlü aracımız var. Bunlar; cerrahi, radyoterapi, kemoterapi, hormonoterapi. Cerrahi ile radyoterapi lokal organ yani memenin tedavisidir. Bu organ tedavisidir. Bunu takip eden 2. tedavi ise olabilecek yeni bir kanserli hücreden korunması yönündeki tedavidir. Bu bahsettiğim şu, 1 cm kitlenin oluşması için geçen süre 5 yıl ise kitlenin 1 santim olmadan önceki evresini biz tespit edemiyoruz ama oluşabilirliğini düşünerek belirli durumlarda tümör büyüklüğüne göre ya da tümörün agresifliğine göre kemoterapiye müracaat ediyoruz. Bunun amacı vücuttaki kanserli hücrenin üreme zamanlarını uzatmak, baskılamak ve vücuttaki kötü hücreyi ortadan kaldıran lemfositlerin çalışmasına zemin hazırlamak.
Yani kısacası tekrarlamayı önlüyoruz. Hormonoterapi ile de vücuttaki östrojen kaynağını azaltıyoruz aslında bunun terimi anti - hormonoterapidir diyebiliriz. Östrojenin memeye olan ilgisini azaltmak deyimini de kullanabiliriz. Bu ilgi ne kadar azalırsa mixlerin ortaya çıkması da o kadar engellenir.

*Meme kanseri geçirmiş bir kadın tekrar hamile kalabilir mi ve bebeğini emzirebilir mi?

Bu biraz soru işareti. Açıkçası bu tip durumlarda ne diyeceğimizi bilemiyoruz. Meme kanseri geçirmiş ardından hamile kalmış hastalarım var ve hala hayattalar. Fakat hemen akabinde nüks eden vakalar da var maalesef. O nedenle biz hekimler olarak bu konuda net yorumda bulunamıyoruz; çünkü bu kanserin oluşması ve büyümesi tamamiyle hormonlarla ilgili. Hamilelik ve süt verme sırasında hormonlarda değişiklikler yaşanabiliyor. Örneğin meme kanserini saptadığımız sırada kişi hamileyse ilk 6 ay içindeyse eğer hamileliği durdurmak isteriz. 2. ve 3. devrede ise cerrahi aşamayı uygular bırakırız. Radyoterapi ya da kemoterapi uygulamayız. Bunun için hamileliğin bitmesini bekleriz, bittikten sonra da süt verdirmeyiz gelip annenin tedavisine devam etmesini isteriz.
Hamilelik esnasında da meme kanseri görülebilir. Bu konuda en çok korkulan bebeğe zararı olup olmayacağıdır. Bu yersiz bir korkudur, bebeğe zararı olmaz. Süt verme evresinde meme kanseri görülebiliyor ama birey süt bezesidir diyerek üzerinde durmuyor. Bu evrede hastaya tanı koymak da zorlaşıyor. Çünkü süt biriken kitleler olabiliyor memede. Bu karıştırılıyor ama ultrasonla görülebiliyor.

*Kanser ihtimali gen testleri ile teşhis edilebiliyor mu?

Bugün artık genetik kanserlere tanı koyabiliyoruz. BRCA1 ve BRCA2 diye 2 gen var. Bunlar meme kanserine yol açan genler. Türkiye'de artık bunlar saptanabiliyor. BRCA1 pozitif ise bu kişilerde hayatı boyunca yüzde 70 meme kanseri yüzde 40 da rahim kanseri riski taşıyor olabilir. BRCA2 pozitif ise bu oran tam tersi oluyor yani yüzde 70 rahim kanseri yüzde 40 da meme kanseri riski taşıyabiliyor kişi. Bunun en bilinen örneği ünlü Hollywood yıldızı Angelina Jolie'de görülmüştü. Kendisi önce göğüslerini boşalttırdı ve 6 ay sonra da rahmini aldırmıştı; çünkü onda BRCA1 ve BRCA2 pozitifti.
Ailedeki iki kuşakta da meme kanseri görülmüşse eğer hemen bu bahsettiğim gen analizini yapıyoruz ve eğer yeteri kadar doğum yapmışsa "gel senin göğsünün içindeki süt bezlerini alalım ve meme kanseri olma olasılığından kurtaralım" diyebiliyoruz. Aynı şey rahim içinde geçerli ama daha geç yaşlarda da olabilir.

*Göğüş boşaltma işlemini genç hastalarda uygulayabiliyor musunuz?

