Mezoterapi’nin, farmakolojik ve bitkisel ilaçların vücudun belirli bölgeleri enjekte edilmesi yoluyla mezoderm adı verilen embriyolojik hayattaki orta tabakadan köken alan hastalıkların iyileştirilmesi amacıyla geliştirilmiş tıbbi bir tedavi yöntemi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Mehtap Köksal, “Mezoterapi, ilk olarak 1952 yılında Dr. Michel Pistor tarafından geliştirilen günümüzde daha çok estetik amaçlı kullanılan tıbbi bir işlemdir. Bu yönetimin mucidi olan Dr. Pistor Mezoterapiyi tarif ederken ‘İlaçların, hastalığın bulunduğu yerin yakınına verilmesi durumunda tedavi etkinliğinin arttığı yeni ve basit bir tedavi metodudur’ demiş ve ‘Uygun Yere, Az Miktarda, Az Sıklıkta ve Daha Güçlü Etki’ kavramını ortaya koymuştur” dedi.

Embriyolojik hayatta kök hücrelerden ilk oluşan ve hayatı oluşturan endoderm, mezoderm ve ektodermin vücuttaki tüm doku ve organları oluşturduğunu vurgulayan Prof. Dr. Köksal, “Mezoderm kaynaklı organlarda ortaya çıkan hastalıkların tedavisinde kullanılmaya başlanan tedavi yöntemi, günümüze kadar önemli gelişme kaydederek pek çok hastalığın direkt tedavisinde veya destekleyici tedavi olarak yer almıştır. Dünya’nın pek çok ülkesinde üniversitelerde Mezoterapi Kürsüleri kurulmuş ve yeni gelişmeler takip edilerek klinik çalışmalar yapılmaktadır. Ağız yoluyla veya damardan ya da kalçadan verilen ilaçların aynı veya benzerleri kullanılır, bu uygulamada çok küçük bir miktar kullanılarak çok daha fazla etki alınmaktadır. Çünkü, lokal olarak derinin orta tabakasına uygulanan ilaçlar direkt lezyon olan bölgeye etki eder. Etkilerini karaciğerde metabolize olmadan (parçalanmadan) gösterirler. Bu sebeple sistemik (tüm vücudu etkileyen) etkileşimleri olmaz” diye konuştu.

Mezoterapide çok ince ve küçük iğneler kullanıldığını ifade eden Prof. Dr. Köksal, “Mezoterapi iğnesi olarak da adlandırılan bu iğneler insülin iğnesinden daha incedir. Bu sebeple uygulanan bölgede travmatik etkileri ve dolayısıyla da ağrı yaratma özellikleri çok düşüktür. Zaman içerisinde iğnesiz olarak bu işlemleri yapabilmek amacıyla çeşitli cihazlar yapılmıştır. Ancak bu cihazlarla elde edilen sonuçlar asla iğne ile yapılan mezoterapi sonucunu yakalayamamıştır. Bu sebeple iğnesiz mezoterapi dendiğinde dikkatli olmak ve araştırmak gerekmektedir” dedi.

Mezoderm kaynaklı hastalıkların tedavisi yanında estetik uygulamalarda yaygın olarak kullanıldığını belirten Prof. Dr. Köksal, “Bunlar yüz gençleştirme, saç dökülmesi, selülit, lokal yağlanma, akne tedavisi, akne izi tedavisi, cilt lekeleri, deri çatlakları, gözaltı morluk-torbalarının tedavisidir. Ortalama kişinin durumuna göre 3-6 seans, 7-14 gün aralarla yapılır. Cerrahi yöntem gibi genel anestezi gerektirmez, işlem sonrası kişi günlük aktivitelerini yapabilir” dedi.

Prof. Dr. Köksal, “Özellikle estetik amaçlı yapılan mezoterapi, bu konuda yetkisi olmayan pek çok salon veya merkezde kullanılmaktadır. Mezoterapi mutlaka hekim, hatta sertifikalı mezoterapi eğitimi almış hekimler tarafından yapılmalıdır. Mezoterapide kullanılan bazı ilaçların piyasada yetkisiz kişilerce temini sebebiyle bu uygulama sonrasında yan etkiler oluşabilmekte, bu nedenle doğru tanı, doğru yer, doğru ilaç ve doğru doz kavramı önemlidir. Uygun olmayan uygulamalar faydalı olmayacağı gibi zarar da verebilmektedir. Gerek cilt veya saç problemleri olsun, gerekse ağrı veya başka hastalıklarda mezoterapinin uygulanma bölgesinin tespiti çok önemlidir. Doğru yer bulunduğu takdirde çok daha az, doğru ürünle, çok daha az sıklıkta, çok daha güçlü etki görmek mümkündür” diye konuştu. (Ege Ajans)