Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), geçtiğimiz günlerde 2016 yılında güvenlik birimine gelen veya getirilen çocuklara ilişkin istatistikleri yayımladı. Buna göre, Türkiye'de geçen yıl güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuk sayısı, önceki yıla göre yüzde 10 artarak, 303 bin 213'ten 333 bin 435'e çıktı.Geçen yıl güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuk sayısı, bir önceki yıla göre yüzde 10 artışla 333 bin 435 olarak kayıtlara geçti.Söz konusu çocukların yüzde 54,8'ini 15-17, yüzde 23,2'sini 12-14, yüzde 21,9'unu ise 11 yaş ve altı gruptakiler oluşturdu.Güvenlik birimine gelen veya getirilen çocukların yüzde 65,4'ü erkek, yüzde 34,6'sı ise kız çocuklarından oluştu.Yrd. Doç. Dr. Kenan Eren çocukların neden suça sürüklendiklerine ilişkin önemli açıklamalar yaptı. İnsanların çocuklara sunduğu iklimin onları suça sürüklediğine dikkat çeken Eren, "Çocuklar bizim onlara sunduğumuz bir ortama doğuyorlar. Hiçbir çocuk suç olan bir davranışın sonuçlarını hesap edemez. Suçlu çocuk yoktur, suça itilen çocuk vardır. Vahim olan nokta bu. Nasıl bir ortam, nasıl bir dünya oluşturmuşuz ki oluşturulan bu iklim çocukları suça sürüklüyor" dedi.


Şiddete tanık olan çocuklar var

Suça sürükleyen etmenleri sıralayan Yrd. Doç. Dr. Eren, "Yoksulluk en büyük etmenlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Parçalanmış aileler (özellikle belirtmek isterim: her boşanmış çift parçalanmış aile değildir.) de bu etmenlerden biridir. Ailesinde şiddete tanık olan çocuklar var. Ne yazık ki bu ülkede hâlâ dayak ve şiddet terbiye aracı olarak görülüyor. İşin bir bu boyutu var, bir de göç kavramını ele almak gerek. Hükümlü çocukların incelendiği çalışmaların sonuçlarına bakıldığında kırsalda doğup kente göç etmiş çocukların yüzdesi de yabana atılmayacak kadar büyük. Geldikleri kentlere ayak uyduramayan ve buralarda dışlanan çocuklar suça eğilimli hale geliyor. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisinde de belirtildiği üzere her çocuğun sevgi, şefkat, yeterli beslenme, oyun ve eğlenme hakları vardır. Evet, size tuhaf ve saçma gelebilir ama sevgi ve şefkat ihtiyacını karşılamaya çalışan bir çocuk ya da kendini ifade etmeye çalışan bir çocuk, bir hırsızlık hareketiyle bu ihtiyaçlarını gidermeye çalışabilir. O yüzden çocuklara eğitim verirken hiçbir suçu övmemeliyiz. Bir davranış eğer başkalarına zarar veriyorsa asla bunu yok saymamalıyız" diye konuştu.
Çocukların veya yetişkinlerin rahatsız edici duygudan kurtulmak istediğini ve maddenin de değiştirici özelliğinin çok iyi bilindiğini dile getiren Yrd. Doç. Dr. Eren,"O anda sıkıntımız varsa kullanılan o madde sıkıntıyı geçiriyor ama geçici bir süre. Çocuklar ve gençler daha haz odaklıdır. Çocuğun eğitimi konusunda en önemli unsur annedir. Anneler, anne adayları teşvik edilerek eğitim programları içerisine alınmalı. Devlet ekonomik alt yapıyı da sağlamalı, o insanlar açlık derdine düşmemeli" diyerek sözlerini noktaladı.