Eğer genç yaşta gen analizleri pozitif çıkarsa hastalara bazı önerilerimiz oluyor. Örneğin, genç yaştaki meme kanseri riski taşıyan hastalara bir an önce evlenip çocuk sahibi olmalarını öneriyoruz ya da "yumurtalarını aldır, saklatıp dondurtalım" diyoruz. Evlendikten sonra da tüp bebek tedavisi ile çocuk sahibi olmalarını sağlıyoruz.

Doğru bilinen yanlışlar

*Kadınların meme kanserine dair doğru bildikleri yanlışlar nelerdir?

1. 'Meme kanseri anne neslinden gelir' yanlış bir algıdır. Çünkü her iki taraftan da kromozom alır insan. Annede ya da halada da meme kanseri olabilir ve bu kadına birinci kuşaktan geçebilir. Annedeki kanser riskli, haladaki kanser risksizdir demek doğru değildir. Kısacası kanser baba tarafından da geçebilir.
2. Rahim, yumurtalık ve kalın bağırsak kanseri, meme kanseri genleri ile aynı kromozom üzerindedir. Yani bu saydığımız kanser türlerine sahip kişilerin mutlaka meme açısından kontrole ihtiyacı vardır. Ya da meme kanseri teşhisi olan kişinin diğer saydığımız kanser türleri var mı yok mu diye kontrol edilmesi şarttır.

Kanser istatistikleri

Sağlık Bakanlığı'nın Kanser İstatistikleri sonuçlarına göre: Türkiye'de bir yıl içinde yaklaşık 17.000 kadına meme kanseri teşhisi konulmuştur.
Dünyada her yıl 14 milyon kişinin yakalandığı ve 8,2 milyon kişinin ölümüne sebep olan kanser; yaş, cinsiyet, dil, din, ırk ayırımı yapmaksızın tüm insanları etkilemektedir. Kanserde benzer seyir devam ettiği takdirde, 2030 yılında 22 milyon yeni vaka ortaya çıkması beklenmektedir. Yapılan tahminler önümüzdeki yıllarda gelişecek olan kanser olgularının önemli bir bölümünün az gelişmiş ülkelerde ortaya çıkacağını göstermektedir.

Türkiye'de genel durum

Ülkemizdeki en son resmi rakamlar değerlendirildiğinde bir yıl içerisinde yaklaşık 96.200 erkek ve 67.200 kadının kanser teşhisi aldığı tahmin edilmektedir. Son 5 yıl verileri değerlendirildiğinde; kanser sıklığında herhangi bir artış ya da azalış olmadığı söylenebilir.
Türkiye'de yılda 163.500 civarında yeni kanser vakası teşhis edilmektedir. Ülkemizde bir günde yaklaşık 450 kişinin kanser teşhisi aldığı söylenebilir.
Türkiye'de görülmekte olan kanserin sıklığı Avrupa Birliği ülkeleri ve Amerika gibi gelişmişlik düzeyi yüksek olan ülkelere göre daha düşüktür.

Erkeklerde genel durum

Erkeklerde en sık görülen kanserler akciğer ve prostat kanseri iken tütüne bağlı kanserler erkeklerde önemini korumaya devam etmektedir.
Erkeklerde tütün ve tütün ürünlerine bağlı olarak gelişen 27.700 civarında vaka olduğu tahmin edilmektedir. Son 5 yıl verileri değerlendirildiğinde özellikle erkeklerde bu ürünlere bağlı olarak gelişen kanserlerin sıklığında azalan bir seyir görülmektedir.  Ancak bu azalma seyri, son yıllarda artan tütün kullanımı ile gelecek yıllardaki kanser istatistiklerinde artış seyrine dönüşebilir.

Kadınlarda genel durum

Kadınlarda en sık görülen meme kanseri, her 4 kadın kanserinden birisi olmaya devam etmektedir.
Bir yıl içinde yaklaşık 17.000 kadına meme kanseri teşhisi konulmuştur.
Obeziteye bağlı olarak gelişen kanserlerlerin sayısı 6.000 civarında tahmin edilmektedir. Obezitenin etken olduğu kanserler daha çok kadınları etkilemektedir.
Hem erkeklerde hem de kadınlarda bağırsak (kolorektal) kanseri üçüncü en sık görülen kanser türüdür. Çocukluk çağı kanserlerinde ise lösemi en sık görülen kanser türüdür.